Doğduk. Ve olgunlaşmaya başladık. Sonra ruhumuzu tavrımızda gösterdik. Yani neysek onu büyüdük. Çevremiz bizi şekillendirdi, nereli olduğumuzu söyledi. Bazen ufkumuzu daralttı, tiplere hapsetti ama lütuflar gayretler armağanlar oldu daha’lar için.
Bu klişe tema başlangıç için kâfi. Tohum, toprak ve gökyüzünden gelenler. Ya da insan, çevresi ve ona verilenleri. Bu iki grup az sonra yazılacaklar için birbiri içinde bağdaşmalı ve gayet muntazam bir uyum göstermeli.
Ne olduğunu, neden olduğunu
ve nasıl olduğunu irdeleyen, bilmek isteyen (çünkü sadece bilmeyi sevdiği
içindir) soruların başlangıç için olması gerekenler. Çünkü sen büyüyeceksen;
büyüyeceksin ve nihayetinde kim olduğuna geleceksin. Keşfin ruhunda başlayacak
sonra olgunlaşacak. İlerlersen ve sana verilirse keşfini tamamlayıp toprakta
biteceksin.
2009, Şubat
*
Ben hep zannederdim ki tohum’dur asıl olan.
Tohumu iyiyse ve güzel, muhakkak patlayacaktır bir yerlerden kendi ağacımızın.
Ve tohumun niteliğidir ağacı ağaç yapan. Ve ben hep sevinmiştim tohumuma,
rengine, dokusuna ve niteliğine.Ama yanıldım. Çünkü toprağın kararlı,değiştirilemez, o sert gücünü yıllarca yok saydım. Toprağı ve mahiyetini öğrenemedim. Mütevazı, kararlı ve yerli yerinde, hiç sağlam olamadım, duramadım. Çünkü hassas, zayıf ve salaktım.
Topraktan yaratıldım, pişmiş çamurdan; alak! Ama
ben başlamam gereken ilk yeri bilememişim ki. Toprağa baksaydım hikâyemi
görecektim, aslımı ve mahiyetimi. Ama ben tüm bu zamanın veletleri gibi ateşe,
ateşten yaratılana içten içe imrendikleri gibi göz diktim. Ukdeli bakışlar
parlattım gözlerimde. Yetmedi içimdeki ateşi ayan ettim, uzağımdaki alevlere
imrenip içimde kara ateşler büyüttüm. Kara ateşi, ah o çaresiz kıskançlığımı.
Su’yum geldi imdada ama buharlaşıp uçtu o da.
Hava’mda yeller esti ama o da serinletemedi. İçimi serinletecek tek bir şey
bulamadım.
Bir türlü patlayamamış –Sezen Aksu’dan geliyor,
aaç, kardelen aaç- hala cenin uykusunda bekleyen tohumum, filizlenmeni,
yeşillenmeni beklemiyorum artık. Ağaç olman gibi bir düşüm de yok. İstersen o
mahiyetini bir türlü anlayamadığım toprağın altında sonsuza kadar kal. Geber.
Belki gübre olursun.
Şeytanın dahi çamur diye horladığı, kendi
ateşinin yanında çorak ve değersiz gördüğü mahiyetim, seni anlayamadığım
müddetçe bir .ok olmayacak benden. Toprağın çorak’sa, suyun az’sa ve havadan, güneşten yana nasibin kesikse ve ateş’lere atılamayacak kadar aşktan uzaksan sakın ağaç olma düşü kurma içinde.
Çeneni kapat ve sonsuza kadar bekle içinde. Çorak toprağının, memleketinin ve de içinin, içinde. Seni ol(a)madığınla sınayan, belki de toprağın mahiyetini anla diye gömen Zat’ının izzetine.
*
Ah.. Aklıma dindar ama çorak gençlerin pek
sevdiği, ah benim de ufakken sevdiğim Necip Fazıl mısrası düştü, şaka gibi,
inadına düştü şimdi.
Google’den bulup, iğneleyelim güzelce;
Tüm bu mızılamalara Necip Bey’in o kendinden pek
bir emin sesi, tane tane söylüyor;
Tohum saç, bitmezse toprak
utansın! Hedefe varmayan mızrak utansın!
*
Kendi’mi, ben’imden başka acıtacak; yoktu
iç’imde.2013, Mayıs 19.
Gece.
1 yorum:
Senin ilk okuduğum yazılarından bir tanesiydi bu.. Garip oldu tekrar okumam.. O zaman neden bahsettiğini anlamamıştım.. Nelerden bahsetmiş ne de garip bi kız demiş anlamamıştım.. Ama iyi oldu.. Bence sende bi oku tekrar:).. Bi yerine takıldım gerçi yazının sonra sorarım takıldığım yeri.. ( tekrar yazayım da yaptığım hiç bir yorumu yayımlama ) .. Bu arada bugün sakin bir gün geçiriyorum , tek yaptığım bloğunu okumak:)
Yorum Gönder