Aralık 19, 2010

kapı'dan sızanlar

1
Allah teala bir kulunu çok sevdiği zaman,
onun yalvarış ve yakarışlarını duymak için
onu belalara müptela kılar.

deylemi, enes'ten

2
istediğiniz kadar okuyun, Allah'a yemin ederim ki;
amel etmedikçe size ecir yoktur.
ahmakların gayeleri rivayet,
alimlerin gayeleri ise dirayettir ki;
bu bildiklerine riayet etmektir.

Hasan Basri(r.a)

3
ben dünyanın dostlarım için acı, bulanık, dar ve sıkıntılı olmasını vahyettim.
ta ki; bana kavuşmayı özlesinler.

Hadis

4
o insanlara, Hak için Gönlü Kırıklar Zümresi(Münkesiret'ül Kulub) denir.
manası gönlü Hak için mahzun demektir.
İşte o insanlara Allah şöyle buyurur;
"benim için kalbi mahzun olanlarla olurum"

Kutsi Hadis

5
ebu süleyman ed-darani,
"bazıları Kur'an okunurken düşünür ve ağlar.
bir kısmı düşünür ve nara atar.
bir kısmı ise;
düşünür ama ne nara atar ne de ağlar
sadece hayret içinde donakalır" diyerek gece ehlini üçe ayırmış,
ve bu üç halin oluşma nedenlerini soranlarada
bunu açıklamaya gücüm yetmez demiştir.

6
her sır ifşa edilmez,
her hakikat açığa vurulmaz.
hürlerin kalpleri, sırların mezarıdır.

Gazali

7
Allah(cc)'nin şunu söylediği rivayet edilmiştir.
"ey insan, benim önümde dururken ağlamaktan aciz kalma.
çünkü beni sevmekte, benden korkmakta
ağlamayı gerektitir."

Gazali

Balzac / Vadideki Zambak'tan


"Zambağım benim! dedim.
Düşüncemle okşadığım, ruhumla öptüğüm güzel çiçeğim benim.
İnsan şeklinde açmış çiçeğim.
Sapında el değmemiş ve dimdik duran,
bembeyaz, mağrur, kokulu çiçeğim!"

Felix, Henriette'ye


Vadideki Zambak / Balzac

Kasım 25, 2010

Angst

*kaygı kişiliğin tıpkı bir hisse senedi gibi sınanabilen ve değeri inip çıkabilen bir varlık olduğuna ilişkin yanılgılı bir inancın pahalı bir bedelidir.
doğu batı / sayı 6

*yaklaşmakta olan bir hiçe indirgeme tehdidinin yaşanmasıdır.
rollo may

*anksiyete, zevk alma ya da uzuntu gibi diger duygulanim sekillerinden farklidir. cevresel bir tehdit olmayip, insanin varolusunun merkezine olan bir tehdittir.
rollo may

*özgürlüğün baş dönmesi.
soren kieregaard

*yaralardan yaratıcılık devşirme haleti.
albert camus

*kaygı 'hiç'i açığa çıkarır, haklıdır da bu konuda; sorun o 'hiç'le yüzleşip yüzleşemeyeceğimizdir.
heidegger

* varoluşumuzun kalitesi, özgürlüğün önkoşulu.
sartre

Kasım 24, 2010

Gazali'den

insanın iç aleminde öyle duygular vardır ki, onlar beştir ve zahirdeki araçlara yeri gelince yardım ederler;

*hayal kuvveti
*düşünce kuvveti
*akılda tutma(hıfzetme) kuvveti
*anma(akla getirme) gücü
*kuruntu gücü
bunların hepsinin yeri beyindedir.
bu beş gücün her birinin belirli hizmetleri vardır.
bunları bu işlere ehil olan kimseler bilir.
eğer bu adını saydığımız şeylerin birine zarar gelecek olursa;
insanın işi aksar, adaletsizliğe uğrar, bozulur.


Ölüm ve  Kıyamet / Kendini Tanımak
GAZALİ

Kasım 23, 2010

Pachelbel / Canon in D Major



Faruk Nafiz Çamlıbel / Ölümü Hatırlatan Kadın

kayalıklarda gördüm seni, bir sisli günde
fırtınadan saçların çözülmüş bir demetti
o kayalıklarda ki bir yıl evvel üstünde
çöllerden aşık dönen bir genç intihar etti..
seni her nerde, artık, her ne suretle görsem
bir gölgenin duyarım ruhuma düştüğünü
ben de o aşık gibi burda bir gün ölürsem
tanrım mukaddes etsin seni gördüğüm günü!
...
bazı ruhum kararır kefenlerden, mezardan
yok mu, Rabb'im, ölümün bir güzel şekli derdim
o kayalıklarda ilk seni gördüğüm zaman
hayalimde ölüme en güzel şekli verdim..
başka bir göz yaşını dudaklarınla silsen
ürpererek: bu, derim, mezardan bir nefestir!
buna kıskançlık deme, bence değil yalnız sen
seni gören göz bile ne kadar mukaddestir!
kimse karşında belki titremez gönlüm kadar
bense hala korkarım dizinde ağlamaktan
teması korku veren tatlı bir ölüm kadar
daha hoştur kalbime görünüşün uzaktan..

Kasım 21, 2010

Faruk Nafiz Çamlıbel / Melek'ül-Mevt

seyre çık sevdiğim! akşamları kurbanlarını
yarıyor kalbini herkes, sana göstermek için
ah o taş kalbini bir kez titretmek için..
yedi köy ziyan etti, canını, kanlarını..

bir ölüm meltemi gibi eserken nefesin..
ömrü dal gibi sallanıyor aşıkların..
bir fısıltı gibi boğuyorken sesin, söyle
yoksa o cehennem dedikleri sen misin?

hangi ceylan beslemiş bağrında seni?
hangi kaplan süt vermiş öz annen yerine?
üç yüz evlik köyü takmış saçının tellerine
sürüyorsun mezarlıkta için titremeden..
...

(orjinali değil, şahsım tarafından kesilip biçilmiş ve tahribata uğramış hali:)

Kasım 19, 2010

Peyami Safa / Bir Tereddüdün Romanı'ndan I

1
hiç kimse bir zümreye mensup olmaktan kurtulamaz.
(syf: 136)

2
mide, kainatın merkezidir.
beyinden ziyade o düşünüyor ve bizi idare ediyor.
bütün aşklarımın ve nefretlerimin, bütün ihtiraslarımın mideme bağlı olduğunu ekseriya dikkat ettim.
(syf: 138)

3
hakikat şudur ki, ben, bilmeyerek bu kadınla senelerden beri dost yaşamışım; aynı heyecanları aynı günde beraber geçirmişiz.
o benim kitaplarımı okumamış olsaydı bile, birbirine benzer şeraitin merkezinde yaşayanlar arasındaki gıyabi dostluk alakasını içimizde taşıyoruz ve günün birinde, bu insanlardan biri karşımıza çıkınca onunla müşterek hatıralara malikmişiz gibi kendimize yakınlığını hissediyoruz.
(syf: 140)

4
en acemi kalemin bir ruha ilave edeceği şeyi bilirim.
(syf: 141)

5
onun hayalinde bile arzularımı daima kesen sivri ve keskin bir köşe vardı. neydi bu, neydi bilmiyorum. belki de onun bana benzeyen tarafıydı ve kendime karşı nefretimle birleşiyordu.
(syf: 157)

6
alakalarımızın yüz bin şekline isim bulamıyoruz ve sevmek deyip çıkıyoruz. onun için ne kadar suistimale uğruyor bu kelime.
(syf: 165)

7
insanda yaşamak hırsıyla beraber her an ölmek hırsı da var.
(syf: 167)

8
zekanın en sivri noktası şüphe ve tereddüttür.
(syf: 178)

9
kadının ebediyeti zekasında değil, rahmindedir. yeni kadın, yaratıcılığın merkezini şaşırmıştır.
(syf: 180)

10
ben bir şey aramamanın azabını çekiyorum. bu azaptan şikayet ediyorum.
fakat onu sevmiyor muyum?
(syf: 182)

11
ancak 'izm'siz düşünülebildiği gün insan zekasının hürriyetinden ve genişliğinden bahsedilebilir.
(syf: 205)

***
Peyami Safa / Bir Tereddütün Romanı
Ötüken, 15. basım
***

Peyami Safa / Bir Tereddütün Romanı'ndan II

...
sen hayatında her şey yapmış bir kadınsın. fakat hiç birine alışamamışsın, hiç birinde ihtisas kazanamamışsın; evlendin, fakat tam manasiyle zevce olmadın; sevdin; fakat yekpare bir aşkın olmadı, bir çok hadiseler en büyük ihtirasın billurunu kırdı; seyahat ettin, fakat sende bir seyyah melekesi teşekkül etmedi; bir çok hafiflikler yaptın, barlarda, balolarda, tiyatroların kulis aralarında yaşadın, fakat bir kokot pişkinliği elde edemedin; tercemeler yaptın, fakat bir satır bile yazı neşretmedin; çocuklara bayılıyorsun, fakat ana olmadın; her emelin, her gayenin büyüklüğünü ve güzelliğini anlıyorsun, fakat hiç bir emelin yok; bir çocuk saflığıyla en basit yalanlara inanabilirsin, fakat hiç bir şeye iman etmiyorsun.

...
Peyami Safa / Bir Tereddütün Romanı
(135-136 syf.)
Ötüken, 15. basım

Ekim 28, 2010

Rabindranath Tagore'den




"bana tutunulacak birşey ver,
birşey ki;
hazdan fazla devam etsin
ve,
ıstırap içinde dahi dayanabilsin!.."

RA-
BINDRA-
NATH
T
A
G
O
R
E

Ekim 17, 2010

Tagore / Anlat

dostum!
kalbinin sırrını kendine saklama
anlat bana
usulca
ve bana yalnızca

nazlı nazlı gülümserken
fısıldayıver kulağıma usulca
inan ki
kulaklarım değil,
yüreğim duyacaktır bu sesi

bak gece ıssız,
ev sessiz
vu kuşlar yuvalarında
yalnızca uykular kanat çırpıyor

anlat!
kararsız gözyaşlarınla
ürkek gülümsemelerinle
anlat!
tatlı utancınla
pas tutan acılarınla

anlat bana!
kalbinin sırrını
bana anlat

anlat

Ernesto Che Guevera / Tomas'la Vedalaşma



...

işte o zaman, dört duvar arasında
solgun şair,
evrenin şarkıcısı olacaksın
ve sen bahtı kara, ince ruhlu, hasta şair
halkın güçlü şairi olacaksın.


Ernesto Che Guevera
Şiirler

Eylül 01, 2010

Kuple

"everybody loves me but you"

brenda lee / everybody loves me but you

Ağustos 08, 2010

Bediüzzaman'dan

"İman hem nurdur hem kuvvettir.
 Hakiki imânı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir."


"Âlemin miftâhı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kâinat kapıları zâhiren açık görünürken, hakikaten kapalıdır. Cenâb-ı Hak, emânet cihetiyle insana ene nâmında öyle bir miftah vermiş ki, âlemin bütün kapılarını açar; ve öyle tılsımlı bir enâniyet vermiş ki, Hallâk-ı Kâinatın künûz-u mahfiyesini onun ile keşfeder. Fakat ene kendisi de gayet muğlâk bir muammâ ve açılması müşkül bir tılsımdır. Eğer onun hakiki mahiyeti ve sırr-ı hilkati bilinse, kendisi açıldığı gibi, kâinat dahi açılır."

*
Ene ve Zerre Risalesi

Baudelaire'den


"il me prend quelquefois envie de vous apprendre ce que c'est que le vrai malheur."
"bazen size gerçek mutsuzluğun ne olduğunu öğretmek geliyor içimden."
*
c. baudelaire

Ağustos 07, 2010

Albert Camus / Bilmece

Göğün tepesinden düşen güneş dalgaları, çevremizdeki kırda sıçrayıp duruyor kırasıya. Bu patırtı karşısında susuyor her şey. Karşıda Luberon Dağı soluk almadan dinlediğim bir donmuş sessizlik yığını sanki. Kulak kabartıyorum: Uzaktan gelenler var bana doğru; gözle göremediğim dostlar çağırıyor beni; sevincim büyüyor, eskisi gibi.

İşte, yeni bir mutlu bilmece her şeyin gizini açıyor bana. Dünyanın saçmalığı nerede? Bu parıltıda mı, yoksa onun yokluğunu düşünmemde mi? Kafamdaki bunca güneşlere karşın, neden saçmadan, karanlıktan yana gittim? Çevremde herkes şaşıyor buna; ben de şaşıyorum bazen.

Şöyle diyebilirim onlara ve kendime Güneşin kendisi götürdü beni karanlığa; öylesine kalındı ki aydınlığı, evreni bütün biçimleriyle Pıhtılaştırıyor, bir karanlık parıltıya boğuyordu. Ama bu başka türlü de söylenebilir. İsterdim ki, bu alacakaranlık — ki benim için, her zaman gerçeğin ta kendisidir — karşısında, kendimi rahatça anlatayım. Bu alacakaranlığı, dünyanın bu saçmalığını öylesine biliyorum ki, ondan kabaca konuşulmasına dayanamıyorum. Aslında, alacakaranlıktan konuşmak bizi güneşin ta kendisine götürecektir.

Kimse ne olduğunu söyleyemez. Ama ne olmadığım söylediği olur. İstiyorlar ki, arayan adam, neyi bulduğunu söylesin. Bin ağızdan ona neyi bulduğunu söylerler. Ama kendisi, daha bulamadığını bilir. Diyeceksiniz ki, sen ara ve bırak onlar konuşsun. Doğru. Ama uzaktan uzağa insanın kendini savunması da gerek. Ben neyi aradığım: biliyorum, onu ürke ürke adlandırıyorum, o değil diyorum, odur diyorum, ileri varıyorum, geriliyorum. Ama zorluyorlar beni, bulduklarının adını ver, adını ver, kestir at, diyorlar bana. Şahlanıyorum o zaman. Bir şey, adı konduğu anda yitirilmiş değil midir? İşte, hiç olmazsa bunu söyleyebiliyorum.

Ağustos 04, 2010

İskender Pala / Başı Yerde Aşık

Seven her daim sevgiliye bakmayı ister, bu doğrudur; illa ki sevgili kendisine baktığı anda bakış yönünü hemen yere indirmeye yeltenir. Gerçek sevginin göstergesi işte bu hâldir. Göz elbette kalbin aynasıdır ve elbette sevenin kalbi sevgiliye yönelik olmak, her daim ona bakmak arzusu güder; ne var ki iş tersine döndüğünde, yani sevilen lutfedip sevene baktığında, sevenin sevgi dolu kalbi, sevgilinin kalbindeki celale, onun haşmet ve heybetine dayanmakta zorluk çeker. Sevenin bu heybetten utanması, kendisini sevgilinin celali karşısında saygıya ve dolayısıyla gözlerini yere indirerek mahviyet göstermesine vesile olur. Aksi takdirde gerçek sevgi taşıyan bir kalb, sevdiğinin yüzüne bakmaya dayanamaz, yerinden fırlayacakmış gibi çırpınmaya başlar, kaynar, fokurdar. Hani eskilerin Efendiler Efendisi’nin güzel adı anıldığında sağ ellerini kalplerinin üstüne bastırma halleri vardır ya; işte bu tavır, Sevgili’nin adı anılınca kalbi yerinden oynatan gerçek sevginin zaruri bir neticesidir. Öte yandan gözler, delalet ettikleri gerçekleri dilden (zebandan) daha net açıklarlar. Sevgilinin gözlerine bakıp da sevgisinin karşılığı olan gerçeği öğrenmek yerine sevgilinin sözlerini dinleyerek umuda yapışmak, elbette sevgi işine daha layıktır. Dilden dökülenleri te’vil etmek, veya nalıncı keseriyle yontmak mümkündür, ama gözlerin anlattığını hiçbir yorum zerre miktar yerinden oynatamaz. Üstelik sözler bazen meramın tam tersini ifadelendirebilir, ama gözler asla yalan söylemez.

Krallar ve sultanlar töresidir, huzura kabul edilen kişiler yere bakacaktır. Bu onları hem memnun eder hem de tebaalarına karşı heybetlerini, bir ölçüde de saygı ve sevgilerini arttırır. Nitekim yüksek makamdakilerin huzurunda onların yüzüne bakmayıp yere bakarak arz-ı hâl (arzuhal) eylemek bugün dahi edeb ve terbiye bilenlerin nihai saygı tavrıdır.

İmdi, sevgili adını kalbinde ve dilinde her an zikr ü tesbih eden (anan ve tekrarlayan), sevilenin emir ve isteklerini kendi arzularından önde tutan, emrine boyun eğen, bunun karşılığında maddi veya manevi herhangi bir menfaate yönelik talepler gözetmeyen, sevgili adı anıldığında bütün varlığıyla ona yönelen, bir an olsun tereddüt göstermeden onun varlığı içinde kaybolmayı isteyen, sevgiliden konuşulmayı, onun güzelliğinden, yüceliğinden, yeganeliğinden bahsedilmeyi adeta bir vecd hali gibi canla başla kabul eden bir âşıkın, başını yere eğip bütün benliğiyle, hiçbir sapma göstermeden kendini ona teslim etmesinden daha tabii ne olabilir!?


İskender PALA

Temmuz 25, 2010

Varoluşçuluk

Egzistansiyalizm;tamamıyla egzistansiyalist felsefe üzerine oturtulan ve insanın varoluş problemini edebiyat yolu ile geniş kitlelere aktarmayı esas alan sanat/edebiyat akımıdır.

Varoluşçuluk, diğer birçok akımın tersine, bireye genel bir kavram gibi yaklaşmaz, onun öznelliğini nesnelliğin üstünde tutar. Varoluşçuluğa göre, hayatın anlamı ve bireyin öznel tecrübesiyle ilgili sorular diğer bütün bilimsel ve felsefik uğraşlardan önemlidir.

Varoluşçuluk genelde kötümserlik, bulantı, özgürlük, başkaldırış ve umutsuzluk felsefesi olarak düşünülür. Varoluşçuluk Kierkegaard, Dostoyevski,Nietzsche (daha farklı bir biçimde olsa da), Sartre, Camus Heidegger ve günümüzde Milan Kundera ile birlikte anılır.

İsminden de anlaşıldığı gibi bireyin varoluşunu, özünden üstun tuttuğu için aynı zamanda topluma bir karşı çıkışı da içerir. Butun zaaflarıyla birlikte insanı ereklerini seçişinde özgür tutar. kendi içlerinde 2 ye ayrılırlar;

-dine bağlı varoluşçuluk
-tanrısız varoluşçuluk

kötümser bir felsefe olan egzistanyalizme göre insan bunaltıdadır.Bunaltının temel kaynağı da insanın sınırlılığı ve yoklukla yüzyüze bulunması ve seçme hürriyetindendir.
'Öz,varoluştan önce gelir' düşüncesini reddeder.
'Varolma; öz/cevherden önce gelir'düşüncesini savunurlar.

Dine bağlı Varoluşçuluk:

Sören Kierkgaard
Gabriel Marcel
Karl Jaspers
Karl Barth

Tanrısız Varoluşçuluk:

Jean Paul Sartre
Albert Camus
Simon De Beauvoir
Martin Heidegger
Friedrich Nietzsche

kaynak: vikipedi

*
şüpheci, huzursuz, memnuniyetsiz.. insanın arayışıdır, varoluşçuluk.
-belki yanlış yerden- ama doğruyu aramaya gider.
belki nefsiyle arar hakikatı.
kendini var etmekle başlar önce.
ne tuhaf, benim nefsim, "köpek nefsim" de bu gruptan.
binlercesi gibi:)
*

Baudelaire / Paris Kasveti'nden

1
-peki, neyi seversin sen garip yabancı?
-bulutları severim. gelip geçen bulutları. şuradaki, buradaki, harika bulutları..
(syf: 91)

2
kitaplardan öğrendiğiniz bütün bu yapmacıklı davranışlar ve görenlerde, merhametten başka, her türden duyguyu uyandırması için başvurduğunuz bu bitmeyen hüzün? aslında;
bazen size gerçek mutsuzluğun ne olduğunu öğretmek geliyor içimden.
(syf: 133)

3
kalabalık ve yalnızlık: eşit ve birbirlerinin yerine geçebilecek sözcükler, çalışkan ve yaratıcı şair için. yalnızlığı doldurmayı bilmeyen, gürültülü patırtılı kalabalıkta da yalnız olmayı bilemez.
(syf: 135)

4
çünkü ziyaret etmeye tenezzül etmeyecekleri bir yer varsa, o da, az önce ima ettiğim gibi zenginlerin neşesidir. boşluktaki bu dalgalanmalarda yoktur onları çekecek birşey.
(syf: 139)

Temmuz 19, 2010

İskender Pala / Kitab-ı Aşk'tan

1
arz-ı hal etmeye cana seni tenha bulamam
seni tenha bulıcak kendimi asla bulamam
(syf: 7)

2
aşkın 3 türü

aşk beşeridir; şakayla başlar, sorumluluk getirir.
gözden girer, gönülde yaşar.
surete meyledenler ziyandadır.

aşk platoniktir; sohbetle başlar, zahmet getitir.
zihinden girer, gönülde yaşar.
sıretini süslemeyenler yol şaşırır.

aşk ilahidir; imanla başlar, vahdete götürür.
gönülde doğar, gönülde yaşar.
sırrı saklamayanlar başını verir.
(syf: 17)

3
gerçekten de aşk, karşılıklı oturmak, yüzyüze veya aynı noktaya bakmak, şiir okumak, sevgiliden utanacak kadar terbiyeli davranmak, güzel şeylerden bahsedip gülmek, ve asla iffet sınırının ötesine uzanmamaktır.
çünkü aşk bakmakla güzelleşir, konuşmakla zenginleşir ama dokunmakla bozulur.
(syf: 20)

4
payın sadası gelse de sen hiç gelmesen
men dinlesem kıyamete dek, vuslat istemem
bulsam izinle semtini, ol semte ermesem
aşsam zamanı hasretin encamı gelmeden
(syf: 20)

5
şüphesiz ben gözlerimin sana bakmasını dahi kıskanırım.
öylesine ki sana doğru bakmak isteyince gözlerimi yere çeviririm.
elimden gelseydi, kıskançlığımdan dolayı tüm insanların gözünü sana karşı yumdururdum.
(syf: 53)

6
aşkın sebebi, sevgili üzerine düşünülmesidir. bu düşünce sevgilinin güzelliliği, halleri, tavırları ve özlemi üzerine olabilir. bütün bu düşünceler sevgilinin ayrılığını anlamlı ve onun aşkını değerli kılar.
çünkü düşünce güçlendikçe aşk artar.
(syf: 60)

7
sanman ki taleb-i devlet ü cah etmeğe geldik
biz aleme bir yar için ah etmeye geldik

yenişehirli avni
(syf: 63)

8
sevmenin tabakaları, mahabbet, aşk ve dert üzere üç derecedir.

mahabbet odur ki, mahbubunu görürse memnundur, görmezse kaydında değildir.
aşk odur ki, mahbubunu görürse memnundur, görmezse mahzundur.
dert odur ki, mahbubunu görürse de mahzundur, görmese de mahzundur.
(syf: 84)

9
zahit, "dünyaya sırtını dönmüş, onu elinin tersiyle itiverviş kişi" demektir.
zahidin zıttı rinttir.
zahidin içini dışına çevirdiğinizde karşınıza rint çıkar.
(syf: 94-95)

10
eskiler dünyayı bir gölgeye benzetmişlerdir. ve demişlerdir ki;
"ona sırtını dönersen peşinden gelir, ama peşinden gidersen daima önünden kaçar.
(syf: 108)

Temmuz 16, 2010

Ali Şeriati / Öze Dönüş'ten

sordel diyalektiği;

"batılı, doğulunun kültür, tarih ve şahsiyetini yadsımamalıdır.
çünkü bu durumda doğulu savunmaya geçer.
batılı öyle birşey yapmalıdır ki, doğulu kendisinin olumsuz olduğuna,
kendisinin ikinci sınıf, batılınınsa birinci sınıf olduğuna inansın.
batılının aklı vardır, düşünür ve üretir.
doğuluysa sadece şiir söylemeli ve tasavvufla ilgilenmelidir."

*

doğu der batı'ya;
güneşi fethetsen de, Ruh gerçeği bende
madde yalanı sende.

necip fazıl

Haziran 26, 2010

Nietzsche / Böyle Buyurdu Zerdüşt'ten

*
ruhunda sükunete kavuşmak ve mutlu olmak isteyen insanlar,
inanmalı ve iman etmelidir.
ama;
hakikatin peşinde koşanlar, iç huzurundan vazgeçip yaşamlarını bu sorgulamaya adamak zorundadır.

*
niceleri kendi zincirlerini çözemezlerde,
dostlarının azatçısıdırlar.

*
"belki de dostunun sende sevdiği,
gözlerinin kararlılığı
ve;
gözlerindeki sonsuzluğun bakışıdır."

*
"gurur duydukları birşey var. ne diyorlar onları gururlandıran şeye? kültür diyorlar ona. ve kültür, onlara keçi çobanlarının karşısında ayrıcalık kazandırıyor. o yüzendir ki; kendilerine ilişkin aşağılama sözü duymaktan hoşlanmıyorlar."

*
uçurumları sevenin kanatları olmalı.

*
gururlu bir yüceliğe erişmek isteyen ağaç fırtınalı hava ister. yaratıcılık ve keşif de acıda saklıdır.

*
ümitsizlik,
"özfarkındalık" adına ödenen bir bedeldir.

Nakıs

dünya eksik bir yerdir.
yaşamanız gerektiğine inandığınız şeyleri yaşayamadığınızın, sahip olmak isteyip de olamadıklarınızın kırıklığı ve bu kırıklığın yarattığı hüzün.
dünya eksik bir yerdir.
eksik ama güzel,
eksik ama anlamlı,
eksik ama kederli.

*
"bir gün sorarlarsa öfkemin hesabını,
derim ki yaşadım"
ama birşeyler eksik yine de.

a. telli

*

gönül bu dünya bir hiçtir dedi.
dünya için gam çekmek de bir hiç.
gamı def etmek için şarap içti,
bir müddet sarhoş düştü.
aklı başına gelince gördü ki;
aslında bu da bir hiçti.

rind ile zahid

ZM / Yolun Sonu

Yol aramaktır yahut varmanın bir vasıtası.
Yollara düşen ya varmak için gider, ya aramak için.

Varmak isteyenin yolu bellidir, zorluk da sıkıntı da çekse gözlerini mıhlayıp bir hayale, içini doldurarak gider.
Bazen kaybolur gibi olur, kafası karışır gibi olur ama görür ya yoldaki izleri..
Peşine düşer izlerin.
Peşinden gider izlerin.
Çünkü bilir ki iz varsa, bekleyen de vardır.
Varmasa bile, hiç varamayacak da olsa görmüştür ya izleri,
O iz’ler onun haritası, pusulası olur.
İşte bu yol varmak için gidilen yoldur.
Belki varılır, belki varılmaz ama bu yol varma arzusuyla gidilen yoldur.

Kimisi aramak için düşer yollara.
Onlar gitmeyi severler, varmayı değil.
Ruhu seyyah olanlardır bunlar.
Gitmektir, aramaktır, denemek, keşfetmektir onların arzuları.
Onlar aşka âşık olanlar gibidir.
Yol ayrımları, duraklar, zorluklar
Kervansaraylar..
Seyyah ruhlarının aradığıdır aslında.
Ama yok mudur bu seyyahlara da iz bırakanlar?
Vardır.
Her şey vardır.
Ama hiçbir şey yoktur.
Çünkü onların izleri takip etmeye gönlü yoktur.
Onlar gitmeyi, denemeyi severler.
Bazen düşse de içine bir sona varma düşüncesi,
An olur, unutulur gider.

Kimi beklemeyi sever, gelecek diye sevdiğini
Kimi gitmeyi sever, hem de bekletmeyi
Bazısı kendi yolundan gider de
Gene de iz bırakır sevdiğine.

Önemli olan iz bırakmaktır.

Haziran 23, 2010

Enis Behiç Koryürek / Düşündün mü?

ey yabancı adam!.. ey kalbi kalbime kardeş!..
ey ruhumu anlayan ruh!.. ey duygusu duyguma kardeş!..

şair olup bir fikir için ağladığın zamanlarda,
dahilerin elindeki musikarı düşündün mü?

tek başına dolaştığın derin yeşil ormanlarda,
yaprakları kurutacak sonbaharı düşündün mü?

bir hevesle genç yaşında ölmek ister ve titrersin!..
hayat böyle güzelken intiharı düşündün mü?

vakit vakit gözlerinin kapatarak o herkesin
ah ettiği sevda adlı günahkarı düşündün mü?

...

enis behiç koryürek

Nisan 17, 2010

Puşkin / Seviyordum Sizi

Я вас любил: любовь еще, быть может,
В душе моей угасла не совсем;
Но пусть она вас больше не тревожит;
Я не хочу печалить вас ничем.

Я вас любил безмолвно, безнадежно,
То робостью, то ревностью томим;
Я вас любил так искренно, так нежно,
Как дай вам Бог любимой быть другим.

Mart 06, 2010

Necip Fazıl / Aynadaki Hayalime

Akmayan yaşlarla sıcacık yüzün;
Yavrum, bugün seni pek ölgün gördüm.
Gözünde bir küçük noktadır hüzün,
Neşeni ne bugün, ne de dün gördüm.

Eğri dallar gibi halsiz, yorgunsun,
Birikmiş sulardan daha durgunsun,
Görünmez bıçakla içten vurgunsun,
Seni öz yurdunda bir sürgün gördüm.

Geçti bir cenaze peşinde ömrüm;
Bilemem, vardığın neresi bugün
Her gün yürüdüğün kadar yürüdün,
Arkasından kendi ölünün; gördüm…