"bu resme bakınca ne görüyorsun?" |
Güzel bir
savunma buldum. Sunuş biçimi. Tüm vasıfsızlığıma ve sıradanlığıma rağmen somut
kalıntılar, iz’ler bırakıyorum bu sanal dünyaya. İçimi ve ruhumu hiç
tanımadığım insanlara gösterdiğim de doğru. Ama kendimi ifşa etmiş, ayan etmiş
gibi görmüyorum.
Burayı, vadi’mi
müze olarak görüyorum. Pek ziyaretçisi olmayan, arada insanların uğradığı, bir
iki iz bıraktığı, kendi halinde, gösterişsiz bir müze gibi. Polyushka Polye
benim müzem. Ruhumun müzesi. Bu oyun ve eğlenceden başka bir şey olmayan dünya’dan
dahi, sessiz sedasız gitmek istemiyorum. Bazen unutulmayı, yok olmayı aslında hiç
olmayı deli gibi istesem de. Ruhumun hatırına.
İnsanın dolaştığı,
oturduğu, ayak bastığı herhangi bir yere bile bıraktığı, sızdırdığı o ruh’un
hatırına. Yaşadınız mı hiç. Bazen bir yere götürürsünüz varlığınızı da, orada
görmediğiniz şeylerin varlığını hissedersiniz. Ya da sevdiğiniz birinin bir
zaman yaşadığı, vakit geçirdiği bir yere onu anmak, hatırlamak ya da gidip o
yalnız yerde ondan bir şeyler bulmayı umduğunuz gibi.
*
Savunma demiştim,
devam edeyim. Burası, müze gibi. İçime ve ruhuma beğendirdiğim şeyleri
gösterdiğim, vitrine çıkardığım kendi halinde bir müze gibi. Oysa bazı
insanların sandıkları vardır. Benim de eskiden sandığım vardı. Sandıklar müzelerden
farklıdır. Sandık içlerinin vitrine çıkma arzusu yoktur. Ziyaretçilerden de
hoşlanmazlar. Onlar en fazla birine bırakılmak, hediye edilmek isterler. Gösterişi
sevmezler.
Müze’mi
havaya mı uçursam. Kendimi küçük bir sandığa mı hapsetsem. Ya da antikacı mı
olsam. Sandıktan daha görülür yerlerde ama müzelerden de daha az tanınmış. Bilmiyorum.
Ama müze’yi
bir gün havaya uçurma fikri güzel.
*
Bir gün
bir sandığa sığma fikrini seveceğim.
Vakit kaybetmeden
ruhumu, o sandığa hapsedeceğim.
Sonra da
kendimi bir alıcı’ya teslim edeceğim. Mezarımdan daha güzel bir sandık olamayacak.
2012,
ağustos 18
6 yorum:
havaya uçurmak fikri canice gibi geliyor bana, kendinden bir parçayı öldürecekmişim gibi, ama hep istiyorum bunu ben de. Zamanı gelecek,biliyorum çünkü...
14 yaşıma kadar oynadığım bebeklerim vardı. hepsinin isimleri, karakterleri ve ellerimle diktiğim kıyafetleri vardı.
sonra ne mi oldu dersiniz? attık onları kardeşimle.
üzülüyorsunuz, hatta pişman oluyorsunuz ama aynı zamanda hürleşmiş ve bağımsızlaşmış.
burayı bir gün havaya uçuracağım.
kendime küçük bir sandık bulduktan sonra.
belki de biri yüzünden.
*
sizin çünkünüzü tahmin edemedim.
belki de biri yüzünden...ben bunu söyleyeceklerimi-söylemediklerimi dinleyen ve dahi anlayan o müstesna ruhu bulduğumda...gibi anlamak istedim..
bana gelince...ben belki güzel bir anforadan, ama çok fazla sızdıran, üstelik de sızdırdığı da kötü kokan, kirli bir sudan ibaret olan....vebenzerleri, ve saire....
geçen gün, daha yeni geçenlerden birinde, ben de bir tomar mektubu atıverdim çöpe...hala daha özgür hissedeceğim anı bekliyorum...
niye "biri yüzünden" dedim bilmiyorum ama biri hatırına'yı kastettim sanırım. ama biri yüzünden, biri hatırına'dan acı verici olduğu halde çok daha güzel.
*
sizin bir sırrınız var galiba. sırlı konuşuyorsunuz, tam anlayamıyorum. bence bir şekilde sızdırın. açın demiyorum.
*
biliyor musunuz o bahsettiğiniz şey çok güzel. yani atmak, yakmak, savurmak eylemleri. ben de bir zaman yapmıştım. bir nehrin sularına, bir tomar kağıt ve bir resim savurmuştum. şansıma o gece şiddetli bir yağmur yağmıştı. attığım her şey perişan olmuştu-r-.
*
sırrınızı bilmiyorum ama bakın size ne hediye edicem;
http://zeynepmerdan.blogspot.com/2011/08/memoirs-of-geisha-scene_2093.html
sırlı değil, beceriksizce ve gereksiz ...
Yorum Gönder