Gerçeğin Kendisi,
Gerçeğin Görüntüsü,
Gerçeğin Gösterisi...
Gerçeğin Görüntüsü ve hatta Gerçeğin Gösterisi varken kim Gerçeğin kendisini ister ki? Yalındır, yalnızdır, yararsızdır, yalansızdır gerçeğin kendisi.
Gerçeğin kendisi, kendini anlatmaya kalkar hep. Doğrudandır, dolaylısını bilmez hiç. Anlatır. Oysa ne beyhude şeydir; anlatmak... Dert anlatmak, haklılığını anlatmak, doğru görünenden sıyrılmış gerçek olanı, gerçeğin yalnızca kendisini anlatmak.
Tiyatro ve kurmacanın meşhur mottosu dahi söylemez mi: "anlatma, göster" Anlatılanı tiyatro, hikâye, plan sanırlar. İnanmazlar. İnanmayı bilmeyen gözlere yalnız göstermek gerekir, O gözlere Gerçeğin Görüntüsü, Gerçeğin Gösterisi gerekir. Görmediklerine inanmazlar, ardında hep bir şey ararlar.
Gerçeğin kendisinin sözüne de gözüne de inanmazlar. “Görünen gerçek, gerçek olmayabilir” derler. Yetse keşke. Gösterilen gerçek, görünen gerçek; görünen gerçek, gerçeğin kendisi olmayabilir. Anlatma. Artık anlatma. Yaz, çiz, göster, hissettir, sezdir, yaşattır. Yaşasınlar, görsünler ama asla anlatma.
İfşa olsun, zuhur etsin Hakikat.
Ve sonsuza kadar sussun artık gerçek.
*
Hakikat sessizlikteydi. Dile düştü, adı Gerçek oldu. Sonra kulaktan kulak yayıldı, bölündü sayısız Gerçeklik'lere. Herkes duyduğu gerçekliği Hakikat sandı. Sonra biri dile düşen ilk ağza sorma cesareti gösterdi; Gerçek'e erişti. Hakikat'se tüm bu olanlara sessizce gülümsedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder