“İntikam mı yoksa
gerçek mi?” Bu soruya muhatap kılar seyircisini meşhur intikam filmi Old Boy. Bir
hakikat arayışçısı için yenilmek ve hatta ölmek pahasına “gerçek”tir cevap. Gerçek,
intikamdan teskin edicidir çünkü. Quentin Tarantino, bu soruyu gerçeği
reddetmek ve geçmişi yeniden yazmak pahasına ‘sonuna kadar intikam’la cevaplıyor
gibi. Peki, geçmişten intikam alınabilir mi? Tarantino sinemasında bunun
mümkünlüğüne de cevap var. Gerçeğini reddettiği olaylara müstehak bir kader
biçip tarihi yeniden yazması, onun sinemasının imzası haline gelen karakteristiği.
İntikam
Felsefesi & Şiddetin Şehveti
Tarantino Sineması,
kurgularının ve dialoglarının alt metinlerindeki intikam felsefesi, fazlasıyla
kanlı olan kamerasıyla sert, acımasız ve şiddetli bulunuyor sıklıkla.
Eleştirilerin yerli&yersizliği bir tarafa gerçeklere getirdiği alternatif
sonlar, şiddettin şehvetini yaparcasına kurduğu intikam fantezileri, ustaca
kurgulanmış olaylar, özgün bir teknik ve güçlü oyuncu ekibiyle izlemeye,
tartışmaya ve sorgulamaya değer nitelikte.
“Kader,
intikam gibi zorlu ve çirkin bir şeyden yanaysa eğer, yalnızca Tanrı’nın
varlığının değil, onun arzusunu yerine getiriyor oluşunuzun da bir kanıtıdır” The Bride, Kill Bill
Kill Bill’in açılış
sahnesinde Bill’in ayakları altında can çekişen Bride’a söyledikleri, Tarantino
sinemasındaki intikam felsefesinin varlığına örnek teşkil ediyor: “Beni sadist
mi buluyorsun? Şu anda bile yaptıklarımın sadistçe olmadığını anlayacak kadar
kendinde olduğuna inanmak isterim. Bu benim en mazoşist hâlim” Tarantino, ‘İnsan
kendine ceza keserek başkasından intikâm alabilir mi? İnsan başkasına ceza
keserek kendinden intikâm alabilir mi?’ sorularını soruyor ve kendince bir
sadizm & mazoşizm tanımı getiriyor sanki: sadizm; başkasına ceza keserek
kendinden intikâm almak, mazoşizm; kendine ceza keserek başkasından intikâm
almak.
İntikam
Sineması
Tarantino’nun Toshiya Fujita’nın 1973 yapımı Lady Snowblood
filminden tam 30 yıl sonra çektiği, Sinemasının belki de en iyi filmi olan Kill
Bill bu filmin bir coverıydı belki de. Film hem öykünün kurgusallığı hem de
bazı sahne telmihleriyle Kill Bill’de fazlasıyla yâd ediliyor. Tarantino, Kill
Bill'de Bride üzerinden tanrısal bir cezalandırmayı gösteriyor. Ceza tıpkı
kutsal kitaplardaki gibi haddi aşan ve kötüye kullanılan uzva veriliyor.
Şiddet, karmik ve alegorik mesajlarla dolu hikâyeyi kamufle etse de cezalar ve
mesajları gayet sarih: Aç gözlü olanın gözü oyuluyor, bağlantılarını sinsice
kullananın kolu kesiliyor. Kimseye eğilmeyen dik bir baş gövdesinden ayrılıyor
ve kalpten vuran kalbinden vuruluyor. Silahlar, karakterlere has bir şekilde
seçiliyor. Kılıcı kullanmak gerçek bir asalet, ehliyet ve azim gerektiriyor. Bu
yüzden kılıç, yalnızca gerçek savaşçılara layık görülüyor. Gerçek savaş, tüm
sekanslarda nefes mesafesinde ve göz gözeyken veriliyor.
Tarantino’nun
İntikam Sinemasına diğer filmlerinden bolca örnekler vermek mümkün; Inglourious Basterds filminde Adolf Hitler ve beraberindeki
Nazileri bir sinema salonunda kurşuna dizmesi, Django Unchained filminde ise ırkçıları, bir
kölenin kurşunlarıyla öldürmesi buna bazı örnekler. Filmlerinin çoğunda üç ya
da daha fazla karakter aynı anda birbirlerine silah doğrultması, ayak sahneleri,
mucidi olmasa da onunla bilinen “trunk shot”(bagaj çekimi) sahneleri sinemasının
obsesif karakteristiğini yansıtıyor.
Yeniden
Yazılan Tarih: Once Upon a Time in Hollywood
Hollywood'un Charles
Manson'dan
intikamı, Sharon Tate’e yakılmış bir ağıt, Tarantino'nun en romantik filmi,
Tarantino’nun en taraflı, en kötü filmi gibi birbirinden bambaşka yorumlar
yapılan son filmi Once Upon A Time In Hollywood; 9 Ağustos 1969’ta Cielo
Drive’daki Hollywood’un dehşet verici cinayetlerinden biri olan ve karnındaki
bebeğiyle vahşice katledilen Sharon Tate cinayetinden tam 50 sene sonra
gösterime girdi.
Tarantino, Sharon
Tate Cinayetini başından sonuna kadar yaptığı ters köşelerle post-modern bir
bakışla kurguluyor ve gerçekleşmiş bir cinayete alternatif bir son yazıyor
kendi kalemiyle. Roman Polanski’nin yan komşuları olarak kurguladığı hikâyesindeki
iki kurmaca karakterle(Rick Dalton ve Cliff Booth) açılan ve devam eden film,
izleyicinin hedefini şaşırtarak filmin aslında Sharon Tate’nin alternatif
yazgısı olduğunu uzun bir süre unutturuyor. Ve sahnelere fırlattığı yapboz
parçalarını filmin en sonunda zarif bir hınçla bir çırpıda tamamlıyor.
Cinayetleri “I’m the
Devil and i’m here to do the devil’s bussiness”le planlayan sapkın bir tarikat
lideri olan Charles Manson ve 60’ların hippilerini açıkça hedef alan ve onlara karşı
bir intikam tasarlayan Tarantino, gerçek hippilerde Manson’un hippilerinin
hiçbir alakası olmadığı yönünde eleştiriler alsa da ve “kapitalist, burjuvazi
yanlısı, sınıf ayrımı savunucusu” “fazlaca yanlı” bulunsa da dönemin olaylarına
kendi yorumunu getiriyor.
Bruce Lee’yi bile
sette alt edebilecek kadar güçlü, cinayeti engelleyen adeta filmin kahramanı
olan Cliff Booth(Brad Pitt) karakterinin
filmde dublör oluşu yönetmenin yaptığı ters köşelerden.“İyi adamlar tarafından
öldürülen kötü adama dönüşmekle' eleştirilen Western Film Yıldızı Rick
Dalton’un(Leonardo DiCaprio) hikâyenin sonunda filmlerinde kullandığı lav
silahıyla “kötü adamları öldüren iyi kahramana”dönüşmesi de bu örneklerden
biri. En muzip olanı ise Rick'in gerilediğini düşünen kariyerinin motivasyonunu
küçük kızın gelip kulağına söylediği "gördüğüm en iyi oyunculuktu"
sözüyle bulması herhalde.
Trajik bir olayın
mağdurlarını hep zihnimizdeki güzel bir fotoğrafıyla hatırlamak isteriz. Film,
o güzel fotoğrafın filmi bence. Tarantino
da “Sharon’ı o felaket olayla değil, gündelik hayatına devam eden, o
dünyanın parçası bir insan olarak ele almak istedim” diye güzelliyor filminin
kurgusunu. Tıpkı Tate’in eşine armağan etmek üzere Thomas Hardy’nin Tess
of the d’Urbervilles romanını almaya gittiği gün, bir sinema salonuna gidip hem
filmini hem seyircilerin tepkilerini izleyişi gibi günlük yaşamıyla. Film, Tarantino’nun
güçlü kadın karakterlerinden çok başka olan, tüm masumiyetiyle filmin ve
kendisinin kalbinde duran Sharon’un hayalindeki sonuyla ve Tarantino imzasıyla
böyle noktalıyor.
2 yorum:
İnternete düştü mü film bir bakayım.Merak ediyordum filmi ama
unutmuşum sonra. Tarantinonun en iyi filmi değil diyorlar. filmde
olayı güzel, dramatik bir dilde dile getirmeyip odaklanamamasından şikayet etmiş
çoğu kişi. yönetmeliğinin tadını çıkarmış diyorlar. yine de seyredip
karar vermek lazım.
sabit fikirde başlklar harika, onu da bulmam lazım. hatta abone mi
olsam
ben sinemada izledim, filmi beğenen azınlıktayım. :) Bu film biraz sabır ve hikayesine hakimiyet istiyor, diğer filmlerden farkı ve az beğenilişinin nedeni bu bence.
bu 3. yazım oldu, sevdim ben Sabit'i. Tavsiye ederim. :)
Yorum Gönder