Aralık 30, 2011

Mahluk

Niçin’i olan varlığa mahlûk denir.

.: hançer gibi keskin, çiçekler gibi ince :.


Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur bir bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
N. Atsız
"m" ye.

Sayıklama

"tir tir endişe akıyor damarlarımdan."

"hasta olmam yardım istediğime delil değil mi?"

"içimdeki eziyet yüzümden fışkırıyor, ayan ediyorum kendimi."

"-biliyorum sevmiyorsun bu cümleyi-
ama beni unutma Allah'ım,
beni bir köşede bırakma."

2011 / Aralık

Evren Bizim Zindanımızdır

evren bizim zindanımızdır.
ona hakim olduğumuzu söyleriz, aslında onun kayıtsızlığından faydalanırız.
biz; bir şeyin içindeki bir şey değiliz, bir şeyin içindeki bir hiçiz.
bizi çevreleyen şeylerle hiç bir ilişkimiz yok.
dünya da ay gibi yaşamaya elverişli değil.
yeryüzü gerçek evimizmiş gibi kendimizi kandırıyoruz.
çünkü gidecek yerimiz yok.
yeryüzü ancak delilere ya da kahramanlara uygun bir yer.
belki de çıkış yolu geriye dönmek, yeniden enerjiye dönüşmek.

*

insan olana gurur fazla gelmez.

*

gerçek şu ki; ruhunu lekeleyenler
mutsuz olacaktır.

***

Derviş / Ferzan Özpetek'in Filminden

Non, Je Ne Regrette Rien



La Vie En Rose
Marion Cotillard (Edith Piaf) / Non, Je Ne Regrette Rien

Aralık 23, 2011

Münacaat

İlaç milaç bok püsür
Şuramda bir şeyler var
Sahiden bir şeyler var
Haykırmadan anlatamam

Böylesine dagınık olmasın duyularım(n)
Yırtıyorken kendimi
Yankılanmak için sana

Turgut Uyar

Aralık 15, 2011

Bab-ı Aziz*

"Bu dunyada herkesin tamamlamasi gereken bir gorevi vardir. Bunu unutmadigin surece digerleri cok da muhim degildir. Ama bundan baska herseyi hatirliyorsan hicbirsey bilmiyorsun demektir."

Bab-i Aziz'den

Aralık 12, 2011

Zahid

Gencligimin en guzel yillarini gecirdigim kirsal hayatin yalnizligi, kendimi tamamen verdigim iyi kitaplarin incelenmesi, sevecenlik dolu duygulara olan dogal egilimimi daha da guclendirerek beni Fenelon tarzi bir sofuluga itti. Inziva icinde derin dusuncelere dalmak, dogayi incelemek, evren uzerine dusunmek, yalniz birini surekli olarak her seyin yaraticisina dogru atilmaya, gordugu her seyin amacini, hissettigi her seyin nedenini hafif bir merak duygusuyla arastirmaya zorlar. Yazgimin beni dunyanin bas dondurucu seline firlatip atmasinda beri, yuregimi bir an olsun yatistiracak bir sey bulamadim. Yitirilen tatli bos zamanlarim icin duydugum uzuntu beni her yerde izleyerek, bana mutluluk ve onur verebilecek her seye karsi bir ilgisizlik ve tiksintiye yol acti.

 J.J.R / Yalniz Gezerin Dusleri, Ucuncu Gezinti

Aralık 10, 2011

J.J.R / Yalniz Gezerin Dusleri'nden

Beni ikna edememis ama huzursuz etmislerdi. Ileri surdukleri savlar, beni ikna edemese de sarsmisti. Bu savlara karsi iyi bir yanit bulamiyordum ama boyle bir yanitin bulunmasi gerektigini sezinliyordum. Kendimi hatali olmaktan cok, yeteneksiz olmakla sucluyordum ve yuregim onlara aklimdan daha iyi yanit veriyordu.

Sonunda kendi kendime dedim ki; bu agzi iyi laf yapan baylarin, hararetle baskalarina kabul ettirmeye calistiklari, kendilerine mi ait bilemedigim safsataci felsefeleriyle sonsuza dek beni bocalatmalarina izin verecek miyim?

Aralık 06, 2011

Kafam Bal Yapamayan Arı Kovaniydi Çünkü

Delirmek icin kendini yirtiyordu. En sonunda delirecek kadar zeki degilim dedi. En zeki adamlarin deli oldugunu bilebilecek kadardi zekasi. O halde bana dusen akilli davranan bir vasat olmak dedi. Mutedil de olamadi. Bir akilli bir budala yoluna devam etti.

2011, Aralik

Kasım 28, 2011

Cazibeli Ağızların Kof Fikirlerine


52- (Ey Muhammed!) Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırmasın. Bunun üzerine Allah şeytanın karıştırdığı şüpheyi giderir. Sonra da Allah, âyetlerini tahkim eder (güçlendirir). Allah Alîm'dir (herşeyi bilir), Hakîmdir (Hikmet sahibidir)


53- Allah, şeytanın karıştırdığını, kalblerinde hastalık bulunan ve kalpleri kaskatı olan kimseleri sınamaya vesile kılar. Zalimler şüphesiz (haktan uzak) derin bir ayrılık içindedirler.


Hac (52-53)


Kasım 24, 2011

Ayn Rand / "Güç"

***
-Neden Roark'u öldürmek istiyorsun?
Onu öldürmek istemiyorum.
Onu kodeste, parmaklıklar arkasında,
yenilmiş görmek istiyorum.
Ne söylenirse yapacak.
Ne söylenirse yapacak.
İtaat edecek. Emir altında olacak.
 - Ellsworth, neyin peşindesin?
Gücün.
 -Gücün ne olduğunu sanıyorsun?
-Kuvvet? Silahlar? Para?
Ruhlarını ele geçirmeden
insanları kölelere çeviremezsin.
Kendi başlarına düşünme ve
hareket etme yetilerini öldürmelisin.
Birbirlerine bağlayıp,
boyun eğmeyi...
...birleşmeyi, anlaşmayı,
itaat etmeyi öğretmelisin.
Böylece boyunlarına
tasmalarını takabilirsiniz.
 -Ellsworth.
Yıllardır attığım nutukları dinliyordun
ama işittiğini anlayacak...
...kuvvetin yoktu.
Neden mükemmelliği eleştirip seninki gibi
vasatlığı övdüğümü sanıyordun?
Mükemmel insanlara hükmedilemez.
Neden özveriyi anlatıp duruyordum?
Eğer bir insanın kişisel değer
duygularını öldürürsen, itaat edecektir.
***

Ayn Rand / The Fountainhead 

Kasım 22, 2011

Cahit Zarifoğlu / Başım Eğik Dilim Kapalı Gözler Kançanağı Anlamında

asrımızın zarif düşünceli gençlerinden biri
kederli elini
temiz alnına koyarken fikretmek için 
...


...bildim sensin sen sen diri diri diri şahım
diri şahım diri diri
dirilt alemi alemi alemi alemi

...elim dizlerime vur kalk
...yumruklar dizlere vur vur
ama ben ama ben ama ben ama ben

korku gerek tenlere etim kalbur
deşer bakışın kıyar da kıyar
korku gerek reca gerek

yanlış anlaşılmış olabilir
sesini duyuyorum kendimin / kelimeler kendinden emin değil

yanlış anlaşılmış da olabilir
aklım başımda mi! değil

...ama söyle olmuşsa yüzüme karşı söyle neyi inkar ettim

dilediğim en güzel hayat
çöplerin içinde rüya aradım
düştümse eğer sana bakarken düştüm
 
...
mahşerinde uyanacaksın
ağzının
korkuyorum o nedenle
başım eğik
dilim kapalı



Kasım 14, 2011

Kabala'nın Gücü / Kabala'nın Oyuna Ait 12 Kuralı

1. Okuduklarınız tek bir kelimesine bile inanmayın. Öğrendiklerinizi bir deneme sürüşüne tabii tutun.

2. İki temel gerçeklik vardır: Karanlık olan yüzde 1 dünyamız ve yüzde 99’luk ışık alanı!

3. İnsanların yaşamda gerçekten arzuladığı her şey manevi Işık’tır!

4. Hayatın amacı tepkisel bir varlıktan proaktif bir varlığa yapılan ruhsal dönüşümdür.

5. Dönüşüm anımızda, yüzde 99 alanı ile bağlantı kurarız.

6. Asla –ve bu asla demektir- suçu diğer insanlara veya harici olaylara atmayın.

7. Tepkisel dürtülerimize direnmek kalıcı Işık’ı yaratır.

8. Tepkisel davranış yoğun Işık kıvılcımı yaratır, ama eninde sonunda uyanışında geriye karanlık bırakır.

9. Engeller bizim Işık’la bağlantı kurmamız için fırsatlardır.

10. Engel ne kadar büyükse, Işık potansiyeli de o kadar büyüktür.

11. Meydan okumalar karşı konulmaz olduğu zaman, kesinlik aşıla. Işık her zaman ordadır!

12. Başkalarında bulduğunuz tüm olumsuz özellikler, yalnızca sizin kendi olumsuz özelliklerinizin bir yansımasıdır.

Ve sonunda, nihai olarak;

Komşunu kendin gibi sev. Geri kalan her şey sadece yorumdur. Şimdi git ve öğren.

Yahuda Berg / Kabala'nın Gücü'nden

Kasım 11, 2011

2010, eylül 29 / "muhasebe"

...
ben yaşadığım, ömür sürdüğüm bu dünyayı sevmiyorum. yanımda gürültülü bi şekilde sakız çiğneyen kızı sevmiyorum. okulu sevmiyorum. bazen gördüğüm suretimi sevmiyorum. sorunlu sosyal ilişkiler yaşadığım insanları sevmiyorum.
ben çoğunlukla sevmiyorum.

çünkü içlerine dahil olamıyorum. hükmedemiyorum. bir işe yarayamıyorum. bu gün derste bi hoca hayatla savaşmayın dedi, çünkü onun doğal bir akışı vardır. belki tevafuktur. çünkü ben hep bunu yapıyorum. onun akışını artık sönmeye başlamış mücadele gücümle değiştirmeye çalışıyorum.
olmuyor.

varlığı hiçbiryerde değişmeyen birşey olmak istedim ben. oysa suyum, havayım ve ateşim.
hiçbir beşerden etkilenmemek üzerine kurdum gururumu. ne tuhaf, en çok burdan yara aldım.

kimseye yenilmesem, hiçbir beşeri kıyasa taraf olmasam.
sadece, var olsam.

birkaç gün önce B. nin dediği ve bir zamanlar benimde içimde cümle haline gelmiş söz geldi aklıma. evet, birşeylerin verilmesi lazım. bunu verecek tek varlığın nasip perdesiyle vermesi lazım. istek ve talep etmek yetmiyor.

ne yapmam gerekiyor? bunu gerçekten bilmiyorum. az sonra ders var, ona girmem lazım. ama biliyorsun ya şimdiden kusma emareleri başladı.
bulantım, kaygım ve bitkinliğimle,
şimdilik hoşçakal.
Kütüphane'den

.: beautyland :.





Tablolar; Pino Daeni

Kasım 10, 2011

Meşk'in Müziği


Sami Savni Özer / Allah Ya Allah


***
Buldu hep derdine dermânını canlar bu gece
Nura garkoldu bütün kevn-ü mekanlar bu gece

Âşıkın kalbi bu gün seyr-i cemâl alemidir
Buldu Leylasını Mecnun, coşar ağlar bu gece
***

Kasım 09, 2011

Bab-ı Aziz'den

***
Havadaki ve çöldeki bütün zerreler

İyi bilin, onlar sanki deliler

Her bir zerre mutlu ya da mahzûn

Hakkında hiçbir şey söylenmeyen güneşe tutulurlar
***

Kasım 08, 2011

Bedri Rahmi Eyüpoğlu / Sitem

Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim
Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim
Yar yar... Seni karasaplı bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
 Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım
Yar yar... Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var

Kasım 04, 2011

Gole Yakh; Ice Flower

the sadness has made a nest in your beautiful eyes (it's always there)
the night has made a home in your black hair
your two black eyes are like my nights
the blackness of your two eyes is like my sadness
when the spite comes down of my eyelashes, it becomes a rain
the sadnesses like a flood has ruined my improvments
when u stay with me
the wind takes my lonlyness
my two eyes has rained in the night
the spring few out of my hands
the ice flower is grown in my heart
i'm too alone in my room
O' the one who has blossomed in this age
how can i sing? my youth has gone
and my voice has gone (i have no more the youth and the voice to sing)
the ice flower is grown in my heart

Ekim 24, 2011

Olivier Bernet / Gole Yakh; Ice Flower

3 - III - Üç

"Bu inancı benimseyenlerin sayısı 'üç' kişiye ulaşınca, o inancın bizzat kendisi onlara şöyle der, 'siz şimdi bir cemaatsiniz, bağımsız bir İslam Cemaati. Bu inancı benimseyen ve bu inancın temel değerlerini üstün saymayan cahiliye toplumundan ayrılmış bir cemaat."

Seyyid Kutup / Tevhit Daveti'nden

Ekim 16, 2011

Kaybetmekten Korkmamak İçin

Ruhun sığmıyor ki tam içine
Tutup hapsedeyim, seni, içime
Ruhunu ruhumun dostu görünce
Mezarın korkusu düşüyor içime

2011, Ekim 16

Ekim 09, 2011

ZM / Ağır Ağır Çıkacaksın Bu Merdivenlerden

Bıktım merdivenlerden. Ömrüm üst basamakların hevesiyle geçiyor. Kimin merdiveni yok ki. Hepimizin merdiveni, tükenmek bilmez basamakları var ya.
 
Ne önemi var basamakların, geride bırakmanın.  En tepeye çıkmadıktan sonra ne önemi var. Ne önemi var, bir iki basamak arkada bırakmanın.

Aptal bir merdiven tırmanışı hayat. Kazanmak da kaybetmek de basamaklarla ilgili. Bu yüzden kimse basamakları sevmez. Herkes çıkarken yaşadığı kazanmışlığı sever.

En tepeye çıkmadıktan sonra adım atmayı neyleyeyim. Hiç bitmeyecek ki basamaklar, hiç bitmeyecek ki. Merdivenin başı görünmüyor ki.

Daha güzeli görünce sönen heyecanı neyleyeyim
Birinci olamadıktan sonra kazanmayı neyleyeyim
Herkes farklı olmak isterken, eşsiz olmayı neyleyeyim

Bulduklarım boşluğa düşürüyor içimi.
Gördüklerim donuklaştırıyor bakışlarımı.
O zaman basamağın başında, hiçbir şey dilemeden durmayayım da neyleyeyim.

2011, ağustos

Münir Nûreddin Selçuk / Dertliyim Rûhuma Hicrânımı Sardım da Yine

Ekim 06, 2011

Kuple

"bir ömür harap oldu, onu bilmiyor leyla.."

Sadettin Kaynak / Üzgünüm Leyla'dan

Ekim 01, 2011

Ruh Gezintisi

Tacı yıldız ece'den, izin alsam gece'den
Yürüsem gitsem sesinden, bir sayhanın peşinden

Sayha bana bağırsa, sayha beni çağırsa
Ümidiyle dolar gözüm, o gün yağmur yağarsa!

Yüzüne baksam aşıktan, yüzü pür-i ışıktan
Baksa bile mahsustan, içim çıkar mahpustan

Nazarı beni bayıltsa, azarı beni ayıltsa
İçim çıkar hevadan, ışk'tan gelen devadan

Patlar ödüm karadan, içim kanar yara'dan
Ne çıkar, nihayet ışık çıkar kara'dan

2011, Ekim 1

Eylül 28, 2011

Ali Şeriati / "biz yoklukta uçan hayali kuşlarız"

***
bazen tuhaf bir hastalığa yakalandığımı hissediyorum. psikologum bana "derdi yüceltme" hastalığına yakalandığımı söylüyordu. mazoşizmin bir türü.
...

bu aciz, dertli ve seyirci insana sadece bir şey ilgi duymaktadır.
isyan, başkaldırı!

isyan! evet, senin reçetede yazıp, rahat etmek, sinirlenmemek, insanlarla ve zamanla uyuşmak, diğer insanlar gibi mutlu olmak, dertsiz ve belasız yaşamak için uzağa atmamı söylediğin şey.

mektubunu okuyunca aniden kalbimden şöyle geçti,
Allah'ım bu dünyada ben ne kadar yalnızım!

ben gözlerimle görüyorum ki varlığımın tek delili isyandır. Descartes'in düşündüğünün tam tersine, düşünmenin varlığın delili olmadığını anlıyorum.
hissetmek de varlığın delili değildir, var ama çok zayıf, boş ve değersiz bir derecede.
Camus doğru söylüyor, "isyan diyorum o halde varım."
ben dalgayım. Filozof İkbal'in "eğer gidiyorsam varım, gitmiyorsam yoğum." 

bir gece uykudan uyandım, adeta gaybi bir mesaj bu sözü kalbime vahyetti.
"biz yoklukta uçan hayali kuşlarız."

manasını uzun bir süre sonra anladım, ruhunu şimdi hissediyorum.
o halde biz neyiz?
hiçbir şey.
yoklukta bir hayal.
***

Yalnızlık Sözleri, 47. Bölüm'den

Ali Şeriati / "seni çok iyi tanıyorum"

***
Tanrım! ben seni çok iyi tanıyorum,
Sokrat'tan daha iyi,
Aristo'dan daha iyi,
Pascal'dan daha akıllıca,
Şems'den daha bilgece,
İbn-i Sina'dan daha aşıkane,
Mesih'ten daha hekimce...
***

Yalnızlık Sözleri I
(syf: 341)

Eylül 25, 2011

Yalnızlık Sözleri, syf: 134

"çalışma odam küçük ama dolu bir dünyaydı. küçük ama benim odamdı.
sadece benim oturduğum, benim sultan olduğum ve benim hükmettiğim, benden başka hiçkimsenin giremediği bir dünya.

benim için yaratılmayan bu büyük dünyada,
kendim için yarattığım küçük bir dünya."

Ali Şeriati / "yeryüzündeki hiç kimse masamın üzerindeki bu muma nasıl baktığımı bilemez."

Mumu çok seviyorum.
Mumu diğer tüm ışıklardan daha çok seviyorum.

Alevini daha çok seviyorum, ince boynunu diğer tüm güzel boylardan daha çok seviyorum. Mum ışığını elimle istediğim şekle sokabiliyorum. Mumun ateşten dilini,  diğer etten, çirkin, soğuk ve kötü kokan ağızlardaki dilden daha çok seviyorum.

Mukaddes ve ruhani ışığı bana sürekli velilerin, nebilerin ve meleklerin yüzünü hatırlatıyor. Yıllardır en latif ve güzel yüzleri dert, hal, anlama, duygu, irfan, şiir ve aşkı kelebekler gibi etrafına toplayıp uçurmakta olan mumun nazlı ve gizemli ışığını seviyorum.

Mumun yanışını, erimesini ve gözyaşlarını seviyorum.

Bana göre mum Allah’ın sırrıdır, dua sırrıdır, takva sembolüdür, gönüllerin güzel aşklarının ve Allah aşklarının güzel aşklarının hatırasıdır. Bana göre mum, şairlerin en güzel, en latif nağmeleri ve çırpınışlarıdır. Ben onun ışığında şairlerin en değerli ve iyi şairlerinin yüzünü görüyorum. Adeta hepsi mumun etrafında toplanmış, konuşuyorlar. Bana göre mum hayalci zamanın unutulmuş gecelerini hatırlatmaktadır.  

Mum bir anlamda ben demektir.

Oturdum ve mum ışığının güzel cilvesine gözlerimi diktim.
Yeryüzündeki hiç kimse masamın üzerindeki bu muma nasıl baktığımı bilemez.

Bu mum benden başkası mıdır? İşi nedir? Yanmak, alevlenmek, ağlamak, erimek, konuşmamak, durmak, yok olmak…
…geceleri uyumamak,  gündüzlerden korkmak, her an eksilmek, gözyaşı tırnağıyla varlığını tırmalamak, damla damla erimek…

Ah! Benimle mum arasında ne büyük bir benzerlik var.
Mum ben değil miyim?
Kendini soyutlamak işte budur.

Yalnızlık Sözleri I
(Syf: 135-137)

Eylül 22, 2011

Ali Şeriati / "aşk yeni bir şey değildi."

aşk yeni bir şey değildi.
herkes hayatında aşkı tatmıştır.

elbette yüksek ve alçak düzeylerde,
çirkin veya güzel tecellilerde,
yüce veya aşağı,
küçük veya büyük, hatta çeşitli cinslerden.

ama hiçbir aşk kendinde boğulan,
dertleriyle boğuşan beni
bu kadar cezp etmedi.

hissettiğim, ihtiyaç duyduğum ve susadığım
aşk değildir.
asla aşksız kalmadım,
ama asla aşık olmadım.

kendimi sürekli aşktan üstün gördüm.
kendimi böyle duygulardan uzak gördüm.

Yalnızlık Sözleri'nden

Ali Şeriati / Ahiret Algısına Göre Üç Tür İnsan

bir grup insan cenneti istiyor,
bunlar tamahkar ve menfaatçi kimselerdir.

diğer bir grup cehennem korkusu taşıyor,
bunlar aciz ve korkaktırlar.

bir grup insan ise cennet arzusu ve cehennem korkusu taşımaksızın,
aşk beslemek ister.
bunlar hür olanlardır.
aşk hürleri.

Yalnızlık Sözleri'nden

Eylül 21, 2011

Sinead O'Connor / Nothing Compares to You

LA Anarchism

Onlar
La ilahe illalah'ın ne anlama geldiğini
çok iyi biliyorlardı.
bunun manasının Allah'ın hukukunu gasp edenlere isyan etmek olduğunu
yeryüzü kaynaklı tüm beşeri sistemlere karşı çıkmak olduğunu
çok iyi biliyorlardı.

Seyyid Kutup / Tevhid Daveti

İsmet Özel / Şivekar'ın Yolculuğudur

eskiler aramaz, iz sürerdi.
bilirlerdi Evet'le Hayır arasına Belki
sokulduğunda
felaket gelir.
noksanı fark ederlerdi, çünkü bütünden
nelerin koptuğu besbelli.
dağılmak eskilerin dilinde
ufalanmak anlamına gelirdi.
iz sürerlerdi irileşmek, ulaşmak, toparlanmak için
biz yeniler bir an önce dağılsak bari deriz
korkarız kaybolmaktan çokluk içinde.

Bir Yusuf Masalı, Üçüncü Bab

İsmet Özel / Şivekar'ın Çıktığıdır

...
gezmeye çıkmıştı ikindileyin
evlerinin az ilerisindeki koruda
gençkızlar bunu yapar
her gençkız ruhta birikmiş sözlerin
sürgüsü açılsın diye
hep gezintiye çıkar.
kıştı mevsim. toprakta kar.
çok tutumlu bir söyleşi gibi berraktı çamların yeşili.

Bir Yusuf Masalı, Birinci Bab

Eylül 19, 2011

.: haller'i :.


*tedirgin oluşu*


*sevdiği'ne bakışı*


*dağlara vuruşu*


*yürüyüşü*


*dem'lenişi, ketumileniş'i* 


 *hayri irdal'lığı*



*hayata, düzenine boyun eğişi*


*hayret'i*


*azm'edince*


*tepkisi*


*karşı karşıya kalışı*


*ne yapacağını bilemeyişi*


*hırslanışı*

Eylül 17, 2011

Şimdilik Adsız



Pan's Labyrinth

Kral Cellat Olur Yüz Bulamadığında

Bağlamak istedim kördüğümle kalbime
Bir iple asılayım, boynunda hem de
Bir ölümlük madalya, şerefle göğsünde
Ağır gelirsem, alırım canının yükünü

2011, Temmuz 21

Eylül 16, 2011

Görünmeyeni Görmeyi İstemekte Diretenlere (Kehf, 54-58)

54.
İşte bunun gibi, Biz bu Kur'an'da insanlar[ın yararlanması] için çeşitli açılardan türlü türlü dersler ortaya koyduk. Bununla birlikte, insan her şeyden çok tartışmaya düşkündür.

55.
Nitekim, kendilerine doğru yol rehberi gelmişken insanları imana erişmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan yegane tutum, [onların] önceki [günahkar] toplumlara uygulanan sürecin kendilerine de uygulanmasını ya da [nihaî] azabın öte dünyada başlarına gelmesini beklemeleri değil de, nedir?

56.
Fakat Biz, mesaj-taşıyıcılarını yalnızca müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz; hakkı inkara şartlanmış olanlarsa [onlara karşı] asılsız iddialarla, güya hakkı çürütmek, hükümsüz kılmak için tartışır, mesajlarımızı ve uyarılarımızı alay konusu yaparlar.

57.
Rabbinin mesajları kendisine ulaştırıldığı halde, kendi eliyle işlediği bütün [kötü] işleri de unutup, onlara yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir? Bakın, Biz böylelerinin kalplerine, hakkı kavramalarına engel olan bir örtü ve kulaklarına da bir ağırlık yerleştirmişizdir; dolayısıyla, onları doğru yola çağırsan da asla doğru yola girecek değillerdir.

58.
[Bununla birlikte,] yine de senin Rabbin sınırsız rahmet sahibi, gerçek bağışlayıcıdır. Yoksa, işledikleri [kötülükler] için onları hemen paylayacak olsaydı, kuşkusuz, hak ettikleri azabı çarçabuk başlarına salardı. Ama işte, onlar için, aşıp ötesine geçemeyecekleri bir süre belirlenmiştir.

Muhammed Esed Meali

***

54.
Andolsun ki, gerçekten Biz bu Kuran'da insanlara ibret olacak her türlü misali tekrar tekrar açıklamışızdır. İnsan ise herşeyden çok mücadelecidir.

55.
Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber geldiğinde insanları iman etmekten ve günahlarının bağışlanmasını istemekten alıkoyan şey, sadece kendilerine, öncekilere gelen dünya azabının gelmesi veya ahiret azabının gözleri önüne serilmesini beklemek olmuştur.

56.
Halbuki, Biz gönderdiğimiz peygamberleri ancak müjdeleyici ve uyarıcı olmak üzere göndeririz. Küfredenler ise, hakkı batılla kaydırmak için mücadele ediyorlar; ayetlerimizi ve kendilerine yapılan tehdidi alaya aldılar.

57.
O kimseden daha zalim kim olabilir ki, kendisine Rabbinin ayetleri anlatılmıştır da o, onlardan yüz çevirmiş ve ellerinin önceden yaptığı şeyleri unutmuştur. Çünkü Biz onların kalpleri üzerine onu iyi anlamalarına engel birtakım kabuklar ve kulaklarına bir ağırlık koymuşuzdur; sen onları doğru yola çağırsan da onlar asla yola gelmezler.

58.
Hem o bağışlaması çok, merhamet sahibi Rabbin onları kazandıkları günahlar yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, elbette hemen azap ederdi. Fakat onlar için va'dolunmuş bir zaman vardır ki, o gelince hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar.

E. Hamdi Yazır Meali

Adaleti Sorup Soruşturanlara (İbrahim, 42)

"Sakın! Allah'ı zalimlerin edip-eylediği şeylerden habersiz sanma; O sadece, onlara, gözlerin dehşetle bakakalacağı Gün'e kadar zaman tanımaktadır."

Muhammed Esed Meali

*

"Bunları an ve sakın Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O, onları sadece öyle bir güne erteliyor ki, o gün gözler belerir."

E. Hamdi Yazır Meali

İnanmaya Delil İsteyenlere (En'am, 158)

"Yoksa onlar, meleklerin kendilerine görünmesini mi bekliyorlar yahut [bizzat] Rabbinin veya O'ndan bazı [kesin] işaretlerin?

[Ama] Rabbinin [kesin] işaretlerinin ortaya çıkacağı Gün iman etmenin, daha önce inanmamış yahut inandığı halde bir hayır yapmamış olan kimseye hiçbir yararı olmaz. De ki: "Bekleyin [öyleyse Ahiret Gününü, ey inançsızlar:] bakın, biz [mümin]ler de bekliyoruz!"

Muhammed Esed Meali

*

"Onlar, ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini ya da Rablerinin bir takım alametlerinin gelmesini gözetliyorlar.

Rabbinin bazı alametleri geldiği gün, önceden iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış bir kimseye o günkü imanı hiçbir yarar sağlamaz.

De ki: "Gözetin! Çünkü biz de şüphesiz gözetiyoruz."

E. Hamdi Yazır Meali

Sis'li Şarkı



Eiríkur Hauksson / Valentine Lost

***
2007, Eurovision İzlanda'nın Şarkısı.
rahatısız edici bi olmamışlık var klipte, şarkıda, adamda.
ama gene de tuhaf bi şarkı bu.

***
Some rivers still run dry
And jungles burn to embers.
Gold autumn days, must fade to grey.
There is a reason why
A haunted man remembers
One frozen night - his darkest day

Eylül 14, 2011

Albert Camus / Özgürlük Tanığı'ndan

***
Karşılıklı konuşma olmayan yerde yaşam da yoktur. Ve dünyanın en büyük bölümünde, bugün, karşılıklı konuşmanın yerini tek yanlı çatma almış, diyalogun yerini polemik tutmuştur. XX. Yüzyıl tek yanlı çatma ve kötüleme çağıdır. Uluslar ve tek tek insanlar arasında, eskiden pir aşkına görülen işlerde bile, bugün, çatma konuşmanın yerini almıştır. Gece gündüz, binlerce sesin, tek yanlı bağrışmaları, ulusların üstüne aldatıcı sözler, taşlamalar, savunmalar, coşkunluklar yağdırmaktadır.

Peki ama, polemik nasıl bir makinedir, nasıl işler? Karşısındakine düşmanmış gibi bakacaksın, onu basitleştirecek, hiçe sayacaksın, yani görmek bile istemeyeceksin. Kötülediğin kimsenin artık gözünün rengini bile bilmez olacaksın. Hiç güldüğü olur mu, gülerse acaba nasıl güler diye düşünmeyeceksin. Polemik yüzünden, çoğumuzun gözünü perdeler bürümüş, artık insanlar arasında değil, bir gölgeler dünyasında yaşıyoruz. İnandırma olmayan yerde yaşam da yoktur.

Bugünün tarihi ise yıldırmadan başka bir şey bilmiyor. İnsanlar, ortak bir şeyleri olduğu ve bir şeyde her zaman buluşabilecekleri düşüncesiyle yaşar ve ancak bununla yaşamasını bilirler. Ama, biz yeni bir şey bulduk : İnandırılmayan kimseler de varmış meğer. Toplama kamplarının bir kurbanının, kendini çamura atanlara bunu yapmamaları gerektiğini anlatmasına olanak yoktu, hâlâ da yok. Çünkü, bunu yapanlar, artık insanların değil, bir düşüncenin adamıdırlar. Bu düşünce de, yumuşamak nedir bilmeyen bir istemin buyruğundadır.

İnsanlara boyun eğdirmek isteyenin kulağı sağırdır. Onun önünde ya dövüşeceksin, ya öleceksin. İşte bu yüzden, bugünün insanları korku içinde yaşıyorlar. Mısırlıların «ölüm Kitabı» nda doğru bir Mısırlının öbür dünyada temize çıkabilmesi için şunu söyleyebilmesi gerekirmiş : Kimseyi korkutmadım. Günümüzün büyükleri arasında, kıyamet günü, bu sözü söyleyecek adamı güç bulursunuz.
***

İsmet Özel / Çözülmüş Bir Sırrın Üzüntüsü

...hiç bir meşru yanı kalmamıştı hayatımın.

Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor
böylesine hazırlıklı değilim daha.
Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum:
Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda.

İsmet Özel / Suyun Sızladığıdır

Sızıyı gideren su.
Suyun sızladığını kimseler bilmez.

Eylül 12, 2011

ZM / Benim Ben'im II

benim ben'im. nasıl bir şey benim ben'im. başkalarına tepki, nispet mi benim ben'im. muhatabım olmadan olmaz mı benim ben'im. niye beğenmiyor ki bazen kendimi ben'im.

ben olsam, ben; ben olsam. hiçbir; yer, kişi, zaman değiştirmese beni. ben olsam, her; yer, kişi, zamanda ben olsam. olmadığım yerde, kimse olmasa.

her yer elif dolu. her yer, azametini gösteren eliflerle dolu.

ama sen'sin. hep sen'sin. tüm eliflerin sahibi sen'sin.

2010, kasım 11

2010, aralık 10 / "belki bana çok uzaktasın, belki de çok yakınsın"

ters gidince yazıyorum. artık farkındayım. ufak da olsa nefs zedesi yüzünden doluyor bu kağıtlar.
...
maddi-manevi tatmin bulduğum pek bir şey yok. bu yarım yamalakken yaşadığım olumsuzluklarla ritm buluyor moralim. sadece gündem değişiyor. ben yine aynı yerdeyim. öss yerini okulu uzatmaya bıraktı, nefse meşgale beşerler, isimleri değişecek türüyor. ama ben hep aynı yerdeyim.

ne düşünüyorsun Allah'ım benim hakkımda? milyarlarcasından biriyim. yaptığım her şeyi, görüyor, biliyor, gidişatımı tayin ediyorsun. zerre kuşkum yok buna.

ama neden sana tam olarak ulaşamıyorum?
niye benle ilgilenmiyormuşsun gibi geliyor?

seninle yakınlık kuramıyorum. bir türlü kuramıyorum. sadece halimi gördüğünü biliyorum. başıboş kalmış gibiyim.

yoksa bir adımcık bile yaklaşamadım mı? demek bu nedeni. yoksa gelirdin. on adımla gelirdin. ama ben o bir adımı atamıyorum. bişeyler hep saçmasapan gidiyor. sakarlaşıp, tökezliyorum.

...

her şey yapılmış, herşey söylenmiş, yapılacak tek bir şeyin kalmadığı bir yerde,
tıkılmış gibiyim.

içime huzur ver.

masamın üzerinden.

Eylül 09, 2011

The Rite / Şüphe Üzerine

Bana inanmadığını biliyorum ama söylesene, bir hırsız evini soymaya geldiği zaman ışıkları açar mı?
Hayır! Onun orda olmadığını sanmanı ister. Şeytan da böyle. Onun var olmadığına inanmanı istiyor.

-şeytanın varlığını kanıtlayan şeyin onun yokluğu olması biraz kafa karıştırıcı tabi.

Evet. Biz şüphecilerin ve ateistlerin en ilginç yanı nedir biliyor musun? Hep bir kanıt, kesinlik aramamız. Ama asıl sorun o kanıtı bulursak ne yapacağımız.

-Biz mi?

İnancımı tamamen yitirdiğim zamanlar da oluyor, ben de günlerce, aylarca neye inandığımı bilmiyorum. Tanrıya mı şeytana mı, Noel babaya mı, tinker bell e mi?

Ama ben sadece insanım. Zayıf bir insan, basit biri. Güçsüz biri. Ama yine de içimde bir yerleri sürekli kazıyan bir şey var. Sanki tanrı’nın tırnağıymış gibi. O yüzden sonunda çektiğim acıya dayanamıyorum ve kendimi karanlıktan çıkarıyorum. Işığa dönüyorum. Böyle birşey işte. Karanlıktan aydınlığa.

Eylül 06, 2011

ZM / Muhteris Ruh'a Yazıklanma

Her mütekebbir habistir. Vice versa değil ama. Habis mütekebbir olmayabilir. Sıfatlara taliptir her mütekebbir. Sonsuz hırs sahibidir içini coşturan sıfatlara. Muhakkak sıfat sahibi olduğunu iddia eder mütekebbir. Olmasa yeltenmezdi zaten. Kalkışmazdı aynaya bakmaya.

Şahsi değildir, mütekebbirin kıskançlığı. Şahsa yönelik değildir. “Kıyafete” taliptir, bedene değil. Beden sahibinde değildir gözünün değdiği. Bir bedene yönelik olsaydı kısık bakışları habis olurdu. Haset eden olurdu. Ama mütekebbir, kıyafetleri sever, bir onda olsun ister. Paylaşmayı sevmez. Habis o’nda olmasın der, aman o’nda olmasın. Oysa mütekebbir bende olsun der, sade bende olsun der.

Kifayetsiz muhteris habis olmaya mahkûmdur. Hırsı sıfat ister. Kifayetsizliğine habislik düşer ancak. Mehlika sultana âşık yedi genç’ten biri olur ancak. Talip olur en fazla, ben de mehlika sultanı sevdim der ancak. Kavuşmaya düş bile kuramaz. Heves düşer payına, zühd ona göre değildir ki, teskin ola. Susadıkça yanar, yandıkça susar. Ama susmayı bilmez. Dilini şikâyetten kurtaramaz. Şikâyet, belasını artırır. Yanmaya başlar yine, susadıkça susmaz hiç.

Sonra bir köşeye bırakılır. Mehlika sultan görünmez. Gecesi hep karanlık olur. Muhterisliği rahmeti keser. Gözleri yağmaz olur. Kurur ruhu. Yeisten çatlar toprağı. Rahmete daha muhtaç olur.

Yıllardır akmayan donuk gözleri gece mah arayadursun, çatlamış toprağı rahmetsiz yaşayamaz olsun, her geçen gün kuruyadursun..

İçten içe yine yer kendini,
İstemez, değmez diyememenin kamburu da sırtındayken hem.

***

Hevayla başlar önce. Heva büyür, hırs olur. Hırsın düşü kibr giymektir. Ama içi hırsa düşene habislik gelir. Elinde sonunda habislik gelir.

Tul-i emel’den ibaret olur yaşam.
Ruh ziyan’la geçer gider.

Eylül 04, 2011

Güzelleme

Uzay Heparı
İncecik kalemlerle
çizilmiş yüzün
Yüzünde güzellik var
hem hüzün

2011, Eylül 4

*

Bak, an donmuş yüzünde
Bakan, dona-kalmış yüzünde

2011, Eylül 6



Ağustos 30, 2011

2007, ekim / "içim sisliydi, Canca sisliydi"

yağmur yağıyor. ekimin başları, yani normal. sis de var. her yeri kaplamış, hava yok, nefes yok. yeşil daha fazla hala ama gördüklerim sarı olanlar, çürümüşler, toprağa karışmışlar.

içimi ısıtan hiçbir şey yok. ama üşümüyorum da. tuhaf olduğumu söylüyorlar. yağmur yağıyor içimde ama normal değil. ağlayamıyorum artık, belki de hiç, ama yağmur yağıyor.

üzerinde düşünülmemiş yanlışlarım var. o an yapılan, sonra pişman olunan, geriye dönülemeyen. sis artıyor, önümü göremiyorum. güneş tam karşımda ama öyle gizli ki. şimdi açtı ama inanmıyorum ona. az sonra gidecek biliyorum. çünkü akşam gelecek. gelecekti de zaten.

herşeyi değiştirmek istemek, kendimi, yazdıklarımı ve dünya'yı. içimi yönetemiyorum ama ben kraliçeyim. yönetilecek ne onu da bilmiyorum. aklım mı, duygularım mı? keşke doğruyu bilseydim, artık aramak istemiyorum.

kafam öyle dolu ki. rahatlamak, kaçmak, kurtulmak için uyuyorum bazen. tatmin ne, anladım bulduklarımda değil. şimdi onu görüyorum. öyle ihtişamlı ki. tek başına ama her şey. Canca.

aslında sevdiklerim; benim. o sivri tepe de öyle. o benim. diğerlerine benzemiyor. üzerinde yeşillik yok. ama ben onun en olduğunu biliyorum. hatta inanıyorum.

kimim ben? orda yaşamak isteyen bir kraliçeyim. yöneteceklerim var suretliler orda olmasa da. ruhum hastalandı ama iyileştireceğim. aklım karışık ama çözeceğim. güneş dağıldı, sisler de yok, yağmur önceden dinmişti zaten. ama umut değil beni iyileştirecek olan.
benim.

yaşamak ve ölmek. ikisi de bende. ölmeyi sevsem de, yaşamayı seçmek. kendimden başlayarak, yaşatmak.

içimden gelerek,
içimden vererek,
hasta ruhumdan isteyerek.

sisler gitti, rahatladım ama biliyorum bir anlık.
yine sis gelecek, yine yağmur yağacak, yine ruhum hasta olacak.
ne fark eder? ben kraliçeyim.

Ağustos 29, 2011

Aydın vs. Entelektüel

Bu devirde entelektüel "görünme" kaygısı peyda oldu.
Gerçekten okumayı, yazmayı, çizmeyi, boyamayı seven insan her türlü kaygıdan uzaktır.
Yani sıradan da görünebilir, ilk başta kendini ele de verebilir ama böyle "göz"e indirgenen bir kaygıya afedersiniz ama bi tarafımla gülüyorum.

*

Aydınlanma beşerden insana geçiş sürecidir. Entelektüellik ise postmodern insanın trajedisidir.
modadır, akımdır, çağ yangınıdır. Aydınlanan insanı, zihniyle, idrakiyle, bakışlarıyla belki 'ayırt edersiniz' bu balzac maymununu ise en fazla gözlerinizle fark edersiniz.

Sözün özü, Allah entelektüel "görünme" hevesine, bu çağ yangını popüş vebaya bizi düşürmesin.
Köylü görünmeye razıyım, balzac maymunu olacağıma.

Balzac Maymunu

"Sonradan görme insanlar maymun gibidir. Maymun becerikliliği vardır onlarda. Yukarıda görür insan onları, tırmanırken çevikliklerine hayran kalınır; Ama doruğa ulaştıklarında artık yalnızca ayıp yerleri gözükür."

Honore de Balzac

Balzac'ın müthiş tespiti ilhamıyla tarafımdan bulunan söz öbeği. Sonradan görme yerine rahatlıkla kullanılabilir, daha şık durur.

Ağustos 28, 2011

.: zarif :.



beyhude değildir sana gül kız
ceylan vü maral derse ketumi
elbet yaraşır ol göze sürme
kim eyledi tutsak bizi zeyni

Ketumi

*

ketumi zeyni sever çün
maralda zeyni görür çün
azmi neyler, derse ketumi
ketumide lafı sever çün

Azmi

Ağustos 27, 2011

Lost and Forgotten

Küstüm, beni bıraktığın köşedeyim
Durmuş, donmuş sana bakıyorum
Baksana, bir nazar olsun atsana bana
Nolur, artık, biraz da, baksana bana

2011, Ağustos

2009, kasım 12 / "küstüm, beni bıraktığın köşedeyim"

değişkenlik ve emin olmamak çoğu şeyden. bunlar tutarsızlıklarımın, tuhaflıklarımın nedeni. öyle garip ki içim de güçlüyüm ama dışımda net değil çoğu şey. ben hiçbir şey olmak istemeyen, hiçbir şeyle tam olarak huzura kavuşamayacak olan gururlu bir varlığım. ruh hallerime göre davranıyorum. ve onlar, öyle değişkenler ki.

bu nasıl bir şey Allah'ım. önemsediğim bir varlık yok, egosuna saygı duyduğum, kaale aldığım, aslında küçümsemeyeceğim yeryüzünde hiçbir varlık yok. her varlıkta tiksineceğim bayağılıklar, kendimi bile .ok gibi hissettirecek eksiklikler bulduğum halde tepkisiz, sakin ve sessizim.

birazcık enerjim olsa, bir de yaptığım herhangi birşeyi devam ettirebilecek tutarlılık bu .ok dünyada rahat yaşayabilirim. ama böyle olduğu halde yine de insanları önemsemiyorum diyemiyorum. hala moralimi bozacak, kendimi kötü hissettirebilecek güçleri var üzerimde. işte bunun nedeni de gurur. kendimi salmamı engelleyen tek şey gururum.

sırf bu boşvermişlik yüzünden, peş para etmez, eksik ve bayağı beşerlere bile küçük zaferler yaşatıyorum bazen. ama öyle saçmalığım ki, pis bi zevk duyuyorum bu şeyden. evet! beni yendin, yenebildin. sıyırmışlar gibi yazıyorum farkındayım, ama gerçek bu, ben normal biri değilim, hiç olmadım da. Bay Collins gibiyimdir belki de. Dosto'nun budalalarından biriyimdir belki de. böyle saçma şeylere takılıp, bi .ok bile beceremeden gebermek için gelmişimdir bu dünyaya. öyle bi köşede kalmış, unutulmuş, sapıtık düşüncelerle kafayı bozmak üzere olan, arada kalmış bir kızcağızımdır belki de.

bunları yazmaktan da sıkıldım. öyle tuhaf bi acı ki bu. zevk duyuyorum sanki bundan da. bak! seneler geçiyor ama değişen hiçbir şey yok, öyle çırpın dur. evet, artık herşeyden sıkıldım. bunları yazmaktan da, insanlarla konuşmaktan, bir arada yaşamaktan, okula gitmekten, elbiselerimi giymekten, yemek yemekten.. de.

belki de bitecek. benliğimden, gururumdan kurtulsam bu çırpınış bir şekilde bitecek. iyi veya kötü. ama bitecek.

eğer bir gün, günlerden bir gün, ben sadece maddi yönden iyi değişimler gerçekleştirdiğimden dolayı, rahat, mutlu, huzurlu bir hayat yaşarsam bu günlerimi birkaç cümlede özetleyecek olursam, işte o zaman herşey anlamsız olmuş olur.

öyle bi uyuşukluk ki. sevdiklerim birden hiçleşebiliyor. hiçbir şey umrumda değil şu an. aklıma getirdiğim hiçbir şey etkileyemiyor. evet, bu anlamsızlıkta da pis bir zevk var. bak ne güzel! herşey ne kadar anlamsız. bu keşif müthiş bi zevk veriyor insana.

öyle geliyor ki, bir gün birşeyler gelmeye başlayacak ve ben bütün bu gelenleri boş bi tebessümle karşılayacağım. istediklerim.. öyle geç bir zamanda gelmiş olacaklar ki, geldiklerinde yüzümde sadece çarpık bir gülümseme olacak.

yazık.

2009, kasım 2

az önce m'le konuştum. birden söndüm. 'budalalık' yeni kompleksim. her şeyden şüpheleniyoum. bu nasıl hayat. kendimi mahvediyorum sadece. evet, bu tam budalalık. ince şeyleri fark edip, normal olamayacak kadar gülünç olmak. ne garip varlığım ben. zirvedekini de, diptekini de yaşayıp, hissedebiliyorum. her şeyim ve hiçbir şeyim. çocukken de böyleydi.

Ağustos 24, 2011

ZM / Seyr

kimse bir zümreye mensup olmaktan kurtulamaz, demiş Peyami Safa.

Ama ben bir zümreye dahil olmak istemiyorum, katlanamıyorum buna. Adını kendi koymalı insan, hatta sıfatlarını da. Ad kimliktir, kimliği toplum mu verecek, kimliği toplumun çıkartısı insanlar mı verecek? Sıfatları ayna söyler, kendinden başka kim ayna olabilir ki insana?

Ama ben, ben de, çağımın, zamanımın çocuklarındanım. Beni de zaman doğurdu. Ama ben kardeşlerime benzemek istemiyorum. Onları sevmiyorum, onlarla anlaşamıyorum tam. Onlara benzemiyorum hem. Aynı sıralardayız, aynı teneffüsdeyiz.  Ama ben onların yanında nefes alamıyorum.

Tekim, benzerim yok ama eşsiz değilim.. eşsizliği, tuhaflıktan güç ayırır. O zaman nerde ki gücüm. Niye zibilim, niye beş kuruşluk dünyanın beş kuruşluk meşgaleleri yüzünden harap düşüyor içim. Tipik ergen zırıltısı belki. ama o da değil, o da değilim, ne diyorlarsa, ne deniyorsa o değilim.

Memleketimin, kültürümün çocuğu da değilim. Türkülerle çoşmadım. Hiçbir zaman horon çekmedim. Karşıtına da meylim olmadı. Vals yapayım demedim, rock seveyim demedim.  Ama zümreye girmek zorundayım, yoksa çıplak kalırım, yoksa adsız kalırım. Yoksa bana ad verirler, yetim gibi, öksüz gibi bana ad verirler. Sen busun derler,  onların kafasındansın, onların mahallesindensin derler. Hayır! Siz beni tanımıyorsunuz, ben sizin akrabanız, komşunuz değilim, diyorum ya, siz ne diyorsanız ben o değilim. (.çine edeyim, kendini arayan ergen de değilim)

İnsanın en değerli giysisi ruh’tur.

Kişilik, zeka, güzellik.. hiçbiri değil. İnsan dediğin ruhtur. O zaman ancak ruhunu görebildiğinde “kıyafet” sahibi olduğunu anlar beşer.  Kişilik, zeka, güzellik.. bunlar kıyafetin süsü olur en fazla. Ruh’tan ad çıkar, sıfatlardan süs çıkar. Süs peşinde değilim ben, adımın peşindeyim.

Topraktım, ruh üfürdü, kadın yaptı beni. 1990’na kesti yol biletimi. Türk doğdum, Gümüşhane oldu toprağım. ‘güzel’lerinden isim verdiler.

21 yıl

1102 hafta

252 ay
7720 gün

185280 Saat

11116858 Dakika

667011512 Saniye



Hala yoldayım. Camdan dışarı, manzaraya bakıyorum..

2011, ağustos 24
22 civarı

Freddie Mercury & Montserrat Caball / How Can I Go On

When all the salt is taken from the sea
Denizin bütün Tuzunu aldıktan sonra

I stand dethroned, I'm naked and I bleed
Tacım elimden alınmış, çıplağım ve kanıyorum.

But when your finger points so savagely
Ama parmağın güçlüce vurguladığında

Is anybody there to believe in me
Oralarda bana inanacak birisi varmı

To hear my plea and take care of me?
Yalvarışımı duyduktan sonra beni koruyan?

How can I go on, from day to day
Nasıl devam ederim bundan sonraki günlerde

Who can make me strong in every way
Her yolda bana kim destek verecek

Where can I be safe, where can I belong
Nerde emniyette olurum, ben nereye aitim

In this great big world of sadness
Bu hüzün dolu büyük dünyada

How can I forget those beautiful dreams that we shared
Paylaştığımız güzel rüyaları nasıl unutabilirim

They're lost and they're nowhere to be found
Onlar kayboldu ve onlar hiçbir yerde bulunmaz

How can I go on?
Nasıl devam ederim?

Sometimes I seem to tremble in the dark, I cannot see
Bazen karanlıkta titriyorum, bir şey göremiyorum

When people frighten me
İnsanlar beni korkuttuğunda

I try to hide myself so far from the crowd
Kalabalıktan uzak bir yerde saklanıyorum

Is anybody there to comfort me
Beni teselli edecek biri varmı

Lord, take care of me
Allahım beni koru

How can I go on (how can I go on)
Nasıl devam ederim (Nasıl devam ederim)

From day to day (from day to day)
Bundan sonraki günlerde (Bundan sonraki günlerde)

Who can make me strong (who can make me strong)
Kim bana destek verecek (Kim bana destek verecek)

In every way (in every way)
Her yolda (her yolda)

Where can I be safe (where can I be safe)
Nerde emniyette olurum (nerde emniyette olurum)

Where can I belong (where can I belong)
Ben nereye aitim (ben nereye aitim)

In this great big world of sadness (In this great big world of sadness)
Bu hüzün dolu büyük dünyada (Bu hüzün dolu büyük dünyada)

How can I forget (how can I forget)
Nasıl unutabilirim (nasıl unutabilirim)

Those beautiful dreams that we shared (Those beautiful dreams that we shared)
(beraber paylaştığımız rüyaları (beraber paylaştığımız rüyaları)

They're lost and they're nowhere to be found
Onlar kayboldu ve onlar hiçbir yerde bulunmaz

How can I go on?
Nasıl devam ederim

How can I go on? How can I go on? Go on, go on, go on

Freddie Mercury & Monserrat Caballe / How Can I Go On


Ağustos 21, 2011

"Ağlayabilseydiniz Anlayabilirdiniz"

Ağlat,
ağlat da,
rahatlayayım

Gözlerime,
yaş,
ver de kurtulayım

Nasıl bir şey?
yaş dökmeden ağlıyorum
Gözlerime,
rahmet ver, kurtulayım

2011, Ağustos

Rumi'nin Kuşları

Yollar gidilmez, yalınayak yürüyerek
Yürek yol bilemez, akıl yol bulamaz
O vakit, bir kanat akıl, bir kanat yürek
Uçsun beşeriyet! keşf yolundan giderek

2011, Ağustos

Ruh Sarılması

Bir olmak ister iki yarım, birbirini severken
En üstünü kalpler, kalpler üstüne değerken

2011, Ağustos

Ağustos 19, 2011

İsmet Özel / Kısa Pantolon, Paslı Çakı, Dizde Kabuk Bağlamış Yara

nazlan
sitem et
kırıl bana
beni geç vakit
tek başıma suya yolla
bahçede yüzünü öteye çevir
güle hayret ediyormuş gibi yap
gülümseyerek konuş da başkalarıyla
somurt, avluda sadece ikimiz kalınca
kızıp en evecen adımlarınla üst kata çık
en sevdiğim çiçeğin saksısı kaysın elinden
derinleşsin ben içerledikçe ruhumdaki sakarlık
...

Ağustos 18, 2011

Tutsaklıktan Kurtuluş



"The heart dies a slow death, shedding each hope like leaves. Until one day there are none. No hopes. Nothing remains."

Memoirs of a Geisha

Ağustos 17, 2011

İsmet Özel / John Maynard Keynes'ten Nefretimin Yirmi Sebebi

derlenmiş şiir artıklarından çöp torbası yapanı
çöp torbasını şiirdir diye yutturandan ayıralım arkadaşlar
şiirleşme olgusuyla çöpleşme sürecini birbirine
karıştıran zevatın karşısında
anasını boyayıp babasına satan eşhas
kendini birşey sanır
...
çöplükteydik kendimiz
niyetimiz kendimize gelmekti
...

İsmet Özel

Ağustos 16, 2011

Ali Şeriati / Onlar

Onlar altın topladılar, ben hazine buldum.

Onlar saraylar inşa edip bir kaç koltuk elde ettiler, ben tapınak inşa ettim ve iyilik tanrısının sonsuz iklimlerinde, saltanat tahtına kuruldum.

Onlar bağ bahçe aldılar, ben ise mucizelerin yeşil ülkesine sahibim.

Onlar masa başlarında gururlandılar, ben aşk tapınağının minaresinde, gururumu ayaklar altına aldım.

Onlar Kayser'in köleleri oldular, ben ise "Hekim"in sahabesi oldum.

Onlar yoldan saptılar, el ve avuçlarını doldurdular, ben ise kaldım ve elim avucum boş bir halde, inzivayı tercih ettim.

Onlar adlarını ekmeğe sattılar, ben adımı suya verdim Hızır'dan daha çabuk, İskender'den daha önce hedefe ulaştım.

Onlar lezzet ve zevk aldılar, ben ise gam ve keder.

Onlar paraperest oldular, ben putperest.

Onlar altın ve gümüş sergilediler, ben Mevlana gibi, Şems'te açtım ve Şems'te yandım Gönül sofrasını açtım, dert sergisini yaydım Kandan şarap içtim.

Onlar para babası oldular, ben dert babası.

Onlar yaşamaya bağlandılar, ben yaşama.

Onlar bakanlık elde ettiler, ben saltanat.

Onları yalanla övüyorlarsa, birileri beni gerçek manada kutsuyorlar.

Onları, içlerinden düşman, beni ise kalben dost biliyorlar, Onlara işlerini rapor ederlerken, bana hallerini rapor ediyorlar.

Onlar özgürlüğe ihanet ettiler, ben özgürlüğe vefalı kaldım.

Onlar gece alemlerinde kötü kadınlarla dans ederken, ben tertemiz uzletimde, sufilerin temiz güllerini kokluyorum.

Onlar elbiselerine sığmayacak kadar şişmanlarken, ben içim içime sığmayacak kadar âşık oldum.

Onların memurları, benim dertlilerim var.

Onlar hasta ve zayıf develerini, zorla, saray kapılarında kurban ederken, ben İsmail'imi, şevkle Ka'be yolunda boğazladım.

Onların içen ve gülenleri varsa, benim de yanan ve ağlayanlarım var.

Onlar, kalabalıkta birbirlerine yabancıyken, biz yalnızlıkta birbirimizi tanıyoruz.

Onların altını varsa, benim de aşkım var.

Onların evi varsa, benim de mihrabım var.

Onlar yükselirken, ben Mi'rac'a çıkıyorum.

Onlar yeryüzünde sürünürken, ben göklerde uçuyorum.

Onlar biterken, ben daha yeni başladım.

Onlar yaşlanırken, ben gençleşiyorum.

Onlar vekil oldular, ben ise ma'bud.

Onlar reis olmuşlarsa, ben de rehber oldum.

Onların kapıkulları ve fedakâr uşakları varsa, benim de soylu bir önderim var.

Onlar Nuşirevan'ın adalet zincirini boyunlarına vurdular ve ahırları bayındır kıldılar, ben ise sarayları terkettim Buda oldum, zincirleri kırdım, özgür oldum Sanatçı oldum, üretici-yaratıcı oldum; nübüvvet ve risalet buldum, ebedileştim Alem gazetesinde bekamı sağladım.

ALİ ŞERİATİ
YALNIZLIK SÖZLERİ'NDEN