Şahsi değildir, mütekebbirin kıskançlığı. Şahsa yönelik değildir. “Kıyafete” taliptir, bedene değil. Beden sahibinde değildir gözünün değdiği. Bir bedene yönelik olsaydı kısık bakışları habis olurdu. Haset eden olurdu. Ama mütekebbir, kıyafetleri sever, bir onda olsun ister. Paylaşmayı sevmez. Habis o’nda olmasın der, aman o’nda olmasın. Oysa mütekebbir bende olsun der, sade bende olsun der.
Kifayetsiz muhteris habis olmaya mahkûmdur. Hırsı sıfat ister. Kifayetsizliğine habislik düşer ancak. Mehlika sultana âşık yedi genç’ten biri olur ancak. Talip olur en fazla, ben de mehlika sultanı sevdim der ancak. Kavuşmaya düş bile kuramaz. Heves düşer payına, zühd ona göre değildir ki, teskin ola. Susadıkça yanar, yandıkça susar. Ama susmayı bilmez. Dilini şikâyetten kurtaramaz. Şikâyet, belasını artırır. Yanmaya başlar yine, susadıkça susmaz hiç.
Sonra bir köşeye bırakılır. Mehlika sultan görünmez. Gecesi hep karanlık olur. Muhterisliği rahmeti keser. Gözleri yağmaz olur. Kurur ruhu. Yeisten çatlar toprağı. Rahmete daha muhtaç olur.
Yıllardır akmayan donuk gözleri gece mah arayadursun, çatlamış toprağı rahmetsiz yaşayamaz olsun, her geçen gün kuruyadursun..
İçten içe yine yer kendini,
İstemez, değmez diyememenin kamburu da sırtındayken hem.***
Hevayla başlar önce. Heva büyür, hırs olur. Hırsın düşü kibr giymektir. Ama içi hırsa düşene habislik gelir. Elinde sonunda habislik gelir.
Tul-i emel’den ibaret olur yaşam.
Ruh ziyan’la geçer gider.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder