Vasıfsız bir genç idim ben. Başarım, popülerliğim ya da arkadaşlarım yoktu. Kitaplarım vardı. Yalnızdım. Tek'tim ya da. Üniversitenin, o güzel yılların(!) ilkindeydim. Yaşım küçüktü, içim küçüktü.
En üst katında deniz ve ay manzarası olan bir yurtta kalırdım. Kızların hepsi geceyarısına kadar uyumuş olurdu. Teras da bomboş ve benim. Kimseye yakalanmadan 9. kata çıkardım. Yanımda mp3'üm olurdu. Siyah montumun kapşününe saklayıp saçlarımı deli gibi yürürdüm en üst katta. İçimin hararetini def etmek için. Sesler açardım kulağıma. Ay'a bakardım. Deniz'e bakardım. Yıldızların sayısına göre umut sayardım. İsteyecek tek şey bulamasam da. İçinde beşeriyetin olmadığı şeyler düşünürdüm. Bazen de eski'yi yad ederdim.
*
Hatırlıyorum aylardan mayıstı. Belki de sınavım vardı sabaha. Terastaydım o gece de. Bilmiyorum ay parlak ya da dolunay mıydı. Yıldızlar, umutlar çok muydu. Müziklerin hepsini dinlemediğim klasörü atmıştm mp3'e. Sonra da yapmayı çok sevdiğim, genelde de içten bir cümlenin sonuna denk getirdim rastgele modunu açtım. Ve bir müzik çalmaya başladı: Pachelbel / Canon in d Major.
İlk on saniye bir duraklama oldu. Çok güzel bir yüze ilk bakma an'ı gibi. Sonra şaşmaya başladım. Tuhaflaşmaya. Mutluluktan uçmaya. Odama indim bir şey bulmuş, keşf etmiş gibi. Ses hala kulağımda.
Mutluluktan uyuyamaz olur mu insan. Bana oldu. Ne yaparsam yapayım uykuya dalamadım. 3-4 saat replayda kaldı ses. Yüzümde delilik vardı. Uzun zaman sonra, mutluluğa, nedensiz, mülksüz bir mutluluğa tutulmuştum. Kimse yüzünden değildi. Kimseye özel değildi. Mest olmuştum. Ses kulağımda uyuyakaldım. Uyandığımda değişmemiş dünyam, yitik dünyam karartmaya devam etse de içimi, mutluluk an'ımı o seste hep sakladım.
*
Mutluluğun coçmuş hali dediğim, mest hali dediğim, werther'in doğa yürüyüşlerinde içteki atmosferinin sesi olmalı dediğim ses, bu ses işte. İnsanı perişan düşürecek doğal bir güzelliğin ortasında, o güzelliğe dalıp mutluluktan coşan, ağlayan, deliren ruhun sesi, bu işte.
Arabesk, manik haldeyim şu an.
Vasat, sıradan bir insanım ben.
Mutlu olmayı düşlerdim de eskiden. sıradanım ben ama bir ses'te mutluluğa varıp, uçtum ben.
Benden 400 yıl evvel yaşamış bir ruhun içinden dışarıya çıkardığı bu coşkuyu, tamamen pastoral olan, içinde beşeriyete dair tek bir şey barındırmayan, sadece tabiatı, insanı ve tek'liği hissettiren bu sese deli gibi mutlu oldum ben.
*
Bu çalan neyin müziği?
Sonsuz bir aşkın mı?
Uçarak gelip önüne
Mest olmak mı sonsuz sevilenle?
...
Bu çalan neyin müziği
Sonsuz bir aşkın mı?
Gerçek olmasa bile
Hiç olmamış bile olsa
"düşler tutsak edilemez ki!"
2010, mayıs 2 / 04.04
lilium.
10 yorum:
huzur ve umut dolu gerçekten. tebrikler. tp
umutsuz insan en çok ilkbahar'ı sever.
böyle bir yazı oldu bu da.
teşekkür ederim.
müzik, hoşluk
yazı ise mahrumiyet hissi tadı veriyor.
adsız;
müzik öyle hoş ki; o mahrumiyet hissini dahi mutluluğa çevirebiliyor.
zaten mahrum olanlar, bırakılanlar mutluluğa daha iyi varır.
*
bu müzikle ilgili daha ne desem. ne denilebilir ki. baksın doğaya da, delirsin insan müziği.
'pachelbel hüznü'ne tutulmuşsunuz.
bu kitap, dergi eleştirilerinden fırlamış betimlemeler hiç ilgimi çekmiyor.
kaldı ki hüzün değil, hüzünle alakası dahi yok.
safi çoşku, deli mutluluğu.
Dinlerken, gözleri kapatmak gerekmiş! Sonuna geldiğimde anladım ama! Sonunda anladım...
oz;
canon'un başı çok daha güzel geliyor bana.
çok, çok güzel bir şeyi yavaş yavaş keşf eder gibi devam ediyor.
şaşırma, inanamama.. derken coşma hali geliyor ve daha sonra da azalarak bitiyor tüm mutluluklar gibi.
Dedim ya! Başta anlamam gerekeni sonda anladım! Ne diyelim, buna da şükür :)
Sonsuzluk dışında hiç bir şey, sonsuza dek sürmez! Mutluluk da öyle haklısın! Ama kaygı da öyle...
"acıdan gözlerini yummak" da öyle.
Yorum Gönder