K:
bakın, önyargılı, hoşgörüsüz yaklaşmıyorum şu an. entrylerinizi inceledim ben de, hemen hepsini okudum. gerçekten yeni, farklı bir şeyler duymam lazımdı çünkü. bulduklarım içimi kesmiyor artık. huzursuzluğum ve sıkıntılarım arttı.
samimi konuşan kimseyi kıramam, sizi kırmak gibi bir niyetim de yok. ama sizin bulduklarınızda da bir şeyler eksik. bunu muhafazakar hayat tarzımın yadırgaması olarak da düşünmeyin. sırf kadınları, eğlenmeyi, içkiyi seviyor diye bir ruhu bayağı bulacak değilim.
ama dediğim gibi, bir şeyler eksik. yanlış şeyler de seziyorum.
o duvar dediğiniz sürekli kafamda zaten, uyumsuz, aksi ve huzursuz biriyim. tam anlamıyla araf çekiyorum. evet, benim "kendimi bastırabiliyor olma ihtimalim" var. bunu düşünmezlik edemem. günahlardan, yasaklardan kaçınmaya çalıştım. buna kendi irademle dikkat ettim.
size gelecek olursam, siz doğruyu bulmamışsınız. sadece yanlış dediğiniz bir duruma karşıtlık besliyorsunuz. etrafınızda ve çevrenizde bulunan insanlara bakıp benim seçtiğim bu olamaz demişsiniz’e yoruyorum tavrınızı.
elbette -yanlış anlamayın yine de- büyük bir idin, yıllardır süper egonuza yaptığı baskının bir dışavurumu gibi geldi bazı tavırlarınız.
siz de bunu düşünün. kabala da vardır hem, tepkisel olmayın diye.
iyice korkmaya başladım, keşke haz'la mutlu olabilecek bir ruhum olsaydı.
siz de bunları düşünün, -kendi adıma- vurguladığınız şeyler zaten angst'ımın sebebiydi.
ama yine de teşekkür ederim.
L;
söylediğiniz şeyler doğru büyük oranda. tepkisellik var, o var bu var. insanız. etten kemikten.
özgür irade ve özgür seçimime karşın ruhum hiçbir şeye meyl değil.
aylardır seks bile yapmıyorum. halbuki istesem kralını yaparım. bu tövbe hali de değil. hayır. tövbe değil. sadece gerçekte ne istediğimi ve nasıl isteyeceğimi biliyorum.
bakın şunu açıklığa kavuşturalım. ben size benim yolumdan gelin demiyorum.
siz bu zamana kadar belli bir çevrede büyüdünüz bu çevrenin etkileri oldu. oydu buydu eğri doğru oraya girmiyorum. fakat geldiğimiz yer bu. netice bu.
benim söylediğim şey, siz belki ilahi aşka ulaşacaksınız ama kibriniz ve duvarınız buna engel olur. ve bence oluyor. bunu nasıl aşacağınız gideceğiniz yol, adımlar. bunu siz akıl ve vicdanınıza vurarak bulacaksınız. ve bu da özgür irade-özgür seçim.
siz yine dini bütün olun. ama bu duvarı nasıl aşacaksınız konu bu.
K;
Meyl etmemek. Doğru nokta burası. Beşeri her şeyi fark edecek farkındalıkta olarak ama aslında hiçbirine değer vermemeyi başararak.
Her şeyi bırakıp gidebilmek özgürlüğün en uç noktası. Ama dikkat edilmeli fazla özgürlük itaati ve sadakati mahveder.
L;
"allah der ki kimi benden çok seversen onu senden alırım. ve ekler, onsuz yaşayamam deme seni onsuz da yaşatırım"
mevlana'nın bu sözünü hatırlıyorsunuz.
‘kimi benden çok seversen’ buradaki kritik ifade bu. kimi benden çok seversen diyor. sadece beni sev değil. her şeyi sev ama en fazla beni sev. ki bu da gayet adil görünüyor. gerçek huzur da budur. çoğu insan bilmez. çünkü bilemez.
meyl etmemek insanın kendini sıfırlaması değildir. gerektiği kadarını almasıdır. arzu insan içindir. gerektiği kadarı haktır. yukarıdan verilmiştir. aksi taktirde ölürdük. intihar ederdik.
özgür irade ve özgür seçim islam'da nefs olarak bilen şeyi beslemek için değildir. sizin geçmişte söylediğiniz gibi öyle veya böyle yaratana giden pek çok yollar vardır. bunları bazen biliriz bazen bilemeyiz. özgür irade ve özgür seçim öncelikle bu yolların keşfi için vardır. ve ardından yükselebilmek için.
yaratıcı (allah/tanrı/rab ne dersek) ancak kendisine gerçek bir arzu duyulduğu taktirde yüzünü gösterir. aksi halde bön bön bakan adama nurunu göndermez. ki bu da adildir. o çok değerli bir mücevher gibidir. onu ancak hak etmelisiniz. bu sizin elinize hiç bir şey yapmaksızın bırakılmaz. önce arzu etmelisiniz. arzu her şeydir.
özgür irade ve özgür seçim aynı zamanda şudur ki; yaratan sana istersen arzu et, ama etmeme hakkına da sahipsin der. ancak etmez isen kuru bir yaprak gibi, taş gibi, cansız bir varlıksındır. sadece yaşar ve gidersin.
bunun üstü gerçek insandır. bunun altı ise insanın altıdır. adına her ne derseniz.
yaratan için bu bile bir sınav değildir. çünkü o her zaman sonucu bilmektedir. dolayısıyla ona bir şey ispat etmemize gerek yok. onun derdi bunun yapılarak kendisine ispat edilmesi değil, yaparak bunu bizim kendimize göstermemizdir. çünkü o senin bunu görmeni istemektedir. bunu sen fark etmelisin o değil. o zaten biliyor.
*
hazır yeri geldi. beni bir abiniz olarak görün.
bu da ne kadar doğru bir ifade bilmiyorum ama aklıma o geldi.
elbette abinizin yerini tutamam. ama sizin dediğiniz gibi keşf edin bakalım bu adam neler diyor.
işin aslı ben insanlar için yaptığım hiçbir şey için asla bir şey beklemem. bu çok iddialı görünse de doğru bir ifade. çok insanlar için çok şeyler yapıyorum. ne bekliyorum? bu meçhul. aslında hiçbir şey sadece iyi olmaları. iyi olmaları beni mutlu ediyor. beklentim bu. hepsi benim içimde.
ve henüz yeterince bencil ve hatta günahkar olamayacak kadar gençsiniz. endişe etmeyin.
K;
iki insanın birbirini, sadece fikirleri ve ruhlarıyla görmeleri için ille de abi, abla, teyze gibi rahatsızlık azaltıcı hitaplar bulmalarına gerek yok. -ama ne yapalım bilinçaltına kadar işlemiş bu baskı-
gençlikten ziyade farklı bir zorluk daha var. dindarların, muhafazakarların sorunu. elbette benim de sorunum. dünyanın getirisi olan çoğu şeyle, dinin örtüşmediği muhakkak. ikisi aynı anda gitmiyor, basit bir deyişle. gittiği zaman, yeşil müslümanlardan tutun, dinin özüyle nerdeyse çelişen durumlar yaşayan sözde dindar insanlar görüyor insan. popüler deyimle, araf sıkıntısı. taraflar arasında seçim yapamamak. ki bence, dindar insanların şu zamanda yaşadığı en büyük problem bu.
ben buna şu şekilde bir savunma buldum; bir şeyi seçmenin getirisi. yani bir seçim yaptığım için ben, güzellikler bazen de zorluklar görüyorum önümde. kendimi cennetle ya da bana vaat edilenlerde yatıştırıyor değilim -ne yazık ki çoğu dindar bunu yapıyor- ben sadece gönüllüce yaptığım bir seçimin zorluklarını da kabulleniyorum. -elbette her kabulleniş bu kadar kolay olmuyor-
şimdi size şunu soruyorum, bu zorluk dediğimiz, çoğunlukla nefsimize ağır gelen "seçimlere" siz nasıl bir savunma ya da cevap buluyorsunuz? -elbette dini kaidelerle çelişmeden-
L;
bakın bende şöyle oldu en başından. dediğim gibi ben 12 yaşımda falandım. elazığ'daydık o zaman (ankaralıyım). orada cami çoktur. her yer cami. neyse sabahları bazen ezana uyanırsınız. ben de böyle arada uyanıyordum. sonra yaratıcı bir varlık olması gerektiğini düşündüm ve fatiha süresini okuyup yattım bir kaç gece. sonra ayıp dedim sadece fatiha okunmaz. namaz kılmaya başladım. sabah namazları. aslında bendeki bir utanma duygusundan kaynaklandı. koskoca bir yaratıcı var ben onu anmıyorum falan gibi. böyle başladı ve 10 yıl kadar kesintisiz 5 vakit kıldım. elbette bugünde dahil olmak üzere ben onu ona en kızgın olduğum zamanda bile kalbimden çıkarmış değildim hala öyleyim. o ilk 12 yaşımdaki halim hep var. ki bu çok önemli. sonra o 10 yıldan sonra azalarak gitti namazlar. ve sonunda kalmadı.
diğer konuya gelelim. en zor kısma. bunu yürütebilmek. ben gördüm ki eğer bunu yürütmeye kalkarsam -kesinlikle ama kesinlikle- kafayı yiyeceğim. bunu yürütmenin ve bu yolda -en azından bize öğretildiği biçimde- ilerlemenin sağlıklı bir yolu yok. asla. bugün ilerliyor görünenlerde ya kafayı yemiştir siz fark etmezsiniz ya da taş kafanın tekidir zaten hiç bir şey hissetmeyen ruhsuzdur, fanatiktir, öyle gitmektedir.
artık kırılma noktasına geldiğinizde inanılmaz ama inanılmaz ıstıraplar yaşarsınız. bu bir çeşit manyaklık gibidir. inanın bana canlı canlı derinizi yüzerler. inlersiniz bile. akıl hastanesine düşmeniz adeta an meselesi gibidir. o anda bunun nefisle hatta şeytanla mücadele olduğuna kendinizi inandırarak yolunuza devam etmek istersiniz. çünkü iyi niyetlisinizdir. kalbiniz yaratana dönüktür. farklısınızdır. ama maalesef bunların hiç biri sonuç vermez. maalesef.
çünkü en önemlisi birey olmayı istemektesinizdir. ruhunuzla ve bedeninizle. bu zincirlerle bağlı olduğunuz sürece ki o zincirler dünyanın en kalın zincirleridir bunun asla mümkün olamayacağını ve asla bir ferahlığa erişemeyeceğinizi artık fark etmişsinizdir. özünde bu aslında nefisle, arzulu şehvetli olmakla bile ilgili değildir. siz sadece kendiniz olmak istemektesinizdir. elbette insanız şehvetimiz, arzumuz dilek ve isteklerimiz var. kahretsin var çünkü biz böyle yaratıldık. sonra bakarsınız ki bütün bunların şeytan, meytan ve nefisle de bir ilgisi yok. siz sadece hakkınız kadarını talep etmektesinizdir. buna kesin kanaat getirdiğinizde artık ruhunuz ister istemez öfkeyle dolar. çünkü fena biçimde kandırıldığınızı düşünmektesinizdir. ki gerçekten bunda tamamen değil ama büyük bir doğruluk payı da vardır.
birey olmak. kelime budur. kendi ruhunu ve bedenini bilen bir birey. belki çok özel koşullardaki bazı insanlar hariç çoğu insan için doğru başlangıç noktası aslında önce birey olmaktır. birey olmak kendini bilmektir. ve bildiğiniz gibi tüm felsefeler, öğretiler önce kendini bilmeye dayanır. ki bu da adil görünür.
size gelirsek, sizinle ilk karşılaşmamda sizde kendimi gördüm. empati yaptım. duvarlarınıza karşın yılmadım. yaşadıklarınız birer tesadüf veya size özel hazırlanmış bir tiyatro kurgusu değil. ben yaşadım. ve eminim dünya üstünde pek çok insan çok benzer durumda. ama çıkış yolunu bulamıyorlar ve belki hiçbir zaman bulamadan ölecekler.
ben bugün şuna inanıyorum. sizinle olan karşılaşmamız bir tesadüf değildi. ben sizin her gün yaptığınız duanın karşılığıyım belki de. yaratan illa sizin beklediğiniz gibi bir karşılık mı vermek zorunda? belki size bir şey söylemek istiyor. gerçek şu ki tesadüf diye bir şey yoktur. çünkü her şey ama her şey onun mutlak iradesi altındadır.
doğrusu manevi dünyamızın işleyişi fiziki dünyamız gibidir. siz şu anda bütün bunlardan kendinizi sıyırmak isteseniz de yapamazsınız. bu, vücudu uyuşturucu, alkol, zehir vb. yüklü bir adamın haline benzer. o kişinin önce detoks olması gerekir. dolayısıyla sizin yapabileceğiniz 2 şey var:
1. detoks olacaksınız ki bu zaman alacaktır. zaman içinde eğriyi doğruyu bulacaksınız. ama bunun birinci şartı özgür irade-özgür seçimdir. bu iki koşul yoksa geçmişin kabulleri ile dünyaya bakmaya yargılamaya devam ederseniz. bir şey değişmez. aynı kalırsınız. dün bir şey söyledim. her insan kendinin devrimcisidir.
2. bu zamana kadar geldiğiniz yolda devam edeceksiniz. evleneceksiniz. bir eşiniz olacak. çocuklarınız olacak ve öyle yaşayıp gideceksiniz. ama size bakıyorum. siz bu halinizle bunu nasıl yaparsınız bilmiyorum.
netice şu, kibirlisiniz + duvarlarınız var. adeta bir peygamber gibi tüm insanlığı --ayırt etmeksizin-- kucaklayacak olgunluğu sahip değilsiniz. işte bu yüzden bu sebeplerle yaratana ulaşamazsınız. bunlardan kendinizi kendi başınıza kurtaracak güç ve donanımınız da yok. öte yandan bu karışık halinizle evlenirseniz karşı tarafa ne verebilirsiniz. bu da bir soru işareti.
peki, şimdi ne yapacağız? bilmiyorum. karar sizin. ama en azından resmi çektik. bu da çok önemli.
şimdi diğer kitabımın ilk sözü aklıma geldi.
gerçeğe giden yolun dönemeci çoktur demişti kitap.
sonuç, benim gördüğüm durum bu. ve karar sizin.
4 yorum:
elinize sağlık sayın ZM. teşekkürler. -tp
en iyisi afiyet olsun diyelim.
sizi tanımıyorum ZM ama sayın lotus suda fazla kaldığından gevşemiş gibi biraz...Eh,45inden sonra bazı şeylerden artık bıkmış olması normal ama,sizin o yaşa kadar aynı yoldan gitmenizi gerektirmez.Evet, aziz françesko gibi kendinizi hırpalamayınız ama boşluk, bir sonrakini getirir ve boşlukları neyin dolduracağını bilemeyiz...
adsız;
ben keşfi sever bir insanım, tüm bu konuşmalar bu isteğimden ve merakımdan yol alıyor.
lotus'u kırmızı buldunuz biraz, ben de öyle bulmuştum. ama onun beyaz'ı sezdiğini de biliyorum. hatta tüm kırmızıları 1'in hatırına, elinin tersiyle itebileceğini de.
bu biraz üslup meselesi. sanırım siz de benim gibi, kırmızı'yı esas renk bellemeyenlerdensiniz.
Yorum Gönder