Nisan 28, 2012

Bi Kedi Gördüm Sanki

Simsiyah hayvanlardan oldum olası çekindim. Bazılarına ütopik gelebilir ama siyah hayvanların suret değiştirmiş farklı varlıklar olabileceğine dair batıl bir inancım da var.

Dün yine gezinti yaptım. Bu sefer yanımda bir yol arkadaşım da vardı.

Her şey durak yerimiz olan o güzel yeri seçmemizle başladı. Yeri beğenmiştik.


*

İlerlerken bir aile mezarlığına denk geldik. Üzerine yeşillik düşmüş ince iş güzel bir kapısı vardı. Kapıyı incelerken arkadan bir çift yeşil göz fark ettim.

Mezarlığın duvarına kurulmuş, haşmeti oturuşuna yansımış, pek de büyük olmayan simsiyah bir kediydi yeşil gözlerin sahibesi.
Dikkatimi celb etmeye yetmişti sureti.

Resmini çekmeye davrandım ama korkutmuştu beni. Yine de üzerime atlama olasılığını göze alarak resmini çekmeyi başardım.

*

Aradan bir hayli vakit geçti. Kediyi, bakışlarını, haşmetini unutup gitmiştim. Geldiğimiz yerden ilerliyorduk. Kediyi ilk gördüğümüz mezarlığı da geçmiştik baya.

Yol arkadaşımdan beni bir yerde çekmesini rica ettim. Paslanmış sacların(demir levha diyelim) tam önünde. Saclar yıpranmış, yağmurdan kırılmıştı. Arkadan yeşillik sızıyordu. Resmi çekilip oradan ayrıldık.


*
Eve dönüp, resimleri bilgisayara atarken bir anda büyük bir tepki verdim-sıradan gelebilir çoğuna ama garip eğilimleri olan bir ruhun ilgisine oldukça yetecek bir malzemeydi elimdeki-

Meymenetsiz, haşmetli, melun, hodbin, o kara kedi;
ben resim verirken, tam da sacın çatlamış yerinden objektiflere bakıyormuş meğer!
Hayret ettim.

Her şeyin sonunda “açıklama gerektirmeyen bazı garip olaylara ilişkin kuvvetli inancımın” sağlamlaştığını fark ettim.

Bir anafikir verecek sonucum olmadığı için yazıyı bağlayamıyorum, en iyisi şöyle bitirelim;
Bu da böyle bir anımdı.

2012, nisan 28


Nisan 27, 2012

çıkmaz sokak

bugün akşama doğru yapacak hiçbir şey bulamanın sıkıntısıyla dışarı çıktım. saat 5-6 civarıydı. nereye gideceğim hakkında fikrim yoktu. sonra aklıma uzun zamandır almayı unuttuğum sözlük geldi. insanlar yaptığı işe anlam vermeyi severler ya, sözlüğü bahane edip dışarı çıktım.

sözlüğü aldım. gideceğim yer hakkında hiçbir şey düşünmeden sadece yürüdüm. baya yürüdüm. ayaklarım nereye götürüyorsa oraya gittim. caddelerden çıkıp ara sokaklara saptım.

insanın hayattaki konumunu en güzel ifade eden şeyin yürümek olduğunu düşündüm. karşıma hiç kimse, hiçbir yer çıkmadı. garip gibi, derviş gibi yürüdüm.

karşıma çıkmaz sokak çıktı. ilgimi çekti. telefonu çıkarıp resmini çektim.


biraz daha devam ettim. ismini bilmediğim çiçek açmış ağaçlar gördüm. pembe ve eflatun. kokuları ayaklarımı dolaştırdı. sersemledim.

nereye gideceğini bilmeden, sadece gitmek, ne güzel.
daha da giderdim, gidecektim. ayaklarım dayanamadı, hem tam da duraktan geçerken otobüse yakalandım. binmesem ayıp olurdu. bindim ve eve döndüm.

2012 nisan 26, ikindi.

Nisan 24, 2012

salak

kendime salak diyesim var.
akıllıyım da, bir duruma kızmış anlık bir güdüyle değil ama.
hakikaten salak diyesim var, genel bir durumu ifade eder gibi.
alttaki yoruma da yazdım, pekişsin iyice.

ruhu sakar, aklı sakat bir salak.

sonuna ünlem koymayacağım ki, duygusal bir güdüyle çıkmış izlenimi vermesin.
evet, rahatladım biraz.

ZM / Hayat Böyle Güzelken İntiharı Düşündün mü?

Bir şekilde varız.
Belki de sahip olduğumuz tek gerçeklik bu.
Varız.
Kendi varlığını "fark eden"e soru sormak düşüyor. bence en güzeli;

Neden?

İnsanın canını sıkıyor bilinmezlik. Hiçbir şeyin kesin olmayışı.

Düşünsene, öyle bir durum ki, var'ı da, yok'u da kanıtlayamıyorsun.
En mantıklı sonuç, septik olmaya varıyor burdan.
Ben şüpheleri olan bir müslümanım mesela. içime tam sinmeyen, üslubunu kaldıramadığım ayetler var. 4. mealimdeyim.
Bu içime sıkıntı veriyor. kargaşa, hazımsızlık yaşatıyor. arada kalmışlık tabiki de.

Ölene kadar hiçbir şeyden emin olamayacağız sevgili insan.

Kimse allah'ın varlığını ispatlayamayacak. yokluğunu da tabi.

Bir şey daha var. dinde, allah'ın varlığıyla ilgili vs. herşey aklımıza yatsa sence kim inanmamayı seçerdi?
Dinlerin "sınanma açıklaması" dünyaya gelişimize mantıklı bir cevap veriyor bu yüzden.

Zaten din dışında kim neden verebiliyor ki yaşamaya?
Açık yazıyorum bak, hakikaten saçma buluyorsan yaşamı, iki üç haz için yaşamaya ne hacet. git as kendini camus'un dediği gibi.


2012, nisan

(Başlık; Enis Behiç Koryürek / Düşündün mü?)

Nisan 22, 2012

Keşfsever'in Azmi'ye Soru Soruşu

bir insanı tanımaya neyin yetip yetmeyeceğini düşündü.
suyun tazyikli akışına benzer konuşmasıyla birden sordu.

-insanın sevdiği, sevdiklerinin bilinmesi onu tanımaya kafi midir?

-hayır, dedi Azmi.
insanın sevdiği yahut sevdiklerinin bilinmesi onu tanımaya yetmez.

bedeni huzursuzlaşmaya başladı.
düzeltip baştan sordu.

-o halde bir insanı tanımaya ne yeter?

-nefret, dedi Azmi.
bir insanın kalbini karartan şeyi bulmak o'nu tanımaya yeter.

***

Keşfsever'in içi sıkıldı.
negatifin, karanlığın gücü bu aralar sürekli kafasını kurcalıyordu.

2012, Nisan 22

Nisan 21, 2012

Keşfsever'in Hazinelerin Viranelerde Saklı Olduğunu İdrak Edişi

http://zekizabeth.deviantart.com/favourites/#/d2yw1jx
hep yeniyormuş gibi görünüyorlar ya,sayı olarak hep çok oluyorlar ya.

çağdaş, ilerici, yaşamdan zevk alan, kültür sahibi diye nitelendiriliyorlar ya,

bedeni hazzın en inceliklerine varıp, berikileri kaba, köylü, zevksiz diye hırpalıyorlar ya;

bilmiyorlar.
hiç bir .ok bilmiyorlar.
gözlerindeki, kibr perdesinden yalın hakikati göremiyorlar.

Onlara yaptıklarını süslü gösterdi** çünkü.
karanlığı derin, şeytanı cazibeli yaptı çünkü.

Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır***
elbette bunda içerleyenlerin sükun bulması için "hikmet" vardır.

Öteki dilde söyleyelim bir de;
hallelujah****


*hazinelerin viranelerde saklı oluşu; Mesnevi
**işte böyle, biz her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik; (En'am, 108)
***Zümer, 42
****hristiyan ya da yahudilerin yaratan'a şükür kelimesi

2012, Nisan 21

Nisan 20, 2012

Karadelik Sorular I

Bu, duygusal bir durum değil.
Tamamen anlamak ve gerçeklikle ilgili.
Neden. Karanlık. Bu kadar. Derin.
Işık gerçek. Işık hakikat. Tamam.
Ama.
Neden. Yeis. Kara. Bu kadar derin.
 

Nisan 18, 2012

Son

Madem her şey son'a varıyor, o halde yapılması gereken en mantıklı iş; son'dan başlamak.

Nisan 15, 2012

Sensitive

Natalie Portman











yüzü bakılmaya dayanamayacak kadar naifken;
bir silahın namlusuydu, gözündeki bebek.

*

korkuya ve korkutmaya meyyal,
her an tedirginliğe, kargaşaya düşecek hastalıkta,
ve hassaslıkta yüzüm.

yüzüme safi gümüşten maske takıp dolaşmak isterdim.

ZM / Ben Pür-i Kusrum Ama Yazdıklarım Öyle Değildir, I

ukde bırakmamalı içinde insan.
yoksa bir zaman sonra, kısık gözlerle izleriz ortalığı.
birbirine mıhlanmış dudaklar ve kendine sarılmış kollarla.
*
heves biriktirmek, içi hevayla doldurmak memnuniyetsizliğe, bir level üstü mutsuzluğa götürüyor insanı.
ona yapamadıklarının, henüz olmamış şeylerin pişmanlığını yüklüyor.
olası mutsuzluk tasarılarının hüznüyle geçiyor şimdiki zaman.
ve yüzde yüz doğru çıkıyor, gelecek zamana düşmesi tertiplenmiş, biçilmiş mutsuzluk.
*
evet,
ukde bırakmamalı içinde insan.

2012, nisan 15.

Nisan 13, 2012

Sinéad O Connor / Sacrifice



***
Doğduğumda listelerde en çok bu şarkı çalıyormuş;

On 5th Jul 1990 ...
The Number 1 single was:
Elton John - "Sacrifice"


*

Şarkının türkçe karşılığı "kurban"
5 temmuz 1990, aynı zamanda kurban bayramının 2. günüymüş.

*

It's a human sign
Bu insani bir işaret

When things go wrong
İşler yanlış gittiğinde


:)

***

Rind'in Bir Anlık Zühdü Düşünmesinin Nedeni

Kim sabahladığında en büyük kaygısı, dünya ve dünyalık ise, o kişinin Allah Teala katında hiçbir değeri yoktur.

Allah Teala şu dört hasleti o'nun kalbinden asla çıkarmaz;
Asla kurtuluşu olmayan bir endişe
Asla kurtuluşu olmayan bir meşguliyet
Asla kurtuluşu olmayan fakirlik hali
Asla sonu gelmeyen bir uzun emel ve ihtiras.

Hadis-i Şerif.
(Zahidi, 2012 Ocak 2.)

Nisan 07, 2012

Şerh Edilmiş Şarkılar I / Doğan Canku, Sonsuza Dek



***

Oldukça güzel bir yürüyüş şarkısı.

“Sokaklar geçiyorum sızım hüznüm gölgem benim”

Eli cebinde, ağzında ıslık, yaptığı tek şey keyfdar bir yürüyüş olan adamın şarkısı gibi başlıyor önce. Sonra, belki bir gezgin, belki sadece yürüyüş yapmayı seven sıradan birinin şarkısı olmaya başlıyor.

*

“Caddeler aşıyorum gözyaşlarım en sessizliğim
Asılsız çarelerle yürüyorum işte böyle
Zamanı geriye çeviririm diye”


Eli cebinde ıslıklı adam,
yalnız, zühdü seven bir gezgine, belki de sadece sevdiği kişiyi düşünen sıradan bir insana temas ediyor şimdi.

Asılsız çareler, zamanı geri çevirmek, gözyaşların en sessizlik olması..
daha güzel ifadelerin yazılmasını istiyorsunuz ama sonra nedense rahatsız etmiyor ifadeler sizi.

Yürüyorsunuz işte böyle.

*

Acılar yaşıyorum kavuşmak bedeliyle
Bekliyor biliyorum az ötemde sessizce
Adımlarım yaklaştı görüyorum orda işte
Kayboluverdi yine sokaklar arasında


Bekliyor, biliyorum az ötemde.
Yürüyüşün heyecana, serüvene dönüştüğü yer başlıyor şimdi.

Adımlarım yaklaştı, görüyorum orda işte.
Eli cebinde ıslıklı adam, rüya görüyor, orda işte diyeceği kadar gerçek bir rüya görüyor belki de.

Ama kayboluveriyor yine, burada emin oluyorsunuz onun bir gölgenin, belki de hiç olmayan bir hayalin peşinden sürüklendiğini. Belki o da biliyor hiç yakalayamayacağını. Belki sadece yollara bir sureti, bir hayali ya da içini nedensiz bir gama düşüren o herneyse’yi aramak için düştüğünü.

*

Elbet birgün yollar çaresizce tükenip son bulacak
Zaman işte yeniden başlamış olacak
İnanırım kalbim onunla sonsuza dek yaşayacak
Kaybolup gidecek maziyle birlikte


Şarkı da, yol da soluklanıyor şimdi. çözümü değil ama çözümü getirecek en önemli şey olan ümitle bitmeye hazırlanıyor şarkı.

Kalbinin onunla sonsuza dek yaşayacağı inancıyla bitiyor şarkı da, yol da.
Sürüklendiği şeyin ne olduğu biliyor eli cebinde ıslıklı adam. O diyor. O'nunla diyor.

*

Sahip olduğu tek şey, nedensiz bir gam olan ve sadece yürüyüş yapmayı seven gezgin ise ne’ye, kim’e, nasıl sürüklendiğini düşünmeden, yollara düşüyor sadece.

Az ötede, adını, cismini, niteliğini hiç bilmediği bir “şey”e rastlamak ümidiyle.
Ümit dedimse, lafın gelişi o.

***

2012, nisan 7

Nisan 02, 2012

ZM / Keşfsever

when i was 19.
Başımıza gelen olayların çoğu sıradandır, onları içimizde nakşedip, ruhi keşflere büründürmek ise bize verilen hediyeler  ve metafizik sınırlarımızın büyüklüğü sebebiyledir.

*

Edepsizliğim ve nankörlüğüm, şükürle değil de, sabırla sınanmama neden oldu hep. Cılız, tüyleri pörsümüş, çöp tenekesinin etrafında gezinen, gözleri hiç doymayacakmış gibi bakan, boz renkli kedi gibiyim. Ona “verilene” razı olmayıp sürekli homurdanan, avare gezinen boz, meymenetsiz bir kedi gibi.
Bir mahluk ki; ne kimseyi sever, ne kendini sever, ne de kimse o’nu sever. Aklıma ablamın geçenlerde attığı sözü getirdi, münasip oldu ekleyivereyim;
“Birisi tarafından delice sevilmek size güç, birini delice sevmek ise cesaret verir” (Lao Tzu) Güç de, cesaret de sevgiden geçiyorsa, insana bir yerlerden Vedud ismi tecelli etmeli.
Ama tutup da sevgiye, Aşk’a vardırmayacağım meseleyi.

*

Hayatımın en münzevi, keşfi açıdan ise en güzel yıllarıydı. Hiç o kadar yalnız olmamıştım. Şimdi dershane dönemi diye hafızamda kalan,  ruhsal boyutta ise keşf kapılarının en açık olduğu dönemim diye yad ettiğim günlerdi.

Yüzüm asık, sesim boğuk, gözlerim hep donuktu. Allah’ın bazı şeyleri alarak, belki ihsan, belki şefkat tokadı görünümünde kuluna bazı sırlar verdiğine inandığım dönemlerden birindeydim.

19 yaşındaydım. Beşeri açıdan donanımsız ve güçsüzdüm.  Küçük bir şehirde yaşıyordum, başarısız olmuştum, kalbim kırılmıştı ve yalnız kalmıştım. Dünya’da milyarlarcasının farklı sebeplerle her zaman başına gelecek olaylardan birkaçıydı benim başıma gelen de.  Farklı değildi, dokunaklı, etkileyici değildi. Kitaplara yazılmayan, filmlere çekilmeyen çorak kaderi olan insanlardan biriydim işte.

*

Ama güzel an’lar, tuhaf durumlar yaşadım.
Yürüdüğümün farkında bile olmadan, adımlarımın attığını gördüm.
Aynaya baktığımda gözbebeklerimi cansız, ölü gibi gördüm.
Gecenin ziftinde, sarı ışıkla kitaplar okudum.

Sesin çıkmadığı, gözlerin durmadan aktığı gözyaşların birine tutuldum.

Zifiri odada saatlerce oturdum.

Son ses müziğin kulağıma yetmediği melodilerle sallandım.

Yanımdan geçenin, gerçekliğini ölçmek için ardıma baktım.

Rüyamdaki bir an’ın, farklı zaman ve boyutta gerçekleştiğine inandım.

Yüzüme bakıp gülümseyen adamın, gerçekten olup olmadığını sorguladım.

Müziğin ve ses’in, en üst san’at olduğunu fark ettim.

Yolda gözüme takılan bir harfi, afişi, sayıyı, gaybın’ bakana’ tebessümü olarak varsaydım.

Acı çekmenin, ruh’u arındırdığını, nefsi sızlanmaların farkındalık kazandırdığını keşf ettim.

*

Sonra ne mi oldu dersiniz?

Öss puanımı sadece 2 puan artırdım. Agresifliğim ve uyumsuzluğum yüzünden antidepresan kullandım. Hiç kimseyle düzgün arkadaşlık kurmadım. 

Ama;

Vasat bir hayatı, bir rüyanın içindeymiş gibi yaşadım.(Orhan Pamuk / Masumiyet Müzesi Effect)

Ve 18. 19. yaşımı severek hatırladım.


2012, Nisan 2