Haziran 30, 2012

ZM / Yaştaşım Ahmet Cemil'e

matruşka kafa.
İnsanlar yazılar yazıyorlar. Televizyon programlarına çıkıp konuşuyorlar. Köşe yazarlığı yapıyorlar. Kendilerini ve dimağlarını yüksekte görüp, yataklarına yattıklarında gelecek günlere hazırlık olsun diye, içlerindeki hırsları besliyorlar. Laf yetiştiriyorlar. İçlerine ve karşı’sındakilere aslında ne kadar önemli bir insan olduklarını göstermeye çalışıyorlar.

Ve, daha’yla pekiştirdikleri bir oyalamacanın içine hayatlarını atıp, yaşamlarını harcıyorlar.

*

Ahmet Cemil de benim gibi, onun gibi, bunun gibi ve şunun gibi geleceğe ilişkin düşler kuruyordu. Yatağına yattığında kendisini, önemli işler yapan gelecekteki hayaliyle teselli ediyordu.  

*

Ahmet Cemil hayalinin şu gösterişli levhasını yaşatırken; “Ah! O ümit güneşi!..” diyordu. Onu ne kadar senelerden beri bekliyordu.

Henüz yirmi iki yaşında idi. Öyle bir yaşta,  gençliğin öyle hassas bir devresindeki fikir, münevver bir semanın elmas yağmuru altında parlak hülya âlemlerinde kanatları kırılmış bir kuş gibi henüz topraklara düşmemiş; gözler ziyadar bir hayal ufkunun nurlarıyla dolu iken bir perde altında siyah bir köşenin açılmak üzere olduğunu henüz görmemiş; yalnız münevver, ışıklı bir sabahın rüyasına dalmış; ümit güneşinin üzerine ta uzaklarda bir ufku içinde hazırlanan bulutların dökülmeye hazır olduğunu anlamamıştı.

Henüz yirmi iki yaşında, bütün maneviyatı yalnız bir ümidin gerçekleşmesini beklemekte.  
Ve ismini o kadar yükseltmek ki. O tasavvur ettiği yüksek payeye bir had bulamıyor, sonra da bu derece yükselme arzularına kapılıyor olduğundan kendi kendine utanıyordu.

*
Ah, neler hissediyorum da tahlil edemiyorum. Bir şey yazmak, o duyguların içinden bir şey çıkarmak istiyorum ama bir kere ne yazmak istediğimi tayın edebilsem. Şurada-beynini gösteriyordu- bir şey var, bir şey duyuyorum ama rüyalarda tutulamayan şekiller gibi parmaklarımın arasından kaçıyor.


Hasta mıyım bilemiyorum; fakat ah! O ne yazmak istediğimi bilsem; onu şöyle karşımda tasvir edilmiş görmek mümkün olsa; işte o vakit, zannediyorum ki artık ölebilirim; hayatta nasibini tamamıyla almış bir adam hükmünde gözlerimi kapayabilirim.  
*
Ben de Ahmet Cemil gibi, onun gibi, bunun gibi ve şunun gibi, televizyona çıkıp, köşe yazarlığı yapıp kendilerini ve fikirlerini önemli gören o kimseler gibi, yatağıma yattığımda gelecekteki önemli işler yapan hayalimle kendimi teselli ediyorum.
Başını, ortasını ve sonunu gördüğüm ve hiçbir şeye değmeyeceğini sezdiğim yaşam israfının, diğerleri gibi popüler simalarından dahi olamadan uygulayıcısı ve harcayıcısı oluyorum.

Hiç yorum yok: