Ağustos 30, 2011

2007, ekim / "içim sisliydi, Canca sisliydi"

yağmur yağıyor. ekimin başları, yani normal. sis de var. her yeri kaplamış, hava yok, nefes yok. yeşil daha fazla hala ama gördüklerim sarı olanlar, çürümüşler, toprağa karışmışlar.

içimi ısıtan hiçbir şey yok. ama üşümüyorum da. tuhaf olduğumu söylüyorlar. yağmur yağıyor içimde ama normal değil. ağlayamıyorum artık, belki de hiç, ama yağmur yağıyor.

üzerinde düşünülmemiş yanlışlarım var. o an yapılan, sonra pişman olunan, geriye dönülemeyen. sis artıyor, önümü göremiyorum. güneş tam karşımda ama öyle gizli ki. şimdi açtı ama inanmıyorum ona. az sonra gidecek biliyorum. çünkü akşam gelecek. gelecekti de zaten.

herşeyi değiştirmek istemek, kendimi, yazdıklarımı ve dünya'yı. içimi yönetemiyorum ama ben kraliçeyim. yönetilecek ne onu da bilmiyorum. aklım mı, duygularım mı? keşke doğruyu bilseydim, artık aramak istemiyorum.

kafam öyle dolu ki. rahatlamak, kaçmak, kurtulmak için uyuyorum bazen. tatmin ne, anladım bulduklarımda değil. şimdi onu görüyorum. öyle ihtişamlı ki. tek başına ama her şey. Canca.

aslında sevdiklerim; benim. o sivri tepe de öyle. o benim. diğerlerine benzemiyor. üzerinde yeşillik yok. ama ben onun en olduğunu biliyorum. hatta inanıyorum.

kimim ben? orda yaşamak isteyen bir kraliçeyim. yöneteceklerim var suretliler orda olmasa da. ruhum hastalandı ama iyileştireceğim. aklım karışık ama çözeceğim. güneş dağıldı, sisler de yok, yağmur önceden dinmişti zaten. ama umut değil beni iyileştirecek olan.
benim.

yaşamak ve ölmek. ikisi de bende. ölmeyi sevsem de, yaşamayı seçmek. kendimden başlayarak, yaşatmak.

içimden gelerek,
içimden vererek,
hasta ruhumdan isteyerek.

sisler gitti, rahatladım ama biliyorum bir anlık.
yine sis gelecek, yine yağmur yağacak, yine ruhum hasta olacak.
ne fark eder? ben kraliçeyim.

Ağustos 29, 2011

Aydın vs. Entelektüel

Bu devirde entelektüel "görünme" kaygısı peyda oldu.
Gerçekten okumayı, yazmayı, çizmeyi, boyamayı seven insan her türlü kaygıdan uzaktır.
Yani sıradan da görünebilir, ilk başta kendini ele de verebilir ama böyle "göz"e indirgenen bir kaygıya afedersiniz ama bi tarafımla gülüyorum.

*

Aydınlanma beşerden insana geçiş sürecidir. Entelektüellik ise postmodern insanın trajedisidir.
modadır, akımdır, çağ yangınıdır. Aydınlanan insanı, zihniyle, idrakiyle, bakışlarıyla belki 'ayırt edersiniz' bu balzac maymununu ise en fazla gözlerinizle fark edersiniz.

Sözün özü, Allah entelektüel "görünme" hevesine, bu çağ yangını popüş vebaya bizi düşürmesin.
Köylü görünmeye razıyım, balzac maymunu olacağıma.

Balzac Maymunu

"Sonradan görme insanlar maymun gibidir. Maymun becerikliliği vardır onlarda. Yukarıda görür insan onları, tırmanırken çevikliklerine hayran kalınır; Ama doruğa ulaştıklarında artık yalnızca ayıp yerleri gözükür."

Honore de Balzac

Balzac'ın müthiş tespiti ilhamıyla tarafımdan bulunan söz öbeği. Sonradan görme yerine rahatlıkla kullanılabilir, daha şık durur.

Ağustos 28, 2011

.: zarif :.



beyhude değildir sana gül kız
ceylan vü maral derse ketumi
elbet yaraşır ol göze sürme
kim eyledi tutsak bizi zeyni

Ketumi

*

ketumi zeyni sever çün
maralda zeyni görür çün
azmi neyler, derse ketumi
ketumide lafı sever çün

Azmi

Ağustos 27, 2011

Lost and Forgotten

Küstüm, beni bıraktığın köşedeyim
Durmuş, donmuş sana bakıyorum
Baksana, bir nazar olsun atsana bana
Nolur, artık, biraz da, baksana bana

2011, Ağustos

2009, kasım 12 / "küstüm, beni bıraktığın köşedeyim"

değişkenlik ve emin olmamak çoğu şeyden. bunlar tutarsızlıklarımın, tuhaflıklarımın nedeni. öyle garip ki içim de güçlüyüm ama dışımda net değil çoğu şey. ben hiçbir şey olmak istemeyen, hiçbir şeyle tam olarak huzura kavuşamayacak olan gururlu bir varlığım. ruh hallerime göre davranıyorum. ve onlar, öyle değişkenler ki.

bu nasıl bir şey Allah'ım. önemsediğim bir varlık yok, egosuna saygı duyduğum, kaale aldığım, aslında küçümsemeyeceğim yeryüzünde hiçbir varlık yok. her varlıkta tiksineceğim bayağılıklar, kendimi bile .ok gibi hissettirecek eksiklikler bulduğum halde tepkisiz, sakin ve sessizim.

birazcık enerjim olsa, bir de yaptığım herhangi birşeyi devam ettirebilecek tutarlılık bu .ok dünyada rahat yaşayabilirim. ama böyle olduğu halde yine de insanları önemsemiyorum diyemiyorum. hala moralimi bozacak, kendimi kötü hissettirebilecek güçleri var üzerimde. işte bunun nedeni de gurur. kendimi salmamı engelleyen tek şey gururum.

sırf bu boşvermişlik yüzünden, peş para etmez, eksik ve bayağı beşerlere bile küçük zaferler yaşatıyorum bazen. ama öyle saçmalığım ki, pis bi zevk duyuyorum bu şeyden. evet! beni yendin, yenebildin. sıyırmışlar gibi yazıyorum farkındayım, ama gerçek bu, ben normal biri değilim, hiç olmadım da. Bay Collins gibiyimdir belki de. Dosto'nun budalalarından biriyimdir belki de. böyle saçma şeylere takılıp, bi .ok bile beceremeden gebermek için gelmişimdir bu dünyaya. öyle bi köşede kalmış, unutulmuş, sapıtık düşüncelerle kafayı bozmak üzere olan, arada kalmış bir kızcağızımdır belki de.

bunları yazmaktan da sıkıldım. öyle tuhaf bi acı ki bu. zevk duyuyorum sanki bundan da. bak! seneler geçiyor ama değişen hiçbir şey yok, öyle çırpın dur. evet, artık herşeyden sıkıldım. bunları yazmaktan da, insanlarla konuşmaktan, bir arada yaşamaktan, okula gitmekten, elbiselerimi giymekten, yemek yemekten.. de.

belki de bitecek. benliğimden, gururumdan kurtulsam bu çırpınış bir şekilde bitecek. iyi veya kötü. ama bitecek.

eğer bir gün, günlerden bir gün, ben sadece maddi yönden iyi değişimler gerçekleştirdiğimden dolayı, rahat, mutlu, huzurlu bir hayat yaşarsam bu günlerimi birkaç cümlede özetleyecek olursam, işte o zaman herşey anlamsız olmuş olur.

öyle bi uyuşukluk ki. sevdiklerim birden hiçleşebiliyor. hiçbir şey umrumda değil şu an. aklıma getirdiğim hiçbir şey etkileyemiyor. evet, bu anlamsızlıkta da pis bir zevk var. bak ne güzel! herşey ne kadar anlamsız. bu keşif müthiş bi zevk veriyor insana.

öyle geliyor ki, bir gün birşeyler gelmeye başlayacak ve ben bütün bu gelenleri boş bi tebessümle karşılayacağım. istediklerim.. öyle geç bir zamanda gelmiş olacaklar ki, geldiklerinde yüzümde sadece çarpık bir gülümseme olacak.

yazık.

2009, kasım 2

az önce m'le konuştum. birden söndüm. 'budalalık' yeni kompleksim. her şeyden şüpheleniyoum. bu nasıl hayat. kendimi mahvediyorum sadece. evet, bu tam budalalık. ince şeyleri fark edip, normal olamayacak kadar gülünç olmak. ne garip varlığım ben. zirvedekini de, diptekini de yaşayıp, hissedebiliyorum. her şeyim ve hiçbir şeyim. çocukken de böyleydi.

Ağustos 24, 2011

ZM / Seyr

kimse bir zümreye mensup olmaktan kurtulamaz, demiş Peyami Safa.

Ama ben bir zümreye dahil olmak istemiyorum, katlanamıyorum buna. Adını kendi koymalı insan, hatta sıfatlarını da. Ad kimliktir, kimliği toplum mu verecek, kimliği toplumun çıkartısı insanlar mı verecek? Sıfatları ayna söyler, kendinden başka kim ayna olabilir ki insana?

Ama ben, ben de, çağımın, zamanımın çocuklarındanım. Beni de zaman doğurdu. Ama ben kardeşlerime benzemek istemiyorum. Onları sevmiyorum, onlarla anlaşamıyorum tam. Onlara benzemiyorum hem. Aynı sıralardayız, aynı teneffüsdeyiz.  Ama ben onların yanında nefes alamıyorum.

Tekim, benzerim yok ama eşsiz değilim.. eşsizliği, tuhaflıktan güç ayırır. O zaman nerde ki gücüm. Niye zibilim, niye beş kuruşluk dünyanın beş kuruşluk meşgaleleri yüzünden harap düşüyor içim. Tipik ergen zırıltısı belki. ama o da değil, o da değilim, ne diyorlarsa, ne deniyorsa o değilim.

Memleketimin, kültürümün çocuğu da değilim. Türkülerle çoşmadım. Hiçbir zaman horon çekmedim. Karşıtına da meylim olmadı. Vals yapayım demedim, rock seveyim demedim.  Ama zümreye girmek zorundayım, yoksa çıplak kalırım, yoksa adsız kalırım. Yoksa bana ad verirler, yetim gibi, öksüz gibi bana ad verirler. Sen busun derler,  onların kafasındansın, onların mahallesindensin derler. Hayır! Siz beni tanımıyorsunuz, ben sizin akrabanız, komşunuz değilim, diyorum ya, siz ne diyorsanız ben o değilim. (.çine edeyim, kendini arayan ergen de değilim)

İnsanın en değerli giysisi ruh’tur.

Kişilik, zeka, güzellik.. hiçbiri değil. İnsan dediğin ruhtur. O zaman ancak ruhunu görebildiğinde “kıyafet” sahibi olduğunu anlar beşer.  Kişilik, zeka, güzellik.. bunlar kıyafetin süsü olur en fazla. Ruh’tan ad çıkar, sıfatlardan süs çıkar. Süs peşinde değilim ben, adımın peşindeyim.

Topraktım, ruh üfürdü, kadın yaptı beni. 1990’na kesti yol biletimi. Türk doğdum, Gümüşhane oldu toprağım. ‘güzel’lerinden isim verdiler.

21 yıl

1102 hafta

252 ay
7720 gün

185280 Saat

11116858 Dakika

667011512 Saniye



Hala yoldayım. Camdan dışarı, manzaraya bakıyorum..

2011, ağustos 24
22 civarı

Freddie Mercury & Montserrat Caball / How Can I Go On

When all the salt is taken from the sea
Denizin bütün Tuzunu aldıktan sonra

I stand dethroned, I'm naked and I bleed
Tacım elimden alınmış, çıplağım ve kanıyorum.

But when your finger points so savagely
Ama parmağın güçlüce vurguladığında

Is anybody there to believe in me
Oralarda bana inanacak birisi varmı

To hear my plea and take care of me?
Yalvarışımı duyduktan sonra beni koruyan?

How can I go on, from day to day
Nasıl devam ederim bundan sonraki günlerde

Who can make me strong in every way
Her yolda bana kim destek verecek

Where can I be safe, where can I belong
Nerde emniyette olurum, ben nereye aitim

In this great big world of sadness
Bu hüzün dolu büyük dünyada

How can I forget those beautiful dreams that we shared
Paylaştığımız güzel rüyaları nasıl unutabilirim

They're lost and they're nowhere to be found
Onlar kayboldu ve onlar hiçbir yerde bulunmaz

How can I go on?
Nasıl devam ederim?

Sometimes I seem to tremble in the dark, I cannot see
Bazen karanlıkta titriyorum, bir şey göremiyorum

When people frighten me
İnsanlar beni korkuttuğunda

I try to hide myself so far from the crowd
Kalabalıktan uzak bir yerde saklanıyorum

Is anybody there to comfort me
Beni teselli edecek biri varmı

Lord, take care of me
Allahım beni koru

How can I go on (how can I go on)
Nasıl devam ederim (Nasıl devam ederim)

From day to day (from day to day)
Bundan sonraki günlerde (Bundan sonraki günlerde)

Who can make me strong (who can make me strong)
Kim bana destek verecek (Kim bana destek verecek)

In every way (in every way)
Her yolda (her yolda)

Where can I be safe (where can I be safe)
Nerde emniyette olurum (nerde emniyette olurum)

Where can I belong (where can I belong)
Ben nereye aitim (ben nereye aitim)

In this great big world of sadness (In this great big world of sadness)
Bu hüzün dolu büyük dünyada (Bu hüzün dolu büyük dünyada)

How can I forget (how can I forget)
Nasıl unutabilirim (nasıl unutabilirim)

Those beautiful dreams that we shared (Those beautiful dreams that we shared)
(beraber paylaştığımız rüyaları (beraber paylaştığımız rüyaları)

They're lost and they're nowhere to be found
Onlar kayboldu ve onlar hiçbir yerde bulunmaz

How can I go on?
Nasıl devam ederim

How can I go on? How can I go on? Go on, go on, go on

Freddie Mercury & Monserrat Caballe / How Can I Go On


Ağustos 21, 2011

"Ağlayabilseydiniz Anlayabilirdiniz"

Ağlat,
ağlat da,
rahatlayayım

Gözlerime,
yaş,
ver de kurtulayım

Nasıl bir şey?
yaş dökmeden ağlıyorum
Gözlerime,
rahmet ver, kurtulayım

2011, Ağustos

Rumi'nin Kuşları

Yollar gidilmez, yalınayak yürüyerek
Yürek yol bilemez, akıl yol bulamaz
O vakit, bir kanat akıl, bir kanat yürek
Uçsun beşeriyet! keşf yolundan giderek

2011, Ağustos

Ruh Sarılması

Bir olmak ister iki yarım, birbirini severken
En üstünü kalpler, kalpler üstüne değerken

2011, Ağustos

Ağustos 19, 2011

İsmet Özel / Kısa Pantolon, Paslı Çakı, Dizde Kabuk Bağlamış Yara

nazlan
sitem et
kırıl bana
beni geç vakit
tek başıma suya yolla
bahçede yüzünü öteye çevir
güle hayret ediyormuş gibi yap
gülümseyerek konuş da başkalarıyla
somurt, avluda sadece ikimiz kalınca
kızıp en evecen adımlarınla üst kata çık
en sevdiğim çiçeğin saksısı kaysın elinden
derinleşsin ben içerledikçe ruhumdaki sakarlık
...

Ağustos 18, 2011

Tutsaklıktan Kurtuluş



"The heart dies a slow death, shedding each hope like leaves. Until one day there are none. No hopes. Nothing remains."

Memoirs of a Geisha

Ağustos 17, 2011

İsmet Özel / John Maynard Keynes'ten Nefretimin Yirmi Sebebi

derlenmiş şiir artıklarından çöp torbası yapanı
çöp torbasını şiirdir diye yutturandan ayıralım arkadaşlar
şiirleşme olgusuyla çöpleşme sürecini birbirine
karıştıran zevatın karşısında
anasını boyayıp babasına satan eşhas
kendini birşey sanır
...
çöplükteydik kendimiz
niyetimiz kendimize gelmekti
...

İsmet Özel

Ağustos 16, 2011

Ali Şeriati / Onlar

Onlar altın topladılar, ben hazine buldum.

Onlar saraylar inşa edip bir kaç koltuk elde ettiler, ben tapınak inşa ettim ve iyilik tanrısının sonsuz iklimlerinde, saltanat tahtına kuruldum.

Onlar bağ bahçe aldılar, ben ise mucizelerin yeşil ülkesine sahibim.

Onlar masa başlarında gururlandılar, ben aşk tapınağının minaresinde, gururumu ayaklar altına aldım.

Onlar Kayser'in köleleri oldular, ben ise "Hekim"in sahabesi oldum.

Onlar yoldan saptılar, el ve avuçlarını doldurdular, ben ise kaldım ve elim avucum boş bir halde, inzivayı tercih ettim.

Onlar adlarını ekmeğe sattılar, ben adımı suya verdim Hızır'dan daha çabuk, İskender'den daha önce hedefe ulaştım.

Onlar lezzet ve zevk aldılar, ben ise gam ve keder.

Onlar paraperest oldular, ben putperest.

Onlar altın ve gümüş sergilediler, ben Mevlana gibi, Şems'te açtım ve Şems'te yandım Gönül sofrasını açtım, dert sergisini yaydım Kandan şarap içtim.

Onlar para babası oldular, ben dert babası.

Onlar yaşamaya bağlandılar, ben yaşama.

Onlar bakanlık elde ettiler, ben saltanat.

Onları yalanla övüyorlarsa, birileri beni gerçek manada kutsuyorlar.

Onları, içlerinden düşman, beni ise kalben dost biliyorlar, Onlara işlerini rapor ederlerken, bana hallerini rapor ediyorlar.

Onlar özgürlüğe ihanet ettiler, ben özgürlüğe vefalı kaldım.

Onlar gece alemlerinde kötü kadınlarla dans ederken, ben tertemiz uzletimde, sufilerin temiz güllerini kokluyorum.

Onlar elbiselerine sığmayacak kadar şişmanlarken, ben içim içime sığmayacak kadar âşık oldum.

Onların memurları, benim dertlilerim var.

Onlar hasta ve zayıf develerini, zorla, saray kapılarında kurban ederken, ben İsmail'imi, şevkle Ka'be yolunda boğazladım.

Onların içen ve gülenleri varsa, benim de yanan ve ağlayanlarım var.

Onlar, kalabalıkta birbirlerine yabancıyken, biz yalnızlıkta birbirimizi tanıyoruz.

Onların altını varsa, benim de aşkım var.

Onların evi varsa, benim de mihrabım var.

Onlar yükselirken, ben Mi'rac'a çıkıyorum.

Onlar yeryüzünde sürünürken, ben göklerde uçuyorum.

Onlar biterken, ben daha yeni başladım.

Onlar yaşlanırken, ben gençleşiyorum.

Onlar vekil oldular, ben ise ma'bud.

Onlar reis olmuşlarsa, ben de rehber oldum.

Onların kapıkulları ve fedakâr uşakları varsa, benim de soylu bir önderim var.

Onlar Nuşirevan'ın adalet zincirini boyunlarına vurdular ve ahırları bayındır kıldılar, ben ise sarayları terkettim Buda oldum, zincirleri kırdım, özgür oldum Sanatçı oldum, üretici-yaratıcı oldum; nübüvvet ve risalet buldum, ebedileştim Alem gazetesinde bekamı sağladım.

ALİ ŞERİATİ
YALNIZLIK SÖZLERİ'NDEN

Ağustos 15, 2011

İskender Pala / Katre-i Matem'den

***
aşık sevdiğinin ay mı, güneş mi olduğunu bilmese de,
aklının bir oyunu mu, hayalinin bir çılgınlığı mı olduğunu kestiremese de,
gözlerine her daim onun görüntüsü girdiği müddetçe,
aşık değil midir?
insan sevdiğini görmese de, onun aşığı olabilir.
zihni görmediği bir varlığın tutkusuyla meşgul olan kişi,
düşünceleriyle başbaşa kaldığında,
ona şekiller çizer, kıyafetler giydirir, tavır biçer.
sevgili aşığın zihninde yapılır çünkü.
***

İskender Pala / Katre-i Matem

Ağustos 14, 2011

Simon & Garfunkel / El Condor Pasa,1970

Simon & Garfunkel / El Condor Pasa

I'd rather be a sparrow than a snail
Yes, I would
If I could
I surely would
I'd rather be a hammer than a nail
Yes, I would
If i only could I surely would
I surely would

Away, I'd rather sail away
Like a swan that's here and gone
A man gets tied up to the ground
He gives the world
Its saddest sound
Its saddest sound

I'd rather be a forest than a street
Yes, I would
If I could
I surely would

I'd rather feel the earth beneath my feet
Yes, I would
If I only could
I surely would

*

bir yere bağlı yaşamaktansa özgürce yaşamayı yeğlerdim
evet yeğlerdim
eğer yapabilsem
kesinlikle yeğlerdim
yöneten olmayı seçerdim, yönetilen olmaktansa
evet seçerdim
yapabileceğim tek şey kalsaydı eğer
eminim bunu yapardım

uzağa, çok uzaklara yelken açmayı seçerdim
bir kuğu gibi bir orda bir burda
insan biryere bağlanmış olarak yaşarsa
dünyaya yakarır
en hüzünlü sesiyle
en hüzünlü sesiyle

şehirde yaşamaktansa ormanda olmayı yeğlerdim
evet yeğlerdim
evet yapabilsem
eminim yapardım

ayağımın toprağa değdiğini hissetmeyi yeğlerdim
evet yeğlerdim
yapabileceğim tek şey kalsaydı eğer
eminim bunu yapardım

Ağustos 12, 2011

İsmet Özel / Demangeaison

...
ben kimseye yetim olduğumu
söylemedim üstelik
vesayet altında falan değilim. sadece
hayatsız kalmıştım. büyüyünce geçti.

İsmet Özel / Savaş Bitti

...
benden ısrarla nefsimi ıslah etmemi istediler
nerde bende o göz
var mı bende öylesine bir dirim
nefsimi
söylesinler kimler hesabına ıslah edecekmişim
sayıp dökülecek cinsten şeyler mi
nefsimi ayarlayacağım şeyler
kitapta yeri var mı benden istenenlerin
çizmiş mi müstakbel şemalimi kalem
...
vazgeçer miyim ömrümü adadığım diktatörlükten
olacak şey mi bu hiç olur mu
...

Ağustos 11, 2011

Aşık Mahsuni Şerif'ten



Edip Akbayram / Merdo

İsmet Özel / Of Not Being a Jew

körüm o halde karanlık
niye benden kaçıyor?

*

iniyorum çalıntı tahtımı terkederek.

*

bir dövüş olsaydı sonunda
belki gevşerdi hırsım.


*
omzun güneş kokuyor,
demişti.


*
bana bırakılan neyse
ona burun kıvırdım.


*
harfe bak, harfe dokun, harfin içinde eri..
harfle ol, harfle birlikte kıyam et..
harfl ol, harfler ummanına bat.


*
tam düşecekken tutunduğum tuğlayı
kendime rab bellemeyeceğim.


*
sen yalnız sen'ken
sen'sin.


*
uykuyu tadayım dersen
kabusa dalmak pahasına.


*
tarihe dersini vermen gerek.


*
kalbine dön!
evine dön!
şarkıya dön!


*
eve dönmek
kendime sarkıntılık etmekten başka
nedir?


*
ben kalbime döneceğim, fokurdayıp pörtlemek için
hep fokurdak ve pörtlek kalacağım kalp içinde.

Ağustos 10, 2011

Muhammad al-Ghazālī / Kalplerin Keşfi'nden

*
bir kimse öğrenir, öğretirse
ayrıca bildiği, öğrettiği ile amil olursa
melekut aleminde ona
"azim" ismi verilir.

*
Allah resulu(s.a.v) şöyle buyurmuştur;
"hırs mahrum olmanın sebebidir."

*
Allah(cc)'nin şunu söylediği rivayet edilmiştir;
"ey insan!
benim önümde dururken ağlamaktan aciz kalma.
çünkü
beni sevmek de,
benden korkmak da,
ağlamayı gerektirir.

*
dünyayı seven bir kimse gördüğünüz zaman şöyle deyin,
"bu kimse Allah Teala'nın küçülttüğü birşeyi gözünde büyütmüştür."
Ebu Hazm'dan

*
Ebu Süleyman ed-Darani,

"bazıları Kur'an okunurken düşünür ve ağlar.
bir kısmı düşünür ve nara atar.
üçüncü kısım ise düşünür ama,
ne nara atar, ne de ağlar,
sadece hayret içinde donakalır."

diyerek gece ehlini üçe ayırmış,
bu üç halin oluşma nedenlerini soranlara da
"bunu açıklamaya gücüm yetmez" demiştir.

*
sabahladığın zaman,
akşama kadar yaşayacağını düşünme.
akşamladığın zaman da sabaha kadar yaşayacağını düşünme.
çünkü yarın isminin,
ölüler arasında mı, diriler arasında mı olacağını
bilemezsin.
Allah'ın Resulu'nden

***
GAZALİ
KALPLERİN KEŞFİ
***

Sadık Yalsızuçanlar / Sır

beni isteyen, beni arar.
beni arayan, beni bulur.
beni bulan, beni sever.
beni seven, bana aşık olur.
bana aşık olana ben de aşık olurum.
ben, aşık olduğumu öldürürüm.
öldürdüğümün diyetini ödemek bana düşer.
onun karşılığı da, bizzat benim.
 

Ağustos 08, 2011

Sırça Köşkün Sakini

Yaşlar birikirdi, çocukken gözlerimde
Büyüyünce bir damlam kalmadı akıtacak
Büyüyünce geçti, kurudu pınarları
Damlalar içinde kaldı, çocukluk günleri
Dokununca üzerine,
dağıldı anılarım.

2011, Nisan 10

şeytan'ın nağmesi


Queen of the Damned - Lestat's Violin

Muhammad al-Ghazālī / Nefsin Dört Hali

insandaki canın, beden askerleriyle bağlantıları;

her bir insanın açıkladığımız sıfatlardan bir sıfatı mevcuttur. o sıfatlardan kimisi insanın saadetine ve kimisi şekavetine(asiliğine) sebeptir.
hepsi dört gruba ayrılır;
1- dört ayaklı, ehli hayvanların sıfatı, ahlakıdır.
2- yırtıcı, parçalayıcı hayvanların, canavarların sıfatıdır.
3- şeytanların ahlakıdır.
4- meleklerin ahlakı, huy ve tabiatidir.

hal böyle olunca, insanda şehvet mevcut olsa, dört ayaklıların, ehli hayvanların işlerini işler. yemek içmek, çiftleşmek, hırs gibi şeylerin müptelası olur.

eğer onda öfke varsa, canavarların parçalayıcı ve acı verici amellerinde bulunur. döver, söver, öldürür.

eğer insanda şeytan sıfatı belirirse, o kişide şehvet ve gazap sıfatı zafer bulur. (ekl: rock'n roll)
hile, düzenbazlık, delalet yoluna sapma ve fitne sıfatları kişiye nail olur.

***

madem ki iç dünyana bu dört kahraman suretin dört sıfatın hakim olduğunu öğrenmiş bulunuyorsun, şimdi kendi hal ve hareketlerine bak.

şehvet domuzuna uymuşsan, senden açığa çıkan hırstır, murdalıktır, düşmanına gelen belaya sevinmektir.
bu hali terbiye edersen, kanaat, namuskarlık, kimseye saldırıda bulunmama halleri başlar.

eğer öfke köpeğine baş eğmişsen, sen de görünen gazaptır, laf atmaktır, halkı incitmek, onları horlamaktır ve kendinde gururlanma, böbürlenme başlamasıdır.
eğer bu köpek nefsi güzellik ve edeple aklına itaatkar kılarsan, o sıfatlar değişir.
sende sabır, bağışlama, sükunet, alçak gönüllülük ve cömertlik doğmaya başlar.

eğer şeytanlık sıfatlarına baş eğmişsen sana hile, düzenbazlık, hıyanet ve sahtekarlık öğretilir.
fakat sen onu alt eder ve kahra uğratırsan, sende ilim, marifet, hüner, hikmet, güzel ahlak, saadet tohumu olan din reisliği, güzel ameller doğmaya başlar.

GAZALI 
ÖLÜM VE ÖTESİ / KENDİNİ TANIMAK

Ağustos 07, 2011

Gregorian / Comfortably Numb

ZM / Araf Konuşmaları II

*
inanamayan biri kendi öz varlığına "zulmeder"
kendine, özüne yazık eder.
zulmün cezasi cehennemdir.

*
allah "sonuçta" muhakkak adil olacak! bunu bil.
sakat doğanlar, bir yaşında ölenler, zenginlerle.. benim sınavım bir olmayacak.
güzel bi misal vardır, hz. süleyman'ın cennete peygamberler içinde en son girecek peygamber olduğuyla ilgili.
çünkü hz. süleyman saltanat sürmüştür, diğerleri kadar çile çekmemiştir.

*
şüphe var diye iman değerli..
kimse tam emin olamiyor zaten, hem şüpheyle kıymetli iman.
bu zulümler, adaletsizlikler, şeytanın varlığı.. bunlar sınanmanın uyduruk sebepleri sadece.

ZM / Araf Konuşmaları I

evrimle ilgili dediğin doğru, evrim Allah’ı yok sayamıyor. zaten bilimin açmazı hala ilk hamleyi açıklamada. yani bir gün evrimin doğruluğu bilimsel yollarla doğrulansa da bu bir çok dindarı etkilemeyecek.

müslüman kadınlara haremin bi ferdi demişsin, hatta yargını direkt gurursuzluk gibi göstermişsin. bunu da inkar etmiyorum, çünkü tam içime sinmiyor benim de. bayıldığınız şahitlik konusu da öyle, şahitlikte akıl yerine cinsiyeti ölçüt kabul eden mantığı ben de göremiyorum.
ama belki bi ‘hikmet’ vardır.

başından beri beni uçurumdan kurtaran tek şey şu cümlemdi. herş ey akla uygun olsaydı, yani din tam olarak aklın içine sığsaydı, akıl dinden ‘büyük’ olurdu. ve inanmayan kalmazdı yerin üzerinde.

akla çok paye veriyorsun, ruminin çift kanatları var bilirsin ikisiyle gittiğinizi düşünüyorsunuz ama son hareketi gönülle birlikte değil, akılla yapıyorsunuz.bu yüzden çırpınıyorsunuz.

felsefe gerçekten ilgimi çekiyor, elimde gazalinin felsefe üzerine üç beş kitabı da var. misal nietzsche’yi gerçekten hissederek okumuştum. ama filmde ana karakteri yüceltmekten başka bi işe yaramayan yardımcı oyuncudan başka bi algı yaratmadı bende.

bence biraz ‘iman’ üzerine kendini vermelisin. hani çoğu şeyi hissi ya da akli olarak ayırt edebiliriz ya, ben imanı ikisinden birine veremiyorum. çoğu ona hissi bi şey diyor, ama ben ikisinin ortasında bi yerlerde olduğunu düşünüyorum.
gerçekten sana göre iman ne, nasıl bi şey, duymak isterim.

toparlayayım, gerçekten niyetim bi mücadeleye girişmek değil, arkadaşlık sohbet hiç değil, ben karşısındaki evin içindekilerini merak eden bi komşuyum.
mahalle mahalle geziyorum, iki üç konaklık zamanım var senin mahallende.

ne dersin komşu?

emin değilim ama şöyleydi galiba, bununla bitireyim,
gazali’den;
“aklın geleceği son nokta kendini mat etmesidir”

2011, ağustos

Kanatlarım Yok Uçmaya

Uçsam.. bu siyah gecenin nurlarına
Takılır mı yolculuğum dur'larına
Keşif olsa da peşine düşsem sarayın
Ancak varırım, belki surlarına

2009

Tevfik Fikret / İkinci Tesadüf

Bu gün o çehrede boş bir nazarla dinlendim:
Didişmeden geliyordum gam-ı hayâtımla;
Dedim ki sonra: Şu müz’iç te’essürâtımla
Önünde ağlayıversem… Ve olmasam nâdim!

O sanki fikrimi bilmiş de ihtirâz ediyor

Gibiydi; gözleri yerlerde, bakmadan geçti.
Güneş ufukta bu hâk-i sefîle bir ebedî
Vedâ eder gibi rikkatle ihtizâz ediyor,
Semâ bulutlanıyorken, onun civârından
Güzârı böyle soğuk bir yabancı tavrıyla
Bütün karârımı kâfî göründü ta’dîle…
Dedim ki: “İşte hakîkat bu, hep küsûru yalan;
Değil garâm-ı heves-perverâne mu’tâdım,
Bu dîdelerde fakat bir nigâh-ı aşk aradım!

Tevfik Fikret / İlk Tesadüf

Niçin o çehreyi görmekle titredim birden,
O dîdelerde niçin gizli bir nigâh aradım?
Değil garâm-ı heves-perverâne mu’tâdım,
Niçin o gözlere dikkatle baktım öyle iken?...

Niçin? Niçin?... Bu “Niçin?”lerle şimdi pür-halecân
Dilimde titreşiyor en sitemli nâlişler;
Kabâhatim ona bakmaktı, muhterîz, muğber,
Dudaklarında sönerken bir ibtisâm-ı nihân.

Bu yüz hayâlime -gittikçe- hiç yabancı değil;
Fakat, yazık, o vücûd-ı hayâl-perverde

Tesâdüfüm ne hazîn oldu böyle bir yerde!
Sen ey sefâlet-i meş’ûme, ey şeb-i hâil,

Soğuk soğuk bakıyorsun; o nazra-i şûmun
Nasıl sukûtuna ka’il şu hüsn-i ma’sûmun?

Tercümesi*


Niçin o çehreyi görmekle titredim birden,
O gözlerde niçin gizli bir bakış aradım?
Hevesper bir aşkın derdinde değilken,
Niçin o gözlere dikkatle baktım öyle iken?


Niçin? Niçin? Bu “Niçin?”lerle şimdi heyecan dolu,
Dilimde titreşiyor en sitemli iniltiler..
Kabâhatim ona bakmaktı, çekinmiş ve gücenmiş,
Dudaklarında sönerken sırlı bir tebessüm..


Bu yüz hayâlime -gittikçe- hiç yabancı değil;
Fakat ne yazık, o hayallerle çizilmiş bir vücut

Tesâdüfüm ne hazîn oldu böyle bir yerde!
Ey kötü sefillik, ey karanlık gece!

Soğuk soğuk bakıyor da bir kısacık bakışla
Nasıl razı olayım o masum güzele susuşla

*naçizane, nakıs çevirim.

Ağustos 06, 2011

Necip Fazıl / Öfke ve Hiciv'den

*
Ne iştir, yarı iman, yarı inkar giderler;
Güneşe var derler de ışığına yok derler!..

*
Zamanı kokutanlar, mürteci diyor bana,
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana
Zaman korkunç daire; ilk ve son nokta nerde,
Bazı geriden gelen, yüz bin devir ilerde!..

*
Enkaz devraldım diye, rol kesen sefil aktör,
Bir pislik devretti ki; kaldırmaz ekskavatör..

Secret Garden / Adagio

Ölmek Üzerindeyken'in Müziği



Secret Garden / Nocturne

Ağustos 04, 2011

Gérard de Nerval'den

"yazık! her şey ölecek demek ben ölürsem!"
“coşkuyla kendimden geçip, tatlı uyumu denedim, nice gözyaşları döküp, güzelliğini söyledim.”
"düşlerimiz ikinci yaşamımızdır."

"bu gece beni bekleme, çünkü gece siyah ve beyaz olacak."

"şiirlerim açıklandıklarında büyülerini yitirirler. Açıklama diye bir şey mümkünse tabii!"

"kadını güle benzeten ilk kişi dahiydi, ikincisiyse embesil."

Ağustos 02, 2011

Gayb'dan Gelen Ses



Maurice Jarre / The Message Original Soundtrack

Kingdom of Heaven Soundtrack / A New World

Orhan Pamuk / Masumiyet Müzesi'nden II

"sofrada onun çarprazına otururken bana düşüen boş boş televizyona bakmak değil, güzelimin bakışlarını okumaktı. ama bir süre sonra, belki de bu zevkimi keşfettiği ve beni cezalandırmak istediği için bakışlarımız kesişince Füsun utangaç kızlar gibi gözlerini kaçırmaya başlardı."
syf: 386

"Füsun'un bir eşyasını mesela televizyona dalgın dalgın bakarken elinde zerafetle tuttuğu bir tuzluğu kaşla göz arasında cebime indirmiş olmak, ...tuzluğun cebimde olduğunu, artık ona sahip olduğumu bilmek bana öyle bir mutluluk verirdi ki, akşamın sonunda çok fazla zorlanmadan kalkabilirdim."
syf: 416

"...yıllar sonra, o gece, Sıraselviler Caddesinde, konuşamamak neymiş anladım. Füsun'a olan aşkımın en sonunda bu çeşitten bir inat ve içe kapanma hikayesi olduğunu da hayal meyal hissettim."
syf: 425


"Füsun'un içtiği ve küllüğe bastırdığı bir sigarayı diğerlerinden hemen ayırabilirdim. bu, sigaranın markasından çok, Füsun'un sigarayı küllüğüe bastırış şekliyle, onun duydularıyla ilgiliydi."
syf: 440


"bazen Füsun televizyondaki filme kendini öyle verir, öyle kaptırırdı ki , o filmdeki kahraman olmak isterdim."
syf: 449


"bir an Zaim'in bana çok uzaklardan baktığını, benden çoktan vazgeçtiğini hissettim. ...onun benden uzaklaşan bakışıyla birlikte, ben de bir anda kendi gözümde, kendi geçmişimden ve Zaim'den uzaklaştım.
Zaim'le tam ayrılıyoduk ki, uzun bir seyehat yüzünden yıllarca birbirleriyle görüşmeyeceklerini bilen iki eski iyi dost gibi sarılıp içtenlikle öpüştük. sonra ayrı yönlere yürüdük."
syf: 465


"annem ondan etkilenmediğimi görünce öfkelendi. kadınla erkeğin yanyana gelemediği, birbirleriyle görüşüp konuşamadığı bir memlekette aşk olmaz dedi, iddialı bir havayla."
syf: 499


"ölmekte olduğunu anlayan füsun iki üç saniye süren bu bakışmamızda, bana asla ölmek istemediğini, hayata hersaniyesine kadar bağlı olduğunu, onu kurtarmamı yalvaran gözlerle ifade ediyordu. ben ise kendimin de ölmekte olduğunu sandığım için, hayat dolu güzelim nişanlıma, hayatımın aşkına, birlikte başka bir dünyaya, yolculuğa çıkmanın sevinciyle gülümsedim yalnızca."
syf: 540


'aman kemal bey, ölenle ölünmez' demedi. deseydi ona masumiyet müzesinin ölenle yaşamak için yapılmış bir yer olduğunu söyleyecektim."
syf: 556


"gerçek müzeler, Zaman'ın Mekan'a dönüştüğü yerlerdir."
syf: 564


"orhan beyle görüşmeye hazırlıklı gittim. Füsun'dan söz etmeden önce, ona son beş yılda dünyada 1743 müze gezdiğimi söyledim."
syf: 566


"romanımıız kahramanı, müzemizin kurucusu Kemal bey, 12 Nisan 2007 tarihinde, Füsun'ün ellinci doğum gününde ... geçirdiği kalp krizinden öldü."
syf: 580


"-kitaptaki son sözüm şudur Orhan bey, lütfen unutmayın.
 -unutmam.
Füsun'un fotografını ceketinin göğüs cebine dikkatle yerleştirdi. sonra bana zaferle gülümsedi.
 -herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım."
syf: 586

Orhan Pamuk / Masumiyet Müzesi'nden I

"ne annem ne de babam dindardı. ikisinin de namaz kılıp, oruç tuttuklarını görmemiştim. ...dine saygısız değil, ilgisizdiler yalnızca ve bu ilgisizliği de pek çok tanıdıkları, dostları gibi, atatürk sevgisi ve laik bir cumhuruyetçilikle açıklarlardı."
syf: 46


"...kalplere asıl mutsuzluk sızısı veren şey...sarışın Inge'nin, kendilerini olduklarından da avrupalı hissetmek için çırpınarak saçlarını sarıya boyayan, kaşlarını yolan, ve butik butik gezip kıyafet seçen sosyete kadınlarına, ten renginin ve ırk yapısının da ne yazık ki kolay telafi edilemeyecek önemli bir eksiklik olduğunu hatırlatmasıydı."

syf: 91

"...gözlerinin nemlendiğini değil, hiç nemlenmediğini gizlemek için kara gözlükler takıp poz kesmelerine tahammül edemem diye düşündüm."
syf: 94


"fransız şair Gerard de Nerval'in bir kitabını okudum. en sonunda aşk acısından kendini asan şair, hayatının aşkını sonuna kadar kaybettiğini anladıktan sonra, Aurelia adlı kitabının bir sayfasında, bundan sonraki hayatın kendisine yalnızca "kaba oyalanmalar" bıraktığını söyler."
syf: 189


"üstelik kendi evimde verdiğim partide, "surat asan ve her şeyi küçümseyen yirmi yaşındaki öfkeli bir genç" gibi davranamayacağımı da biliyordum."
syf: 208


"parke taşı kaplı çukurlu dar sokaklarda tatlı tatlı sallanan arabayı elimde sigarayla sürerken, bir köşeden Füsun'un hayaleti bir anda karşıma çıkınca, hemen durup park eder ve onun yaşamakta olduğu bu güzel ve yoksul semte derin bir sevgi duyardım."
syf: 233


"avrupada zenginler, kibarca zengin değil gibi yaparlar.. uygarlık budur. bence kültürlü ve uygar olmak herkesin birbirleriyle eişt ve özgür olması değil, herkesin kibarca diğerleriyle eşit ve özgürmüş gibi davranmasıdır. o zaman kimsenin suçluluk duymasına gerek kalmaz."
syf: 243


"iki kere eskiden de yaptığı gibi saçlarını çekiştirdi, üç kere lafa karışmak için fırsat kollarken nefesini içine çekip omuzlarını hafifçe yükselterek bekledi. ...güzelliğinden ya da kendimi çok yakın hissettiğim hareketlerinden ve teninden sızan bir ışık, bana dünyanın gitmem gereken merkezinin onun yani olduğunu hatırlatıyordu. geri kalan yerler, kişiler, meşgaleler kaba oyalanmalardan başka bir şey değildi."
syf: 264


"...bakışlarımı küçük helada gezdirirken, aynada kendimi gördüm ve gövdem ile ruhum arasındaki sarsıcı kopukluğu yüzümün ifadesinden çıkardım.
yüzüm yenilgi ve şaşkınlıktan yorgun gözükürken, kafamın içinde bir kalp, bir mana olduğunu, her şeyin istek, dokunma ve aşktan yapıldığını, bunun için acı çektiğimi hayatın temel gerçeği gibi artık anlıyordum."
syf: 269


"bir akşam Füsun'un karşısında oturmanın verdiği huzur içimdeki cinleri yatıştırınca, mutluluğun çok basit ve herkesin bilmesi gereken reçeteyi keşfedip kendi kendime mırıldandığımı hatırlıyorum.
mutluluk, insanın sevdiği kişiye yakın olmasıdır yalnızca."
syf: 283


"bazen Füsun'un kocasının omzuna beni kıskandırmak için yaslandığını düşünür, hayalimde onunla kıskançlık düellosuna tutuşurdum. o zaman genç evlilerin arada fısıldaşıp gülüşmelerini hiç fark etmiyormuş ve kendi kafama göre takılıyormuş gibi yapar, bunu kanıtlamak için en mankafa seyircinin güldüğü bir şeye kahkahalar atardım.
hem türk filmine gidip hem de orda olmaktan huzursuzluk duyan entelektüeller gibi, kimsenin fark etmediği tuhaf bir ayrıntıyı fark etmiş ve bu saçmalığı küçümseyerek gülmekten kendimi alamıyormuş gibi kıs kıs gülerdim."
syf: 293-294


"sekiz yıl boyunca Keskinler'in sofrasında seyrettiğimiz filmlerin en yoğun, en çok içe işleyen ve en tuhaf anları, bu anlara eşlik eden Füsun'un yüz ifadesiyle hafızama kazınmıştır. ...filmi dikkatle izlemesem bile Füsun'un yandan göz ucuyla gördüğüm yüz ifadesinden sahnede ne olup bittiğini çıkarabilirdim."
syf: 328

Nietzsche / Böyle Buyurdu Zerdüşt, Önsöylevden

*
maymun nedir insan için? bir gülme ya da acı veren bir utanç. üstün insan da bunun aynısı olmalıdır;
bir gülme ya da acı veren bir utanç.

*
gurur duydukları bir şey var. ne diyorlar onları gururlandıran o şeye?
kültür diyorlar ona ve kültür, onlara keçi çobanlarının karşısında ayrıcalık kazandırıyor.

*
şimdi tanrıyı seviyorum, insanları sevmiyorum. insan benim için çok eksik.
insanı sevmek öldürürdü beni.

*
yazık! artık kendini aşagılamayan en aşağılık insanın zamanı gelmekte.

*
ve günün birinde bilgeliğim beni terk ederse eğer,
o zaman gururum deliliğimle birlikte sürdürsün uçmayı.

Rumi / Mesnevi, 2570

yağın aslı sudur
sonunda yağın suya zıdlığı neden olur?

su ve yağ beraberken niçin
şimdi birbirlerine zıd oldular?

diken gülden, gül dikenden meydana gelmişken
birbirlerini kınamaları nedendir?

bu zahiri bir çekişmedir, hikmeti vardır
her şey O'nun kuvvet ve kudretinin altındadır.

arifin hayreti ne onadır, ne buna
bu bir viranedir, burda hazine ara.

Rumi / Mesnevi, 2530

su şiddetle saldırıp ateşe galip gelir
lakin(su kaba konunca) ateşte onu kaynatır.

su ile ateşin karışmasına tencere mani olursa;
ateş o suyu buharlaştırır, yok eder.

görünüşte erkekler, suyun ateşe olduğu gibi
kadına galipse de gerçekte kadının mağlubudurlar.

Ağustos 01, 2011

Muhyiddin İbn Arabi / Şeceret'ül Kevn II, Şeytan'ın On Talebi

devamı;
...

Efendimiz sordu, iblis de cevap verdi.
-"rabbinden neler talep ettin?"
iblis cevap verdi;
-on şey talep ettim.

***
Allah'tan diledim ki, beni ademin oğullarının mallarına ortak etsin.
(ki bu "onlara ortak ol, mallarına ve çocuklarına, onlara vaad et, halbuki şeytan onlara en çok gurur vaad eder" 17/64, ayeti ile sabittir.)

beslemelesiz kesilen hayvanın etinden yerim, faiz ve haram karışan malın ortağıyım.
cinsi münasebet anında, Allah'a şeytandan sığınmayanın karısıyla birleşirim..
ve birleşmeden doğan çocuk sözümüzü dinler, bize itaat eder.

***
Allah'tan diledim ki bana bir ev versin,
bu dileğim üzerine hamamları bana ev yaptı.

***
diledim ki; bana bir mescid versin.
pazar yerlerini bana mescid yaptı.

***
kendim için bir kitap istedim.
şiirleri bana okuma kitabı yaptı.

***
istedim ki, bana da ezan versin.
mezmurları verdi.

***
diledim ki, bana yatak arkadaşı versin.
bana sarhoşları verdi.

***
istedim, bana yardımcılar versin.
bunun için de kaderiye mensuplarını verdi.

***
istedim ki, bana kardeşler versin.
israfçıları, masiyete(boş yerlere) para harcayanları verdi.
(bu da şu ayetle sabittir; "o kimseler ki mallarını boş yere harcarlar, onlar şeytanın kardeşi olmuştur", 17/27)

***
onlara görünmeden, onları görmek istedim.
bu isteğim de kabul edildi.

***
ve istedim ki, ademin oğullarının kan mecralarını bana yol yapsın..
böylece onların içinden akıp geçeyim.
bu isteğimi de kabul etti.

iblis söyledi;
bana tüm bu isteklerim verildi.
ben bu hallerimle iftihar ederim.

MUHYİDDİN İBN ARABİ / ŞERERET'ÜL KEVN

Kıyamet Suresi, Ahmed El-Acemi