Haziran 16, 2017

Enki / 1 Maşuk Yaratmak

Mülhemi Pygmalion* olan bir konuşmadan gebe kalıp muhatabına güzel bir öykü doğuran eden 1 Enki öyküsü.

Bernand Shaw'ın 1913'te Pygmalion mitolojisinden
 ilham alarak yazdığı komedi oyunu afişi.
"Vasat bir oyun yazarı ve yine vasat bir hâyâlbazdı...Hiçbir gösterisinde salon tam olarak dolmamıştı...Hatta bazen bir kaç seyirciye nadiren de boş salona oynadığı bile olurdu...Buna aldırmıyordu da...Çünkü biliyordu...Kuklalara kendini adadığından beri tek bir kukla üzerinde çalışmış, o Dünya'ya gelene kadar kendini başka oyunlarla avutmuş ve bu sürede onun hak ettiği bir oyunu da hârf hârf işlemişti...Artık kendini gözardı eden Dünya'dan büyük bir ihtişamla intikamını alabilirdi...Ama hiç beklemediği bir şey olmuştu...Son şeklini verdiğinde ve sûretinin ortaya çıkması için boyadığında Zain'i, tahtadan elleriyle, yıllar boyunca özenerek yaptığı bu kuklaya âşık olmuştu...
İlk gecesini onunla birlikte geçirdikten sonra, oyunu yok etmeyi ve Zain'i kimseye göstermemeyi düşünmüştü...Kendiyle savaşmıştı birnevî...Ve savaşı kazanan kalbi değil oyunun oynanması gerektiğini savunan beyni olmuştu...

Afişlerini sokaklara astıktan ilk oyun vaktinin gelmesini beklerken harcadığı her ânını Zain'le birlikte geçirmişti...Ve bu anlar hayatla yaptığı en değerli alış-verişi olmuştu... Perdeler açılıp oyun sahnelendiğinde ve sahneden seyircileri gördüğünde rahatlamıştı...Yalnızca bir kaç kişi gelmiş ve onlar da sahneden uzaktaki koltukları seçen, yalnızca birbirleriyle vakit geçirmek isteyen bir kaç genç çift olmuştu...Çiftlerden birinin içinden, erkek olan biri, başını kaldırıp sahneye baktığında, hâyâlbaz ne hissettiyse aynı duyguları hissetmişti, kuklayı tamamladığında...Oyun bitmişti ve hâyâlbaz bitmek bilmeyen o bir saatin ardından sevdiğine kavuşmuştu...Lâkin bu mutluluk fazla sürmedi...Başını kaldırıp sahneye bakan o adam, aynı gün kuklayı gördüğü herkese anlatmıştı ve o da tıpkı hâyâlbaz gibi Zain'in bir kukla olduğuna inanmamıştı...

İkinci oyun günü geldiğinde, sevdiğine veda edip oyuna başlayan hâyâlbaz, gördüğü manzara karşısında şaşırmıştı...Salon tamamen dolmuş ve tüm seyirci merakla Zain'in sahneye çıkacağı o ânı beklemeye başlamıştı...Endişeliydi kuklacı...Korkuyordu...Bu kalabalıktan birinin ona sahip olmak isteyeceğini biliyordu...Endişesinde yanılmadı da...Oyun bittikten sonra yanına gelen bir kaç iri adam, kuklanın değerini sormuş ve onu kendilerine vermeleri gerektiğini vurguladıkları bir kaç küfürle birlikte buna karşı çıkan kuklacının suratına da vurmuştu...O gün Zain'i kaybetmiş olmasa da yayılan şöhretle birlikte, amacını gerçekleştirmiş, Dünya'yla giriştiği düellosunu kazanmış olmasına rağmen hiç mutlu değildi...Aklı tamamen Zain'deydi...Onu kimseye vermeye niyeti yoktu...Kapısı her gün başka birileri tarafından çalınıyor, bir gün kapı yerine Zain'in çalınacağından korkuyordu...
Zamanını böyle geçirmesi imkânsızdı...Zain'i öldürmeliydi fakat ona kıyamazdı...Henüz onu şekillendirmediği günlerini düşündü...Sıradan bir meşe ağacının, kırılmış bir dalıydı Zain...

Hâyâlbaz hayatına anlam katan ve zehreden o ağacın yanına gitti...Yeni filizlenmeye başlayan en ince dallarını birer birer kesti ve onları yazdığı oyunun hârfleri gibi, o kırık daldan Zain'i çıkardığı gibi ilmek ilmek bir iplik yapana kadar işledi...Bir eliyle kırılmış dalın aynı gün boy vermiş ve artık olgunlaşmış olan kardeşi üzerine çıkıp sarkıtırken ipi, Zain'e de diğer eliyle sarılmıştı...Usta işçiliğiyle işlediği ipi boynundan geçirip, kendini meşeden boşluğa bırakırken, kulağına onu ne kadar çok sevdiğini fısıldamıştı..."


*: Yunan Mitolojisinde bahsi geçen, yaptığı heykele aşık olan heykeltraşın adı.

2 yorum:

WebKenti dedi ki...

Teşekkrüler, tüm yazılarınız için...

Zeynep Merdan dedi ki...

rica ederim, tüm yazıların adına.