Fazla kalmadı,
biraz daha bu konuşmaları eklemeye devam edeceğim. Sonu bir
zaman bir yolda rastlamış, sohbet etmiş ve her ikisi de yine kendi yoluna,
kendi yolundan gitmiş tasavvuf kitaplarındaki iki farklı insanın, varlığın ve
dünyanın durumuna benzeyecek.
Elbette burada
bahsi geçen varlıklar onlardan biri olamaz, olmadı. Yolcu dahi sayılmazlardı
belki de. Yine de bazı kazançlar elde ettiler. Farklı yollar hakkında fikir
edindiler, yaratıcının ruhlarına serpiştirdiği farklı renkleri gördüler, belki
de keşf ettiler birbirlerinde.
Belki tasavvuf
kitaplarının, menkıbelerin hakikatten parça ama farklı renklerini yansıttıkları
sohbetlerden, belki feylesofların “zavallı bir gevezelik”lerinden birisini
ettiler.
*
Hızır’la Musa kısa
bir yolculuk etti. Musa Hızır’a erken kızıp, geç anladı. Rind’le Zahid
tartıştılar, sohbet ettiler. Rumi’yle Güneş’in durumu farklı oldu. Aşk oldu. Şeytan’la
dahi Yaratıcı muhatap oldu, katından kovdu.
Hiçbir konuşma,
rastlaşma, yolculuk tesadüf değildir. Boş yere değildir. Zavallı bir gevezelik
olsa dahi.
*
Lotus’la Keşfsever’in
konuşmaları bundan yaklaşık üç ay önce başladı, yakınlarda da bitti. Belki de Keşfsever’in
Lotus’a Bab’ı Aziz filmini –zorla, neyse ki sevdi hatta güzellikler çıkardı- izlettirdiği
gün bitmişti.
Bu konuşmaların
başında da hep o film’in, hep o cümle’si var.
*Allah’a ulaşmak için yaratılmışlar
adedince yollar vardır*
Bab-ı Aziz
K;
(…)
duvar demiştiniz değil mi?
duvarın "savunma" amaçlı olduğunu herhalde anlamışsınızdır. içimde
asla düşmeyecek bir kalem var; kendi benliğim. buna toz kondurmamak için
bütün bu duvarlar.
işte benim siyah-beyaz fondaki şimdilik yaşam fotoğrafım. Ne güzel değil mi? * bana 2 çözüm yolu göstermişsiniz, samimiyetle söylüyorum, beşeri dünya yitiği olsam da, -büyük konuşmaktan korkuyorum, evet- evlenmek beni hiç çekmiyor. -elbette insanım ve benim de güdülerim var- erkekler ve dünyaları da böyle. çevrem, toplum falan da bunu değiştiremiyor. evlenmek istemiyorum ve bu çözüm olamaz sıkıntılarıma. diğer yolunuz, istesem de istemesem de gideceğim tek yol. buradan bakıldığında hayatım tam bir bilinmezlik ve endişelerle dolu. okuldan sonra ne iş yapacağımı bile bilmiyorum. öyle vasat, öyle hırssızım çünkü. kısacası hayatım tam bir bilinmezlik. eskiden angst'ıma sebepler dediğim bu bilinmezlikler şimdi bir umursamazlığa dönüştü. hallerimde kendi gençliğinizi gördüğünüzü söylemişsiniz, bu bana tecrübelerde bulunacağınız bir öğütler silsilesine dönüşse de, sizin dualarımın ufak da olsa yansıması old. inanmıyorum. çünkü artık çok nadir dua ediyorum. uzunca bir yazı oldu, bana önerilecek bir kitap, bir isim ya da bir yöntem varsa, kendimi bir şekilde anlatmam gerekirdi. tüm bunları amaçla yazdım. |
L:
öncelikle artık çok nadir dua
ettiğinizi söylemişsiniz.
ama bu yanlış. siz gerçekte her an duadasınız. dua etmek için ellerinizi kaldırmanıza gerek yok. yaratan sadece gerçek bir duaya karşılık verir, ki o da çoğunlukla kişinin farkında olmadan içinden sessizce mırıldanır gibi yaptığı duadır. ama hatta kendi bile farkında değildir. gerçek şu ki biz hep dua ederiz. siz uzun zamandır hep duadasınız. dua demek gerçekte arzu demektir. siz bu halinizin düze çıkması için yıllardır bir arzu içindesiniz. ve bu arzu bizim en dibe vurduğumuz zamanlarda fark etsek de etmesek de artık bir dua halini alır. dua kalbin sesidir. yaratan sadece buna cevap verir. benim hayatımda 2-3 kırılma noktası oldu. ben 12 yaşımda namaz kılmaya başlayınca babam çok sevindi. annem dindar değildir. abim de değil. ama kendisi dindar bir ailedendi. ve bu duruma şaşırsa da hemen kabullendi ve hatta sahiplendi. sonunda işte gerçek has oğlu -biz iki erkek kardeşiz. bir abim var- ortaya çıkmıştı. yani ben. ancak bu bir gerçek, benim buna başlamama en küçük bir baskısı olmadı. asla başla demedi. doğrusu her şeyi ben kendim düşündüm. elbette şüphesiz ben babamdan etkilenmişimdir. yani önümde namaz kılan biri var. bir örnek var. öte yandan belki biz hristiyan olsaydık belki bu seferde haç önünde dua edecektim. bu da ayrı bir konu. fakat buna karşın 12 yaşımda beni yataktan kaldıran duygunun bir utanma hali olduğunu iyi biliyorum. yataktan şöyle kalktım resmen, bir yaratıcı var ve ben onu anmalıyım! babam aklıma bile gelmedi. ama elbette dolaylı etkisi olmuştur. şuraya geleceğim. dolayısıyla yıllarca ben babamın oğlu oldum. has oğlu. akıl kutusu. hatasız kusursuz adam. taktir ve teşekkürlerin adamı. (…) din benim için iyi bir sığınak olmuştu. böylece başarılı da olabildim. fakat sonunda bu oyun bir yerde patladı. kendi kabuğumu kırmak zorundaydım. yaptığım hataları telafi etmek işleri yoluna koymak. kendi devrimime doğru yol alıyordum. (…)
her insan benzer hikayelere
sahiptir. ama önemli olan bu kırılma anlarında nasıl davrandığımız, neleri
göze alabildiğimizdir. hayat böyle anlarda adeta sizin savaşçılığınızı sınar.
savaşırız veya savaşmayız.
siz yapı olarak kendi içinde yaşamayı seven insanlardansınız. ama bu bazen bir yanılsamadır. gerçeği örten bir perde. o dünyanın içinde yaşamak bize neden mutluluk veriyor? gerçekte amacımız nedir ? neyi amaçlıyoruz? buraya nasıl geldik? bu sorulara verdiğimiz dürüst cevaplar nispetinde gereğini yapmak zorundayız. aksi taktirde bir gün yok oluruz. size namazı bırakın başınızı açın öyle yapın böyle yapın gibi şeyler söylemeyeceğim. benim derdim bunlar değil. ben iyi bir insana yardım etmek derdindeyim. ve bu nasıl olacaksa öyle olmalı. gerçek şu ki bütün cevaplar sizde. sizin yazılarınızı okuduğumda yoğun bir karanlık görüyorum ve bu beni ürkütüyor. korkutuyor. hepsinden önemlisi buna gönlüm razı değil. size daha önce söylediğim bir şey vardı. yaratan insana iki büyük hediye vermiştir. bunlar akıl ve vicdandır. bunları takip edin. onların ne söylediğine ciddiyetle kulak verin. onlar çoğunlukla konuşmaz sadece fısıldar. size doğru yolu gösterecekler. ama özgür bir irade ve düşünce ile. bazen kendimizi içine ittiğimiz çukur o kadar derin ve karanlıktır ki kesinlikle bunun içinde öleceğimizi düşünürüz. depresyondayızdır ruhumuz ve hatta bedenimiz bizi terk etmiş gibidir. hiç bir dua işe yaramaz hiç bir çaba sonuç vermez görünür. bu an dibe vurduğunuz andır ve ancak doğru bir arzuyla bunun içinden çıkabiliriz. doğru yöndeki bir arzuyla. bu yüzden geçmiş ezberlerimizi gözden geçirmemiz şarttır. size şu anda tavsiye edebileceğim tek kitap size daha önce söylediğim kabala kitabıdır. ama siz buna hazır değilsiniz. önce kendinizi dinlemeniz lazım. bir şey daha var. kendinizi hazır hissettiğinizde duvarı yıkın! bloğunuzu kapatın. onun içinden çıkın. |
K;
içimde -bazıları birbiriyle taban
tabana zıt- 3-4 farklı görüş var. ve bunların etkisindeyim. sürekli biri ağır
basıyor diğerine. şu an hepsini yatıştırdığım bir savunmam var. kısacası,
müslümanım. ve şu an için, namazı bırakmak olsun, başımı açmak olsun vs. bir
düşüncem yok. ama içimi teskin etmem lazım. hala teskin olmadı.
yanlış anlamayın ama sizi kurtarıcı gibi görmüyorum. bir fikre kapılıp
giden, ani fikir değiştiren insanlardan değilim. yerleşmesi lazım.
yerleştirdiği takdirde, değişim yapmaktan da korkmuyorum ama yeter ki yer
etsin.
yine de sizin yolunuza da bakarım
o beriki 3-4 yolla. yardım almayı dahi gurur yaptığım dönemleri geride
bıraktım. yardım edebilecekseniz, niye kulaklarımı tıkayayım. ama kör olmayın
siz de. ve bir hataya daha düşmeyin.
buldum diyorsunuz ki bunu demeyin. kalaba’ya çok güveniyorsunuz. demiştim,
kabalayla ilgili bir kitap okumuştum, ilginç yaklaşımları var denemeye değer.
ama yine de buldum demeyin.
gelin şöyle yapalım, her akl-ı selim insanın yapacağı gibi. ben de size, o
beriki yolları açayım. siz de onları ölçün, biçin, yeniden düşünmeye değer
bulun. hem sürekli almaktan nefret eden birine de iyilik etmiş olursunuz
böylelikle.
*
yol dediklerimin ilki, islam ve şeriatla beslenen kısmı. yani kur’an, hadislerle
beslenen kısım.
ikincisi, şeraitten ayrılmayan, şeriatle de çakışmayan tasavvuf yolu. (bu
ilkine nazaran daha kıymetli gözümde)
üçüncüsü, şeraitin avam için gerekli olduğunu düşünen, daha ağır bir tasavvuf
yorumu. (ki zorlasak kabala da buraya girer)
ve dördüncüsü, ruhumun kara, dip kısmını ele geçiren varoluşçu yaklaşım.
Ümitsizliğim, ve benmerkezciliğim sebebi. (egzistansiyalizm)
*
size yardım etme ihtiyacı bile hissetmeden, kabalayla devam ederiz.
soruyorum şimdi, yukarıdaki yolların hepsini elediniz mi?
L;
bu haliniz gayet normal.
size şunu söyledim: zamana ihtiyacınız var. her ne için karar verecekseniz. ben kurtarıcı değilim. ama tesadüflere inanmam. kabala'yı savunmuyorum. size bunu da söyledim. siz bunun için de hazır değilsiniz. değer verdiğim insanlar hariç ben sadece yaratanı önemserim. verdiğim hiç bir karardan pişman değilim. ve cehennemin dibine de girecek olsam, bana yukarıdan bunun için bir yazı da gelse yolumdan dönmem. ben kurmalı bir bebek değilim. ben insanım. ve yaratan bile kabul edecekse beni böyle kabul etsin. dediğim gibi kabala savunucusu değilim. ama tek bir örnek vereceğim. bu bir kabala kitabından ve yorum da yapmayacağım. - malkut u kalan dokuz sefirot ile birleştirmek amacıyla özel bir partzuf yaratılır. partzufketer den yesod a kadar olan dokuz tane sefirottan ve malkut tan meydana gelir. bu partzufun adı adamdır yani adem. başlangıçta dokuz sefirot ve onuncu sefirot, birbirlerine hiçbir şekilde bağlı değildir. işte bundan dolayı başlangıçta iyilik ve kötülük bilgisi ağacının meyvesini yemenin adem'e yasaklandığı söylenmiştir. - |
K;
alıntıdaki kavramların hiçbirini
bilmiyorum, algılayamadım. hem bu bir yorum.
çok yorum var, havva'dan önce yaratılan lilith olsun, vs vs.bunlar tevrat, zebur kaynaklı yorumlar. (yanlışsam düzeltin)
kabala'yı araştıracağım bir daha. ama az önce sorduğum 4 yolu cevaplamadınız hala.
beni bu farklı renklere daldıran tek şey, nefsimin rahatsızlıkları, içimin teskin olmayışı ve özgürlüğümün, irademin kısıtlanması.
size islam ı az bulduran şeyi soruyorum, nedir o?
L;
alıntıda bizim kutsal kitaplarda
bildiğimiz bazı ifadelerin gerçek manevi anlamlarından bahsediyor.
neyse şimdi konu bu değil. islamı az bulduran temel şey içinde bulunduğum sürece bir birey olamayacağımı düşünmemdir. gerçek konu içinde kaldığınız sürece sizin asla siz olamayacak olmanızdır. dinlerin temel özelliklerinden biri birey kavramını yok etmesidir. sorun şu ki ben ben olamaz isem asla gerçeği bulamam. sadece bana gerçek olduğunu söyleneni yaşarım. ki böyle de olmaktadır. bu insanlar asla bir çemberin dışına çıkamaz. ben özgürüm diyen bile yaptığı yorumlarda, düşüncesinde aslında hep o çemberin içindedir. sadece kendini kandırmaktadır. sizi bu renklere daldıran şey zavallı bedeniniz ve ruhunuzdur. zavallı diyorum çünkü onu yoksun bırakmanız ona acı çektirmektedir. farklı renklere dalıyorsunuz. çünkü bundan doğal bir şey yok. merak ediyorsunuz. bilmek tanımak istiyorsunuz. biz insanız. insanın ihtiyacı kadar olan hazzı alması haktır. haz insan içindir. yaratan yarattıklarına hiç bir biçimde, bakın altını yeniden çiziyorum ama hiç bir biçimde ıstırap vermek niyetinde değildir. o sadece mutluluk vermek ister. arzuyu akılsız ve vicdansızca davranıp ihtiyacın ötesinde karşılama, bunun peşinde koşma hali yanlıştır. gerçekte nefs budur. içiniz elbette teskin olmaz. olmayacaktır da. çünkü şu anda hilkate muhalefet/yaratılışa muhalefet ediyorsunuz. hem bedeniniz ve hem ruhunuzla. siz bunu size yukarıdan sınanmak maksadıyla gönderilmiş bir şey gibi düşünebilirsiniz belki. ama bu öyle bir şey değil. bedeniniz ve ruhunuz elinde çanı ile sizin karanlık mahzenlerinizde gezinmekte ve onu durmaksızın çalmakta. yankısı tüm koridorları kaplıyor. size sesleniyor. uyarıyor. ben iyi değilim diyor. size allah'tan yüzünüzü çevirin demiyorum. sadece kendinize gereken kıymeti verin diyorum. hem şeriat üstünde olayım. onu kurallarını yerine getireyim. ve hem kendimi bütün meyllerden ayrı tutayım, hiçbir şeye arzum olmasın diye bir dünya yok. taktire şayan ama bunu başaramazsınız. sadece akıl hastanesine düşersiniz. ben geçmişte böyle insanlar gördüm. başaramayanlar. ve üstelik doğru bir yol da değil. tasavvuf üstünde bile olacaksanız. bedeninizi ruhunuzu dinlemek zorundasınız. hatta evlenmek zorundasınız. çünkü bunu yapmazsanız kendinizde asla bir bütünlük, tatmin hissi bulamazsınız. tüm allah/tanrı/yaratan adamlarının evli olması boşuna değil. siz bir duvar içinde yaşıyorsunuz. bu duvar sizin için mükemmelliğin bir sembolü. bu sebeple duvara yönelik her türlü hareket size yapılmış sayılır. orası sizin sırça köşkünüz, her gün aynaya bakıyorsunuz. kibrin ve yalnızlığın kalesi. kendinizi dış etkilerden koruma içgüdünüz zamanla içinde kibrin de yer aldığı böyle bir kaleye dönüşmüş. bir dünya. duvarın içine kimse giremez. ve siz de çıkamazsınız. çünkü duvarlar çok yüksek ve kalın. neden böyle? sizi bu yalnızlığa zorlayan şey nedir? soru bu. bu sorunun cevabını verdiğiniz ve gereğini yapma ihtiyacı duyduğunuzda yani o duvarı yıkarken yeni bir insana dönüşeceksiniz. benim kanaatim bu insan eskisinden daha iyi olacak. |
K;
bunu belki de söyledim ama
önemli; nefse zulmetmemek. bence anahtar burası. sizin hikayeniz de buradan
başladı bana göre. benimkisi de buradan yol buldu.
kimi azdırarak, kimi bastırarak nefse zulmeder. diyorum anahtarı bu. dinler ve belli kaideler, nefsi zorluyor. sonsuz özgürlüğü kısıtlayan, iradeyi ehilleştiren bir baskı var dinlerde. ya da terbiye etme durumu.
nefisin, ıslah kökünden gelmesi ne tuhaf değil mi?
hem Rab de terbiye eden demek değil mi?
*
bakın önemli nokta burası, benim sıkıntım burada. sizinki de, aslında dünya
üzerindeki insanların birçoğunun ki de. kur'an da çok geçiyor, "onlar
nefislerine zulmediyorlardı"
içimde sonsuz bir özgürlük hırsı var, belki de firavun misali güçlü bir benlik
arzusu. tek olma arzusu.
benim zulüm kaynaklarım bunlar. bunlar yüzünden perişan düşüyorum.
bakın, araştırın, eminim sizin de, o namazlı zamanlarınız da içinizi ukdelere
düşüren bir zulmünüz çıkacak.
*
tüm sıkıntılar buradan baş gösteriyor. o taklidi iman sahibi denilen, avam
denilen, sorgulamadan araştırmadan örtünen, kapanan insanlara gelince, onlar
sadece farkındalığı, özgürlüğü ve benlik hisleri gelişmemiş, geliştirme
ihtiyacı hissetmeyen insanlar. siz bunu bir şekilde fark etmişsiniz, adına
birey olma arzusu demişsiniz, bende de benzer bir durum var.
dediğim gibi, bu bir nefs sorunu. ya tasavvufun, şeriatın gösterdiği gibi,
ehilleştirip, belki de bastırıp yola devam edeceğiz. ya da bir kırılma noktası
yaşayıp, sonuna kadar, özgürlük ve irade diyeceğiz.
asıl nokta burası.
ben sadece emin değilim. nefsimin bu isteklerinin özgürlüğe gidiş yolunun
anahtarı mı, yoksa sadece şeytanın ve nefsimizin küçücük bir oyunu mu old. emin
değilim.
sanırım, bu sefer anlatabildim.
soruya cevap vermeyi unuttum,
yalnızlığımın sebebi nakıs ve gururlu -kibir bile değil- olmam.
L;
daha önce dediğim gibi aylardır seks bile yapmıyorum. son kadeh martini mi de sanıyorum 2 veya 3 hafta önce içtim. dolayısıyla galiba yeterince azgın biri değilim. hatta onu bırakın bugün şu halimle bunları yapmadan da yaşarım. ve hiç bir şekilde rahatsızlık duymam. bunların hepsi hikaye. doğru ifade bu. ben size ne dedim? arzu + haz haktır ama gerektiği kadarı. bunun fazlası zarardır ki gerçekte bu fazla kısma nefs denir dedim dimi? nefs kavramı bilerek abartılmış bir öcüye dönüştürülmüş böylelikle insanların kendi kendiyle savaşır hale gelmesi sağlanmıştır. bunu yapanlar dünyanın en büyük zalimleridir. size yapılan şey, açık söyleyeyim düpedüz zulümdür. şu anda yaşadığınız şey budur. bu kavram kasıtlı olarak bu noktaya kadar ilerletilmiştir. size söylediğim diğer şey neydi? akıl ve vicdan. yukarıda birinci paragrafta söylediğim şeyde akıl ve vicdanınıza uymayan şey nedir? ama altını çizerek söylüyorum akıl ve vicdan. okuduğunuz kitapların din öğretilerinin size söylediği şeyden bahsetmiyorum. sadece aklınıza ve vicdanınıza ters gelen şeyi soruyorum. ben söyleyeyim, gerçekte ters bir şey yok. yaptığım şey gayet adil. işte diyorum ki yaratanın derdi -ama böyle bir kapsam içinde- insana sıkıntı vermek değildir. sizde inatla diyorsunuz ki hayır efendim biz kendimizi -adeta- sıkıntıya sevk etmek zorundayız çünkü allah böyle istiyor. çünkü bunun adı nefs falan falan... bunun adı nefs değil. yukarıda söylediklerimi yeniden gözden geçirin. .. peki, şimdi soru sırası bende. bunu yapmayacaktım ama mecbur kalıyorum. kendinizi savunma durumunda kalmanızı istemiyordum. soru şu: neden islam?
neden budizm değil?
neden hristiyanlık değil? neden cemaat? neden nakşi değil? neden sunni neden hanefi? neden hanbeli değil? neden şii değil? neden vahhabi değil? neden zerdüşt değil? ben de dahil olmak üzere bu sorulara -akla mantığa vicdana- yeterince yatkın ve adil cevap verebilecek bir durumda mıyız? bunlara cevap vermeyin. bunu istemiyorum. siz şu anda ben veya bir başkası ne derse desin bunu tam olarak kabul edemezsiniz. çünkü buna hazır değilsiniz. belki bir gün olacaksınız veya olamayacaksınız. |
Keşfsever' http://zekizabeth.deviantart.com/favourites/?offset=96#/d2yw1jx |
2 yorum:
Kozmos
"Allah, kullarının, bu imtihan dünyasında kendilerini, baskı ve yasaklardan uzak bir biçimde özgürce gerçekleştirmelerine uygun bir adalet ve özgürlük vasatının hazırlanmasını istemekte ve bu adaletin tesisi yükümlülüğünü de, yeryüzünün halifeleri kılınma ve emaneti yüklenme sorumluluğunun bilincinde olan mü’min kullarının omuzlarına yüklemiş bulunmaktadır. Allah, bütün kullarından yeryüzünde fesad çıkarmamalarını, insanlara ve evrene zarar vermemelrini ve adil olmalarını istemekte, bu bağlamda fıtri/insani erdemlerle bütün insanları teçhiz ederek dünyaya göndermekte, ancak dünyada “dinde (hayat tarzı, dünya görüşü tercihinde) zorlama olmadığını” , “dileyenin iman etme, dileyenin de inkar etme” özgürlüğüne sahip bulunduğunu, bu tercihlerle ilgili hesabın ahirette görüleceğini beyan etmektedir."
kozmos;
ben ruhuma karşı özgür olmayı seçtim.
pergelin saplanma noktasını değiştirmeden, ayağımı uzatabileceğim her yere uzatmaya çalışacağım. şimdi ki dar çemberimde daha duramıyorum çünkü.
Yorum Gönder