Ocak 31, 2013

Tanımlar XVI / Tevazu

zaman zaman çektiğim acıların sonsuz olduğunu bilmek bana mutluluk verdiyse de, anlamsız olmalarına katlanamadım. şimdi içimde gizli kalan bir yanım bana dünyada hiçbir şeyin, hele acı çekmenin kesinlikle anlamsız olamayacağını söylüyor. tarlada gömülü bir hazine gibi içimde gizli kalan şey, "tevazu".

içimde kalan son ve en iyi şey o; son keşfim; yeni bir gelişme için başlama noktası. bana kendi içimden çıkıp geldi, bu yüzden doğru zamanda geldiğini biliyorum. daha önce ya da sonra gelemezdi. birisi bana ondan söz etmiş olsa reddederdim. bana sunulsa geri çevirirdim. kendim buldum onu; korumak istiyorum. korumalıyım. benim için yaşamın, yeni bir yaşamın, vita nuova'nın unsurlarını içeren tek şey o. son derece tuhaf bir şey. insan onu başkasına veremiyor, başkasından alamıyor. onu elde etmek için sahip olduğun her şeyden vazgeçmek şart. ancak her şeyini kaybettikten sonra ona sahip olduğunu bilebiliyor kişi.

*

Oscar Wilde / De Profundis
(syf: 96)

(cümlelerinin altını hazla çizdiğim bir kitabım daha oldu; De Profundis; derinlik..)

Ocak 28, 2013

Karadelik Sorular VI

5.
adı ne? 
gerçek adı ne?

(o var. evet, bir şey var. yehova mı, allah mı, ışık mı, şu mu, bu mu? adı ne? -edepsizim, evet.-
ancak rüyalarda görünen muhayyel bir sevgili gibi sanki. tüm derdimiz adını öğrenmek. 
deistliğime zerre şüphem yok. ama hangi din işte.)

*

el-cevap & 1 cevap : soruyu sorduğum an'a gidiyorum şimdi. yanımda bir kaç kişi daha vardı. bir de kitap. yüce kitap. sordum ve elime aldım kitabı saçma sapan bir halde. -bir şeyi sınamıyorum, kendimi sınamıyorum, refleksvari bir hareket sadece- ayeti hatırlamıyorum, bakamadım bile. şaşkın, sünepe, kızarmış suratımı hatırlıyorum sadece. 

"benim, ben Allah."

*

ek: s'ye teşekkür dileklerimle.

Ocak 26, 2013

Kendini İmha Etme Marşı(?)



Nocturnal Depression / Anthem to Self-Destruction

*

depresif black metal(?) yapan fransız menşeeli bir grubun dip eseri. muhtemelen şeytan'a benzeme arzusu taşıyorlar içlerinde. -en ucuz korku filmlerinden fırlama kliplerine bakarak söylüyorum bunu-
16-17 yaş grubuna hitap ediyor gibi görünse de, sözlerin gerisindeki tını duyulmayı hak ediyor.

Ocak 22, 2013

Tanımlar XV / Dil

...sen ellerin dilini bilmiyorsun, ne yazık ki ellerin dünyasını tanımıyorsun, ne yazık ki ellerin dersini okumamışsın, ellerin sanatını öğrenememişsin, ellerin ilmini alamamışsın, ellerin dilinin ne hikayeler söylediğini bilemezsin, ne hikayeler! ben ellerin dilini, ellerin konuşmasını, her dilden ve her sözden daha çok seviyorum. kalemin dili ressamlıktır, taklit etmektir, konuşur gibi yapmaktır, kalem konuşmaz, sözleri resmeder, muhatap sözleri işitmez, sözleri seyreder, kalem harflerin cenazesiyle, harflerin şekliyle, harflerin ölü ve sessiz cesediyle ilgilenir, dilleri sadece kalem olan insanlar, ne kadar mahrumdur!

...bakışların fazla bir sözü yoktur, tek bir sözü vardır, her bakışın sözü tek bir kelimedir, bir tek cümledir! iyi veya kötü, çirkin veya güzel, derin veya yüzeysel ne olursa harf tek kelime, tek cümledir, iki bakış konuşunca sürekli o sözü tekrar ederler.

Ali Şeriati / Yalnızlık Sözleri, 43. Bölüm
(syf: 361-362)

Ocak 20, 2013

Ölüm'le Satranç



The Seventh Seal, (Swedish: Det sjunde inseglet) 1957

*

-Olabildiğince açık konuşmak istiyorum ama kalbim boş. Bu boşluk yüzüme tutulan bir ayna gibi. Kendimi görüyorum. İçim korku ve tiksintiyle doluyor. İnsanlara karşı duyarsızlığımla kendimi çevremden soyutladım. Şimdi bir hayaletler dünyasındayım. Rüyalarım ve hayallerimde tutsak kaldım.
-Yine de ölmek istemiyorsun?
-Hayır, istiyorum.
-Neyi bekliyorsun?
-Bilgi istiyorum.
*
-Kendimize inancımız yoksa başkasına nasıl inanç duyabiliriz? Benim gibi inanmak isteyen ama yapamayanlara ne olacak? Ya inanmayanlar? İnanamayanlar? İçimdeki Tanrı’yı neden öldüremiyorum? Onu kalbimden atmak istememe rağmen neden alçaltıcı ve acı verici şekilde içimde yaşamaya devam ediyor?
*
-Tanrı’nın elini uzatıp kendini göstermesini, benimle konuşmasını istiyorum.
-Ama o suskun.
-Karanlıkta ona sesleniyorum ama sanki hiç kimse yok.
-Belki de kimse yoktur.
-O halde yaşam korkunç bir şey.
*
-Bu sabah ölüm bana geldi. Birlikte satranç oynuyoruz. … Bütün yaşamım nafile bir arayıştan, avarelikten, anlamsızca konuşmalardan başka bir şey değildi. Kızgınlık ya da sitem duymuyorum çünkü çoğu insanın yaşamı benim ki gibi. Ama kalan süremi anlamlı bir işte kullanmak istiyorum.
-Onun için mi ölümle satranç oynuyorsun?

Ocak 18, 2013

Ölmeden Önce Yapılacaklar Listesi II

35. şu cümleyi yaşayabilmek.

"kaybedecek öyle bir şeyi yoktu ve öyle isteksizdi ki her bir şeye, üzebilecek tek bir şey kalmamıştı o'nu. her şey olsa da olur, olmasa da olurdu o'nun için. acıdan zevk alma safhasına da geldiğine göre, içini güçsüz düşürebilecek tek bir şeyi kalmamıştı keşfsever'in."

36. herhangi bir türünden cibiliyetsiz bir dansı, figürü, oyunu kaygısızca, pür-i neş'e yapabilmek, oynayabilmek. göbek atabilmek.

37. sarılmak. ateşi söndüren, teskin eden ve kalpleri üst üste getiren bir sarılmak.

Ocak 16, 2013

Keşfsever'in Müziği



Gheorghe Zamfir - Einsamer Hirte

Bir gün, bu melodinin, her bir zerresine, notasına, güzellemeler dizdireceğim.
1 dakika 22 saniye, 1 dakika, 22 saniye'sinden sonrasına.

*

tepe'ye bakarak dolanıyorum. kara'nın ışıltılarına bakarak dolanıyorum. bacaklarım güçsüz. hava soğuk. üşüdüm. ama ruh ne güçlü Allah'ım.

Ocak 12, 2013

ZM / Biraz Da Gülelim Köşesi(!)

"Tam bir kahkaha nadir bir olaydır. Bedeninizin tüm hücreleri güldüğünde, varlığınızın tüm parçaları neşeyle dolup taşmaya başladığında, büyük bir rahatlık getirir.

Kahkaha en saf haliyle tüm enerjinizin dansıdır. Gerçek derin bir kahkahada akıl kaybolur. Tıpkı durgun bir göle taş attığınızda dalgaların oluşması gibi, gerçek kahkaha da merkezinizin yayılıp etrafınızda bir çember oluşturur. Deprem gibidir!"

Osho / Kahkaha

Kahkahanın manik bir hal olup olmadığından hala emin değilim. Abartılı, uç hallerden gelir hep. Tebessümün ifratı. -Belki tebessümle boy ölçüşemediği içindir. Gerçek bir tebessümle hiçbir gülme şekli kıyaslanamaz çünkü. Gerçek bir tebessümle insan dahi öldürebilirsiniz çünkü-  
Püskürme, taşma gibi. Sesi ve şekliyle de estetik değil zaten. Dışarı fırlamış dişler, tiz bir ses ve sonrasında kasların pörsümüş hali. Tüm bu çirkinlemeler kahkaha atamadığım için değil ama. Bilakis. İçimdeki kahkaha atma arzusu baş edemeyeceğim kadar büyük.  En olmadık yerlerde çınlatmışlığım var ortalıkları. Hala var.
Kaslarıyla anlaşamayan, onları fazla zorlayan biri olarak gülme, kahkaha konularında başım hep sıkıntıda oldu. -Ne mesut günlerdi, hiç unutmam - süperegosu dışında içsesi olmayan, titiz, çalışkan, hanım kız olduğum lisenin ilk günlerinde dahi atomkarınca lakaplı bıdık hocanın(!) beden diline en güzel püskürmelerimi gönderirdim. Güldüğüme –hayır gülmek değil tam anlamıyla patlamaktı onlar- şaşıran –bu kız güler miydi şeklinde- arkadaşımı dahi anımsarım.

Gülmek konusunda en ileri gittiğim durumlara sanıyorum, okul müdürü ama aynı zamanda din kültürü ve ahlak bilgisi dersimize giren bir hocamız sebep oldu. Hazırlık okumamızın neden olduğu ben de İngilizce biliyorum kompleksi, gülmek noktasında patlamaya hazır bir bomba olan benim için değerli bir hazineydi şüphesiz. “vat iz yor naym”lar olsun,  bılautuuth (bluetooth)lar olsun. Allahım yapılır mıydı bunlar bana? En arka sıradan, en tiz kahkahalar doldururdu sınıfı. Periyodik aralıklarla nüksedecek kadar da baş belası olurdu. Hocam kusura bakmayın, yanlış anlamayın hatta en kabul görür bahane “ayy, sinirlenirim bozuldu” demek zorunda kalırdım.
*
Hakikaten nedir bu şey? İdini frenlemiş süperego püskürmesi mi, yaşamdaki tezatlara, çarpıklıklara elinde olmadan reaksiyon gösteren beşer güdüsü mü? Nedir Allah’ım bu şey? Niye bu kadar eğleniyorum? Sahip ol(a)masa da mükemmeli bilmenin, hissetmenin iç’e verdiği kibr neşesi mi bu?
Önünden geçtiğim dükkânlar var, Sırf isimlerine güldüğüm. İsimlerine bakarak iç’imi eğlendirdiğim. “aşkitom” diye bir mağaza mesela. İ’nin üzerindeki kalp. Birbirinden renkli ve abartılı moda kıyafetlerin satıldığı. Bedenimi, aşkitom poşeti taşıyarak yürüyen halimle düşlüyorum.  Ahh.. Bim var mesela. –normal markaları almak için giriyorum ben de- hayır para kaynaklı ucuzluğu kastetmiyorum. Pahalının zıddı ucuz’u kastetmiyorum. Hayır, fakirliği ve yoksulluğu aşağılamıyorum. Hiçbir zaman zengin olmadım zaten, fakir sayılırım zaten. Ama dayanamıyorum Allah’ım. Ucuz’luğa dayanamıyorum. Başka bir marka’yı rengi, ambalaj baskısı ve hatta kelime oyunlu isim haliyle taklit eden bu şeylere, bu ucuzluğa katlanamıyorum Allahım. İçime tiksinti veriyor. Zelil hissediyorum kendimi.
Soyut, tavır halleri de var. Seda Sayan’ın mantıklı konuşurken takındığı yüz ifadesi mesela. Songül Karlı’yı –göğüslerini ve poposunu elbette(!)- dibi düşerek izleyen idikler mesela. Entel gözükmek için kemikli gözlük takan ebleh bakışlı ergenler mesela. Ya da seksi görünürüm umuduyla dudaklarını büzen, şişman poposunu biçimli gösterecek pantolonlar arayan tek vasfı dişilik olan kızlar mesela.
*
Belki de, bu tezatlığın ve parayla ilgisi olmayan bu ucuzlukların içe yaşattığı neşe hali. Belki de kusur arayan gözlere verilen bir ceza hali. Belki büyütmeye gerek yok, güzel bir neşe hali. Keyiflenme hali.

Cmylmz’ın fundamental’inin katkısı olmuştur mutlaka dediğim –“ne vereyim abime”yi not düşelim-  bu yazıyı bir gün güzel bir kahkaha atabilme ümidime adıyorum.  Tezatlardan değil de, güzel bir neşe halinden yüz bulan, göle düşen taşın suyu dalga dalga süsleyen hali gibi olan kahkaha atabilme ümidime adıyorum.
*
Kişinin güldüğünden anlaşılır aklı diyen dedelerimiz ne der bilmiyorum ama ben en çok absürd komediyi seviyorum. Saçmalıkların, saçmasapanlıkların yalın bir şekilde gösterildiği şeyleri seviyorum. Engin Günaydın’ın tarzını seviyorum. Tezatlardan ve çarpıklıklardan yüz bulan “kara”komediyi seviyorum. Şu’nu da seviyorum;

Ocak 11, 2013

Loreena McKennitt / Kervansaray



...
Kum, sabah ışığında parlıyordu
Ve uzaktaki kum tepeciklerinden uzaklaşarak dans ediyor
Gece, müziği çok güzel devam ettirdi, uzunca
Ve biz de oraya uzandık şafağa kadar

O sabah uyandık ileri çağrıya
Develerimiz gemlendi, semer sepetlerimiz dolu
Güneş doğuyordu Doğudan
Tam biz çölün haykırışına doğru yola çıktığımızda
...
Taşlar arasında ezilmiş nehir yataklarından geçtik
Ve bilinen en heybetli dağlara doğru çıktık
Kuru sıcaktaki vadilerin ardında
Kervansaray'a ulaşıncaya kadar

...

Ocak 09, 2013

Kötü

ve şehrin ihtiyarlarından biri dedi: konuş bizlere iyi ve kötü'ye dair.
ve o cevap verdi.
içinizdeki iyiye dair konuşabilirim ama kötüye dair değil.
zira kötü kendi açlığıyla ve susuzluğuyla azap çeken iyiden başka nedir ki?

*

Halil Cibran / Ermiş
(syf: 85)

Ocak 03, 2013

Işıltı

Güzellik hakikati örten şeffaf şalın adı. Işıltı ışıldıyanı saklar. Hakikati. Gösterirken gizler.

Hakikate mi değmek istiyorsun, o halde güzellikten (vaz)geçmelisin. Sanattan. Yanılsamadan. Işıltıdan.
Asıl körler elinden tutarken güneşe bakmalısın! Işıltının kaynağına. Hakikate.
Kör olmalısın.
Felsefe, sanatın ışıltısının ardında kalanı kavramanın en çilelisi. Karanlıkta yürümenin. Sanatsız. Işıltısız. Yalınız.
Dindarı tutkusu korur, inancı. Sanatçıyı ise bir tek yaratının ışıltısı.
Filozof en korunaksızıdır içlerinde. En dayanaksızı. Tutamağı akıldır çünkü.
Filozof bildikçe ölür, derviş öldükçe bilir.
*

Ağlamak

Bu kadar mı iyi gelir kenarlarda bir yerde ağlayan birini görmek?
Tek başına, yalınız, acı çeken birini.
Bizim gibi birini.
Bir insanı.
Bir çökkünü.
Düşkünü.
Karmaşa içinde olanı.
İnsanı ama hep insanı.
Acı çekeni değil bizatihi acıyı.
Başkasında kendimi.
Nereye baksam hep kendimi.
İki damla göz yaşına sığınmış zavallı bir âdemi.


Alıntı; Dücane Cündioğlu / Değiniler