Ve iyi düşünmeye başladık, zamanla iyilerimiz değişti. İyi gitmiş iyiler gelmişti. Sonra gördüğümüz, aklettiğimiz ya da hissettiğimiz şeylerde oldu iyilerimiz. Görmekteyse güzel-çirkin, akletmeyse güçlü-güçsüz… olduk bulunduk. Seçenekler çoğalıyordu ve zorlaşıyordu cevabı bulmak. Ve düşünce; o kadar sonsuzdu ki onu bir yerlere sıkıştıramıyorduk.
Aklımızla düşünerek bulacaktık iyiyi. Ve iyiyi kuracaktık dünyamızın üzerine. Ama iyimiz kurallı olmalıydı, herkes de uymalıydı ve sadece ‘benim kanunum’ doğru olmalıydı. Düşündük ve düşündüklerimizin esiri oldu çoğumuz. Sonra da düşündüklerimize esirler yaptık. Artık düşündüklerimiz yıkmak içindi, çünkü düşünmek farklı bir şeyler aramaktı. Ve düşündüklerimizi görmek istedik, bazen bir düzendi yapmak yahut ta değiştirmek istediğimiz. Değiştiriyorduk ama sağlamlaştıramıyorduk. Binalardaydı düşündüklerimiz, bu yüzden onların ayakta kalabilmesiyle mümkündü, sarsılmaz düşüncelerimiz. Bazen aniden gelen depremler, bazen de yeni bir düşünce-bina yeniliyordu bizi. Yineliyordu bizi.
Görerek ulaşacaktık iyiye. Bu yüzden güzeli aramakla başlamalıydık. görmek istiyorduk, kamaştırmak istiyorduk ortalığı. Işıltılar, parıltılar doğmalıydı gözlerimize. Güzeller iyiydi fakat çirkinler köyüydü. Ve kötülük çirkinlikle anılmaya başlamıştı. Sefalet, cehalet çirkindi böyle olanlar, hatta doğanlarda. Ve çirkinler güzelleşemezdi, aynalarda görülemezdi.
Hissedecektik iyi olmayı, olmasa da öyle düşünmeyi. Haksızlıklar, güçsüzlükler, çirkinlikler bunlara yer vermeyecektik düşündüklerimizde. İyi olacaktık ama kötülüklere hep uzak kalacaktık. Hayaller kuracaktık, gerçekle ilgisi olmayan hayaller. Düşlerdeki Ülkemizde sadece istediklerimizin yapıldığı ‘kraliçe’ olacaktık. Pembe bulutlu, acıların ve gerçeklerin bulunmadığı bu yerde yenilecek ve kötüleri seyredecektik…
Ve düşünerek…İyimiz burada mıydı? Onu hiç göremedik ve sanırım göremeyeceğiz de. Çünkü o, sadece gözlerle, sadece hislerle ve sadece akılla algılanamaz. Aslında çok kapsamlı her üçünü de içine alabilir çünkü o aslında her şey. Burada ne güçsüz var ne çirkin ne de bir başkası. Dünya üzerindeki tüm ayrımları başlatan ve bir gün belki de sona erdirecek olandır,
Peki, nasıl mı düşünmeliyiz? Aklımızın başlattığı, gördüklerimizin şekillendirdiği ve hislerimizin nihayete erdirdiği bir düşünce. Yani hepimizi içine alan bir düşünce. Bazen düşünceler sadece yıkmak içindir, bazen de birleştirmek.
Düş-ünmekle başlar her şey. Yoktuk ve var olduk. Şimdi o kadar çok varız ki. Ne mi var? Her biri başka bir vücutta hayat bulan düş-ünceler… Zamanla geliştik, çeşitlendik ve de ayrıldık çünkü artık bir yere sığmıyorduk. Önceleri bir ya da iki çeşittik, her şeyi adlandırmaya yetiyordu bu şeyler. İyiydik ya da kötüydük. Böylece dünyadaki ilk düşüncenin aslı arayan seçenekleri olmuştuk.
2008 / Mart
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder