Şüphe,
ayartandır zihni. Tenin ayartılması ürpertiyle olur, yoğun fakat kısa sürer. Şüpheyse
tüm ayartıcıların en kudretlisidir, tek vuruşluk bir sonsuzu kapsar. Tek
vuruşluk sonsuzda zihnimi ayartan şüphe buydu işte: Şeytan Tanrı’ya mı âşıktı?
Karadelik bir soruydu bu, düşüp kaybolmuştum içinde. Üstelik ayartmak, şüpheye,
Şeytan’a mı mahsustu sadece?
Kitaplar
da ayartır. Bazen yalnız isimleriyle… Köşesinde tüm keşfedilmemişliği ve sessiz
kışkırtıcılığıyla… Yalnız muhatabının sezeceği, “bana ait” diye fısıldayacağı
ilk görüşte aşk bakışıyla. İçine düşüp kaybolduğum, bilinçaltımın
derinliklerine gömdüğüm sorumun cevabı dolaştığım kitapçının üst rafında
karşımdaydı işte: 18. Yüzyıldan bugüne düşmüş eski bir mektup gibi bir kitap: Jacques
Cazotte, Âşık Şeytan.
Yokluktaki Varlık
Şeytanın
mahiyeti üzerine onlarca yorum yapılmışken onun Şeytan ve aşk kavramlarını
birleştirme fikri dahi yeterince cazip değil mi? Onun aslında ne olduğu fikri
başlı başına bir muammayken üstelik. Onun bir metafor olarak saklanışına -yahut
kendini saklayışına- başka perspektiften bakan ilk bakış bu değildir. Şeytanın
bu muamması Baudelaire’in meşhur "Şeytan’ın en büyük hilesi bizi var olmadığına
inandırmasıdır" fikriyle iyice belirginleşir. Varlığını, yokluk fikrinin
ardına saklayışı, The Rite (2011) filminde şöyle ifadesini bulur: “Söylesene, bir
hırsız evini soymaya geldiği zaman ışıkları açar mı? Hayır! Onun orda olmadığını
sanmanı ister. Şeytan da böyle. Onun var olmadığına inanmanı istiyor.”
Bahse
‘ince’ bir katkı da "Ya Tanrı yalnızca şeytanın bir icadı, bir
inceliğiyse?” diyen Nietzsche‘yle gelir. Şeytanın binbir farklı görünümü,
yüzyıllardır yapılagelmiş yorumlarıyla Gerald Messadie’nin “Şeytanın Genel
Tarihi” eserinde ayrıntılarıyla zikredilir. Kitap; Mezopotamya, Yunan, Roma
uygarlıklarından Amerika, Afrika, Mısır bölgelerinin, semavi dinlerin
şeytanlarına; kötülüğün binbir biçimdeki tezahürlerinden bahsediyor.
Şeytan’ın Aşkı
Şeytan’ın
yokluğu dışında başka hilesi olamaz mı? Onun diğer hilelerinden biri "Şeytan
aslında Allah'a âşıktı" güzellemesi yaptırması belki de. İsyanını Gâyret
Makamında (Tasavvuf’ta bir mertebe) sitemkâr bir âşık cilvesi olarak söyletmesi.
Üstelik bu bahis sandığımızdan daha derin. Semavi kaynaklarda Şeytanın ilk ismi
olarak geçen Azazil’den İblis’e evrilme süreci ya da onun bu isim hikâyesi
sandığımızdan da eskidir.
Şeytana
dinler tarafından getirilen metafizik, tasavvufi izahların/yorumların hemen
hepsi keskin yergiler taşır. Fakat bu yergilere karşın gizli güzellemeler de
vardır; Işık'ın güzelliği ortaya çıksın diye var olmuş bir gölge, cennetin en
kadim müdavimi, ‘İncelik Bilgisi’nin ilk âlimi… Feridüddin Attar’ın İlahiname eseri
bu noktada istisnai özellik taşır. İbn-i Arabi, Attar’ın İlahiname eserinde
şeytanın “sadık bir âşık, Hak’tan başkasına boyun eğmeme ve secde etmeme
uğrunda edebi azabı göze alan bir aşk kahramanı” olarak bahsedildiğini söyler. Nitekim
Attar’ın İlahiname’sinde Şibli’ye Ait Bir Hikâye kısmında “İblis
sevgiliden gelen yarayı gördü de kaçmadı. Yaralandı ama ondan gelen yara
yüzlerce merhemle karıştı, birleşti. Azizim, İblis’in hikâyesini duy.
Sürülmüştür, bu yol melunudur ama daima padişahı huzurundadır” ifadeleri geçer.
Elbette bu mecazın dilidir fakat İslami izahlara göre oldukça sert bir yorum
olduğunu söylemek de mümkün.
Jacques Cazotte / Âşık Şeytan
Yaşamı
Siècle des Lumières(Aydınlanma Çağı) olarak adlandırılan döneme denk düşen Jacques
Cazotte’un 1772’de yayımlanan eseri Âşık Şeytan, Fransız Fantastik Edebiyatın
öncü eserlerinden kabul edilir. Cazotte’un yaşamı, Fransız İhtilalinin olduğu, felsefenin
en parlak dönemlerinden birinin yaşandığı bu dönemin sonunda gerçekleşen büyük
bir sanat akımına da şahit olur: Romantizm. Borges: “18. YY Ansiklopedi ve
Voltaire yüzyılı aynı zamanda romantizmin yüzyılıdır bundan Âşık Şeytan da
etkilenmiştir” diyerek 18. Yüzyıl edebiyatının karakteristiğini hem de “Babil
Kitaplığı”nın seçkilerinden birini göstermiş olur.
Burjuva
bir ailede doğan, ömrünün son yıllarını edebiyata adayan Cazotte, devrim
karşıtı düşünceleri yüzünden giyotinle idam edilir. Hayatı boyunca tinsel bir
arayışı olan Cazotte’un bu arayışının izlerine Âşık Şeytan’da rastlarız. Kitap,
Kabala’ya merak saran Don Alvaro isimli genç bir subayın, kadın kılığına girmiş
bir şeytan tarafından baştan çıkarılmasını konu eder. Cazotte’un parlak
betimlemeleri, sürükleyici kurgusu ve karakterlerden birinin şeytan oluşu
okurunu fantastik bir âlemde dolaştırır. Cazotte’un bu özgün buluşu, beklentiyi
fazla yükseltmiş olacak ki hikâyenin sonu bazı okurlar tarafından iyi bulunmaz
ve kitaba alternatif bir son daha yazılır. İçinde Şeytan’ın olduğu her öykü
alternatif sonlara gebe değil midir zaten?
Edebiyatta Şeytan
Edebiyatta
şeytan farklı formlarda, bambaşka yüzlerle karşımıza çıkar. Orada gündüzle
gece, yerle gök, şeytanlarla melekler karışır. Bunun en güzel örneği, Shakespeare’in 3. Richard’da "Ben en çok
şeytanı oynarken aziz görünürüm” dediği yerdedir. İyiyle kötünün ve hatta
Tanrı’yla Şeytan’ın birbirine karıştığı o karmakarışık yerde Dostoyevski "Tanrı’ya giden
yolun başlangıcında tutku vardır" sözü ilginç bir kesişime işaret eder. Tutku
Kavşağı, ermişlerin, sapkınların ve bütün büyük sanatçıların yolunun kesiştiği
o kör noktadadır. Dünya üzerinde büyük ruhlardan biri yoktur ki yolu Tutkunun bu
kavşağından geçmemiş olsun.
Başta
Dostoyevski, Tolstoy olmak üzere Rus Romanlarında da şeytanın bu çoklu görünümü
oldukça fazladır. Onlardan biri de Gogol’un Bir Delinin Hatıra Defteri’nde zikrettiğidir:
“Ah, ne hain yaratık şu kadınlar! Kadının ne olduğunu, kalbini kime adadığını
yeni anladım. Bunu ilk anlayan benim galiba: kadın Şeytan’a âşıktır."
İçimizdeki Şeytan
Şeytanın
Edebiyatımızdaki yerinden de bahsetmek mümkün. Sabahattin Ali, romanı
İçimizdeki Şeytan’da bize biz kadar yakın o şeytanı fısıldar kulağımıza: “Ne
şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması...
İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan
yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve
bunların hepsinden daha korkunç bir şey, hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı
var...”
Şeytan
bize biz kadar yakınken onu ne yadsımalı ne de tahkir etmeli bu yüzden. Onunla
mücadele, bir kez kazanmakla nihayetlenmez üstelik. Eski şeytanımıza yenilmemek
irademizi daha güçlü yapmaz bu yüzden. Yeni şeytanımızın daha güçlü, daha klas
ve daha ayartıcı bir halde karşımıza çıkacağını göz kırpar bize sadece.
Yazı için tık: http://www.sabitfikir.com/dosyalar/seytan-kime-%C3%A2sikti