Eylül 26, 2012

ZM / Dönüşüm

Resmi kişisel tarihim 2004, haziran’a kadar gidiyor. Yani en eski yazım 2004, haziran’ına kayıtlı. Aslında 2000 ve 2002’lere kadar düşebilirdi. Ama kalbim kadar temiz olan sayfalarla ve çocuk yazılarıyla dolu o hatıra defterini(!) komik bulup atmıştım, 2002’de Türkçe öğretmenlerinin zorla tutturdukları günlüğümü ise gün içinde yaptığım şeyleri sıraladığım için kof bulup yırtmıştım.

Velhasıl kelam kala kala 2004, haziran’ında başlattığım ergen günlüğüm kaldı. O da defter şeklinde değil, en fazla 20-30 sayfacık notları dosyaladığım renkli tükenmez kalemlerle yazılmış kahır notları. –duygusal dahi değil, şu dersi yapamadım, şu şeyi başaramadım’larla dolu-

Ve 2006’larda word'da yazmaya başladığım, kayıt başlarına numaralar attığım geneli öykücük(!)  bir kısmı da alt alta sıralanmış cümlelerden oluşan, şiir hevesinde(!) sonu sıfat fiille biten, şimdi güdüklüklerinden utandığım pıtırcık dizeler.

Yazıya konu edeceğim şu alıntı da, 2006, aralık’ına ait. Serbest atış, serbest çağrışım. Geç büyüdüğümün her zaman farkındaydım da, yine de 16 yaşıma rağmen şu kadar pıtırcık ve bir damla düşünsellik barındırmayan bir yazıcık düzdüreceğimi beklemezdim. Ama durunuz bir dakika. Bir kelimenin hatırına meydane çıkacak o yazı şimdi. Böcek kelimesini hatırına.

Sanırım bu kavramı kokolok (kokoloji, eğlenceli psikoloji diyelim) lara önermeliyiz. İnsan neden kendine böcek der. Bilinçaltı olmadığı kanıtıyla söylüyorum bunu, kafka’yla sonraları tanıştım ve bundan eminim.

Sanırım sıra, kendine aynı anda kraliçe ve böcek benzetmesini yapan 16 yaş ergenine geliyor. Yücelik ve aşağılık. Üstünlük ve aşağılık kompleksinin hoş bir dışavurumu olsa gerek.


doğum


Dönüşüm (adı şimdi verildi, birbiri ardınca şekil değiştiriveren imgelere ve kafka’nın hatırına binaen)

“…Kimi zaman bir kraliçe, kimi zaman da tipsiz bir böcekti dünyasında.
Sanki bir sihirli değnekti her an istediği kılıkta görünmesini sağlayan.
Şimdi şişman bir çocuk; dondurmasını yalayan.
Şapırtılar yankı yapıyor, bembeyaz ellerin çaldığı bir piyanonun melodisi oluyor.
Kabarık bir elbise taşıyan bir kadın yanaşıyor yanına.
İğrenç bir kahkaha duyuluyor. 
Şimdi özlüyor temiz bir gülüş, belki bir tebessüm.
Aklına o geliyor, gözleri doluyor.
Şık bir bardakta su içerken buluyor kendini.
Bir çeşme. Bir köy çeşmesi.
Kambur bir kadın belini tutan. Belindeki kırışık el gezmeye götürüyor onu.
Yürüyor yürüyor minik pabuçlarıyla.
…Ayağını burkuyor Yere düşüyor irkiliyor.
…”

2006, aralık

büyüme / ergenlik

Siyah ve Bir Zamanlar Kraliçe Olan Bir Böceğin Nasıl Öldüğü Üzerine

Ben taklitçi değilim. Yaranmayı da sevmiyorum. Kafka’yı ve Gregor samsa’sını bilmeden, okumadan bulmuştum da koymuştum adını. Kimi zaman bir kraliçe kimi zaman da bir böcek olan bu varlığın adını.
Nasıl yaşadığının, neleri sevdiğinin, neden sevilmediğinin, niçin bir kraliçe olduğunun, kraliçe olduğu halde niye hüküm süremediğin.. aslında bunların hiçbir önemi yok. Son’a varacaksa, baş’ın, nasıl’ın ne önemi var. Öldü. Bunun da nasıl’ına gerek yok. Ölüp gitti işte. Bir gün geldiler ve gördüler. Böcek olmasına rağmen ölünce dünya güzeline dönüşmüş yüzüne baktılar. Ölmüş dediler.

2012, eylül
*

6. yaşını dolduramadan ölen bir böceğin sergüzeştiydi. 
Ölüm -en güzel klişelerden biriyle söyleyelim- aynı zamanda bir başlangıçtır. 6 yıldır, baktığım, beslediğim bu kahır böceğinin öldüğünü –belki de intihardı bu nasıl öldüğü bir sır kaldığı için bilemeyeceğiz- haber veriyorum. Belki yerine güzel bir varlık çıkagelir.
Seni özleyeceğim. Biriciğim, karanlığım, huzursuzum, nadidem.
Ruhumun içinde en az 6 yıldır yaşayan, ona kahır ve huzursuzluktan başka bir şey vermesen de yine de o'nca sevilen ve özlenen olacaksın.

Hoşçakal.

*
Adı; kraliçe böcek & böcek kraliçe
Doğum: 2006, haziran – 2012, eylül
Ruhuna fatiha.
ölüm / dönüşüm - doğum


11 yorum:

N.Narda dedi ki...

İyi sonuç çıkardım bu yazıdan?

Adsız dedi ki...

İnsanın içi, olup bitenler ...
Dönüşüm'ü bu sene okuduğumda, haftalar öncesinden bahsediyorum, kendimi koltukların altına üflenmiş toz topakları gibi hissettiğimi yazdığımı hatırlamıştım. Karanlığın iyi geldiğini.
Böceğine veda ediyoruz demek. Yolu açık olsun ZM :) Ve sen de iyi ol inşallah.

Zeynep Merdan dedi ki...

N;

aslında iyi ya da kötü oldu diyemiyorum.

tam olarak o böceğin ölüp ölmediğini de bilmiyorum.

bana öldü gibi geldi ama emin değilim. belki de yanına gidip soluk alıyor mu diye bakmam lazım.

ama korkuyorum.

:)

Zeynep Merdan dedi ki...

Z;

ben üniversite ilk sınıfta, kaldığım yurdun yatağında okumuştum. tam layıkıyla yani.

cümlelerin kaydadeğer, hissettiklerin de, bende.

böceğin akıbetinden emin değilim. odanın kapısı kapalı, kontrol edemiyorum tam.

öğreneceğiz yakında.

dileklerin için sağol, bilmukabele.
:) -bugün de kondurduk güleç yüzü-

verbumnonfacta dedi ki...

hep böyle olmaz mı? 'eski ben'i tıpkı bazı yolcuları ıssız bir adaya terkettikleri gibi biz de bir yerlerde bırakıp ardımıza bakmadan yürümez miyiz?

şüphesiz bu olur. üstelik hayatımızın her devresinde olur. eğer büyümüşsek olur. kötü bir travma yaşamışsak olur. aşık olmuşsak olur.

z. bence büyüme meselesini çok önce halletmişti. umarım kötücül bir travma değildir. aşk? başımızın üzerinde yeri var.

yazıyı okudukça mevlüt ömer'in orta üçte yazdığı şiirden duyduğu utancı daha iyi anladım.

on altı yaşınıza haksızlık etmeyin. çünkü geriye dönüp zaman zaman yazdıklarınıza baktığınızda hep bu duygu içinizde büyüyecek. geçen yıl bu zamanlarda eski süreli yayınlar arasında dolaşırken, yazmaya tövbe etmeden önce karaladığım bir kaç şeye rastladım. utanç vericiydi, kelimenin tam anlamıyla yaktım onları. üstelik onları, üniversite dörtte tövbe ettiğime göre yirmi yaşında falan yazmışım.

ve bu yazıyı kötü bir haberle bitireyim. geçen gün seyir defterine şu kırık dökük kelimeleri not etmişim: yaşamak, "devcileyin bir böceğe" dönüşmektir. aynaya bakmazsak hepimiz insanız.

Zeynep Merdan dedi ki...

ve;

evet, hep öyle olur.

dönüşmek zorunda olduğumuzu anladığımızda da olur.

neyin çilesini çekiyorum, niye bu hallere düştüm bilmiyorum.

benim utançlarımın sonu yok.

yakmak, yırtmak güzel de o yaşımın yazılarını yakamam.

kötü bir haber değil. defterin ismini de, içindeki cümleyi de sevdim.

Adsız dedi ki...

kozmos
sizce kraliçe olmak nedir? kraliçe olmak neyi ve kimi temsil eder? neden kraliçe olmak önemlidir? yüklediğiniz anlamı değiştirdiğinizde bir böcek olmak da çok şerfli olabilir. hatta kimileri için bir nirvanadır belki.büyük düşünürler ve alimler örneğin, ebu hanife , kendisine teklif edilen makamları reddettiğinde bir böcek olmayı mı yeğliyordu sizce? değer yargılarınız ve kendinize biçtiğiniz kimlikle ilgili ciddi sıkıntılarınız ve kompleksleriniz olduğu kanaatindeyim. size bir tavsize: madem böcek öldü, kraliçeyi de siz öldürn o zaman. biz de gerçek sizi görmüş oluruz nihayet: yalın, kompleksiz ve "emrolunduğu" gibi.
selametle ve hürmetle..

Zeynep Merdan dedi ki...

kozmos;

kraliçe olmak ne'ye tekabul ediyor bilemiyorum. herhalde ucu yüksek'liğe çıkan bir şey.

böcekle birlikte o da öldü. -öldüyse eğer-

içimin herhangi bir yerinden komplekssiz bir şey çıkacağından emin değilim.

kusurlarımdan nefret ediyor ama aynı zamanda onları tuhaf bir güdüyle seviyorum.

Adsız dedi ki...

vay canına halk gerçekten tepkili.
bloody mary nin tahtan inmesini istiyor. -tp

tahmin ettiğim gibi.

Zeynep Merdan dedi ki...

ama siz de yüksek'lerden konuşuyorsunuz hocam.

Adsız dedi ki...

* dünyanın en güzel kelebeği bir gün tırtıldı. sonra etrafına içinde saklanabileceği, derin bir uykuya dalacağı bir koza ördü. karanlığa büründü. bacaklarını içine çekti. çok sessizdi. büyük şeylerin habercisi olan sessizliklerdendi bu. yarı ölü gibiydi.
* ama bundan önce gecenin karanlığında şehrin ışıklarını izlediği küçük tepesine çıkardı hantal bedeniyle. her gün ve her gün. o o zamanlar hızlı olamayacak kadar hantal bir böcekti. ardından tepesinde her zamanki yerine yerleşirdi. şehrin ışıkları göz alıcı olduğu kadar ürkütücüydü de onun için.
* ileride zaman zaman parlayan ve o parlaklığı ile göğe yükselen ışık kolonları olduğunu görürdü. bunlar gürleyen birer ışık kütlesi halinde göğe yükselir ve sonra yok olurdu. sütun gibi düz bir hat boyunca yukarı çıkar sonra anlaşılmadık biçimde yok olurlardı. renkleri değişkendi. şehrin ışıklarının tüm göz alıcılığı yanında onların ihtişamları tartışılmazdı.
tırtıl gecenin karanlığında kendi tepesinde bu ışıkları izlerdi. en büyük zevki buydu. onların şehrin o diğer ışıklarına olan üstünlüğü onun için göz alıcı olduğu kadar çekiciydi de. ihtişamla parlardı onlar, bir sütün halinde yerden göğe. sanki başka hiçbir şey onlarla baş edemezmiş gibi.
bunların ne olduğu hakkında çok düşündü. kendisine neden bu kadar çekici geldiğini. öte yandan şehrin ışıkları dahi onlarla boy ölçüşemez iken kendisinin yürümekte bile zorlanan bu kötürüm haliyle oraya kadar gitmesi, bunu anlaması zor görünürdü.
fakat ne de olsa o bir tırtıldı. bugün olduğu gibi, ama ondan daha gerçek olmak üzere bir gün olacağı şeyde ışığa muhtaç kalacaktı.
oraya gitmek zorundaydı.
bunu hantal bedeniyle başarması neredeyse imkansızdı. bunların kim veya ne olduğunu öğrenmesi için başka bir şeye dönmeliydi.
belki ışık aşığı bir pervaneye, ışık içinde kaybolmak için.
ve narin kelebek kanatlarıyla o ışığa uçarken de temaşa edecekti şehri.
kaldı ki etmeliydi de.

dünyanın en güzel kelebeği bir gün tırtıldı, ışık aşığı bir pervane için.
ve anlayacaktı ki aslında pervane olmak dahi bir son değil. -tp