Intro
"Bittikten sonra isim konur şiirlere"
"Bittikten sonra isim konur şiirlere"
Yazdı. Bir temmuz yazı. Keşfsever her zaman ki orman yürüyüşlerinden
birine çıkmıştı. Gün parlak, güneş sarı ve orman kasvetli soğuk yeşilliğine
nazaran en berrak yeşilliğindeydi. Âşık olmak için ne kadar güzel bir gün.
Hayır, papatya toplamak için ve kırlarda etekleri uçuran türden koşmak için
hakikatte. Beşeriyetin değil Kainatın güzelliğinde liriklenme günü.. Keşfsever’in içi nasıl da sarıydı o gün. Ne bir şey arıyor, ne özlemini çekiyor en müphem şeylerin ne de herhangi bir mazi gamının tesirindeydi. En berrak ve yalın
hallerinden birindeydi o gün ruhu.
bu.
I
"Nothing's gonna change my Woorld, Nothing's gonna change my Woorld"
I
"Nothing's gonna change my Woorld, Nothing's gonna change my Woorld"
Beatles / Across The Universe http://www.youtube.com/watch?v=PN9n1bAahg4 |
Yürüdü. Ve birden aklına düştü.
“Bir çiçeğe sahip
olmak isteyen onun güzelliğinin soluşunu seyretmek zorunda kalır.”*
Gözleri donuk, yüzü ifadesizdi şimdi.
II
Lacrimosa
Mozart / Lacrimosa http://www.youtube.com/watch?v=k1-TrAvp_xs |
Dayanamadı Keşfsever ve en softa sesiyle bu tezatlar mahşeri
küçük yaratığa baktı. “Sen, dedi. Sen Yusuf falan değil Azazil neslisin.
Güzelliğin adi bir kibr bahanesi sana. Ve zulm edenlerden olacaksın
sonunda nefsine.” “Bu mahlûka bunları yapmaya hicap etmiyor musun?” dedi,
hakir, tepeden bakan, yargılayıcı ve en öfke dolu sesiyle. Katıydı. Huzur ve
Musa kıssasındaki Musa’nın hızlılığı ve peşin hükümlülüğündeydi. Pis pis
sırıttı çocuk ve zerre umursamadan gururla Keşfsever’in gözlerinin içine baktı.
“İntikamımı aldım. köpeğimi korkutmuştu, haddini bildirdim”
dedi.
Ve koştu ormanın derinliklerine. Akşamın karalığı yeni
bastırıyordu. Ve çocuk şehrin aşağısına
gitmişti. Yüzünde alacağı intikamların hazzı ve içinde durmak bilmeyen bir
şevk vardı. Koştu, koştu ve ormanın artık kara ve korkunç olan şeytaniliğine
karıştı.
Keşfsever yazgısına sofuluğu koyan Yaratıcı’ya şükretti.
Nesl-i Azazil olmadığına şükr etti ama yüzünde beyaz sofu kibri belirdi.
Yargılarken öyle tepedeydi ki ve öylesine küçük görmüştü ki Azazil’i, en
nadide şükür hazlarından biri sandı beyaz kibrini. Güçlüydü ve iyi’liği kendi
iradesiyle seçmişti çünkü. Öyle sanıyordu.
Kadebostany / Walking with the Ghost http://www.youtube.com/watch?v=PQDK6x1i8jY |
Kâbustu bu. Gecenin en kırmızı ve en siyah yerinde görülen bir kâbus.
Gözleri kırmızı ve sureti siyah bir silüet ona doğru yürüyordu. Yaklaşınca silüetin çok çekici bir adama ait
olduğunu fark etti. Gaddar bakışlı, küstah gülümsemeli tam bir cins-i ateşti
bu. Umursamadı ama içini kırmızı bir haz merakı bastırdı. Acaba bu adamı öpmek
nasıl olurdu diye düşündü. Haz’dan çok
merak vardı. Ve bu merak keşf değildi. Düşüncesi bitmeden ışık hızıyla dudaklarına yapıştı siyah siluetli adam Keşfsever’in. Ve Keşfsever o zamana değin bembeyaz olan heykelini kırmızı,
akışkan ve pür-i ateş halinde gördü. Kendini bırakıyordu ki
birden aklına elleri elma kokan ilk kadın'ın sözleri geldi. “Utanıyorum”
diyebildi. Kâbus değildi. Ama kâbus olmalıydı bu. Baştan çıkarılmıştı.
Ve bunun nedeninin o beyaz sofu kibri olduğunu bir an olsun bile düşünemedi.
Pişmanım, pişmanım ama keşf dedi. Keşf ettim dedi.
Geceyi sehere o gamlı eser bağladı. Ve ağladı. Pişman olması gerektiği halde
pişman olamamasına. Ağladı biraz.
Bu eser notalarınca.
http://www.youtube.com/watch?v=aVlyzznCxkQ
Tuva Semmingsen / Lascia ch'io pianga
IV
Üç İntihar Çiçeği
Aradan bir susmak zamanı geçti. Ve yürüyüşlerin birinde bir
mektup buldu Keşfsever, kağıtları sararmış ve zarfı pasaklı. İçini açtı ve belli
ki bir öyküsü olan fakat diline hiç aşina gelmeyen
mektuptaki şu sözlerin kalbini nasıl olur da bu kadar titreştirir olduğuna şaştı.
Göğsüne kekik sürerdi Nazlıcan. Bir narin kelebek ölüsü. Göğsümde bir sevda kelebeği. Vahşi bayırların
maralı, mor dağların kaçağı. Nazlıcan boşluğu aramızda.
Zarfı kapadı ve özenle
bulduğu yere kondurdu, zarfı bile perişan düşmüş o mektubu.
V
Adsız-Sessiz
Adsız-Sessiz
Sabah geldi. Sabah geldi. Ve sarıldı sabah’a Keşfsever. Bir cami önüne rast gelmiş sarılmalardaki gibi
sarıldı. Büyük caminin kainat lambalı ışıkları altında yanyana fotoğraf çekilen sevgililer gibi
sarıldı.
Ve üçüncü Kez önce Yusuf’a sonra Azazil’e benzettiği çocuğu
gördü. Öğleydi. Muzip, çocuksu bir gülüşle bu sefer; "Merhaba. Merhaba ben
Ayelof" dedi. Sofuluğunu elinden alan kırmızı-siyah gecesinden sonra tekrar gözüne masum ve çocuk gelen ve adının Ayelof olduğunu öğrendiği bu varlığa hiç de tepeden bakmadı Keşfsever bu defa.
Keşfsever’in yüzünde bir öğle güneşi
parlatan bir soru sordu çocuk.“Yürüyelim mi" dedi.
Yürüdüler. Ormana, etrafa, beyaz zambaklara, kurdun şimdi
kötü bir hatıraya dönmüş cesedine, narin kelebek ölülerine, kuşların "uç" seslerine,
çiçeklerin elvurulmamış ve toplanmamış hallerine beraber bakarak, konuşarak,
gülüşerek ve sonsuz hazda muhabbetler ederek yürüdüler. Dağlara tepelere
çıktılar. Kamp kurdular beraber. Üşüdüler. Önce başına, sonra göğsüne sardığı
kırmızı şalını sardı Keşfsever Ayelof'un bebeksi başına, "üşüme" dedi. Ayelof da
tıpkı bir babaannenin olan kara çoraplar giydirdi Keşfsever’in ayaklarına.
Sonra elinden tuttu Keşfsever’in ve söyledi çocuksu bir inanç ve
kararlılıkla: “Seni çok seviyorum. Hiç kaybetmek istemiyorum. Sonsuza kadar
benimle kalacaksın.”
O an için dünyadaki en mutlu insanlardan biri oldu Keşfsever
ama söylediklere inanmadı Ayelof'un. Asla yalan söylemeyen ama söyledikleri
doğru olmayan farklı bir lisanın sahibiydi Ayelof. Yalan söylemiyordu ama bu
dünyanın gerçekliğinde yaşamıyordu. Belki de çoktan azad olmuştu aklının
iplerinden. Kara, zeki, ışıklı ve çocuk gözlerinin için bakıp gülümsemekle yetindi sadece Keşfsever.
VI
Yusuf’u Kaybettim Kenan İlinde / Laura's Murder
Yusuf’u Kaybettim Kenan İlinde / Laura's Murder
http://www.youtube.com/watch?v=BTHK_5IiHeo http://www.youtube.com/watch?v=FWrKck5asuA |
Ormanda bu sefer cansız ama yine de güzel, hala güzel o yüze
bakarken işte tüm bu saklanmış an’ları anımsadı Keşfsever. Eğildi ve önce yanaklarından sonra alnından
öptü Alyefo’nun.
“Sen öyle güzel bir çocuksun ki, tüm şerlerden korusun seni
Yaratıcı.” Ve nedensiz sorunun hatırladı şimdi cansız olan bu sureti gördüğü
anda ama’dan sonrasını getiremediği cümlenin.
“Ama bir tarladaki
çiçeğe sadece bakmakla yetinirsen, o hep seninle olacaktır; çünkü çiçek akşamın
ve günbatımının ve nemli toprağın ve ufuktaki bulutların parçasıdır. Orman bana
bunu öğretti. Senin hiçbir zaman benim olamayacağını, o yüzden de seni hiç
kaybetmeyeceğimi öğretti.“* Ve sıcacık damlalarla yıkadı masum suretin yüzünü. Alnında öptü ve gömdü dostunu.
Ve mezarının üzerine beyaz bir zambak soğanı ekti. Ve beyaz zambaklara bakıp söyledi;
"Belki meraklı ve keşf gözü açık çocuklar sularlar bunu da,
mezarının üzerinde beyaz baloncuklar çıktığını görüp, senin cennete gittiğine inanırlar…"
VII
Einsamer Hirte
Sonra bir güneş battı. Küçük prensin günbatımı seyr edişleri tadında bir ikindi seyrine tutuldu.
Einsamer Hirte
Zamfir / Einsamer Hirte http://www.youtube.com/watch?v=0Wv3Ya9nskA |
Sonra bir güneş battı. Küçük prensin günbatımı seyr edişleri tadında bir ikindi seyrine tutuldu.
Dudaklarında en masum pembe çocuk tebessümü ve gözlerinde
ışk ışığı yine yollara düştü Keşfsever.
Ve ruhunun sesi olan o eser eşliğinfe mırıldandı kimsesiz;
"Ben hiçbir yerde durmamalıyım. Ben sürekli yürümeliyim."
"Ben hiçbir yerde durmamalıyım. Ben sürekli yürümeliyim."
Dostunun mezarına baktı ve yeni bir meçhule hicret etti.
https://www.youtube.com/watch?v=2sgPsNFqxC4
2014, Aralık.
https://www.youtube.com/watch?v=2sgPsNFqxC4
Zbigniew Preisner / Prayer
2014, Aralık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder