Eylül 30, 2020

İz


Asla okuyamayacak birine yazılan yazılar,
yazıların en güzeli.
O yazıların, yazarından habersiz bir araya getirildiği kitap,
kitapların en güzeli.
Ve o kitaba bir "rast makamı"yla ulaşan asıl muhatabı,
okurların en güzeli.

Ben, o, biz, siz, onlar... Hepsi ne çok değişiyor zamanla. Adları, yüzleri, varlıkları, yoklukları. Aşık, binbir başka hâlde, yüzde ve kılıkta.
Oysa Maşuk hep Sen.

Sana on yıl önce yazılmış ama verilememiş bir mektubun ruhuyla ama başka bir mektup yazıyorum. Muhatabı sen misin? On sene önce ‘sen’ dediğim şu anki sana ne kadar benzeyebilirse o kadar sen. Belki insanın içinde tek bir sen vardır da aslında, sen olan o senler zamanla başka yüzler giyindiklerinden onları başka kişiler sanarız ve sayarız. Sen kimdir, sen kimsin bilmiyorum. Ama Sen hep Sen'sin.

Aklıma Nerval’in kaba oyalanmalar dediği, Orhan Pamuk’un da Masumiyet Müzesinde "en sonunda aşk acısından kendini asan şair, hayatının aşkını sonuna kadar kaybettiğini anladıktan sonra, Aurelia adlı kitabında, bundan sonraki hayatın kendisine yalnızca kaba oyalanmalar bıraktığını söyler." diye bahsettiği pasaj düştü. İnsan ışığa yaklaşmış ve sonra sonsuza kadar karanlıkta kalmışsa, -kalmış gibi yaşamışsa- kaba oyalanmalardan başka ne kalır ki sayılı bir süreyi doldurmak olan yaşamaktan? Fakat bir aşk acısı değil bu, kalp hissetmiyorum. Tüm izahlara reddiyeler dizecek kadar hayır diyorum buna. Hayır, inkar da etmiyorum. İnkar, şiddetli ikrardır; nasıl yok sayarım bunu. 

Onlarca kez yazmaya teşebbüs ettim. Neyi ifadeye kalktıysam manası belirsiz, biçimi kılıksız, herhangi bir türe bile girmeyecek bir halde başıma üşüştü cümleler. Onlardan düzenli bir ordu kurmaya kudret bulamadım. Oysa zihnimde her bahis derli topluydu. Kurduğum her cümleyi zihnimin çekmecelerinde kolayca bulurdum. Seni nereye saklamıştım ki? 

Neyi, kimi arıyordum bilmiyordum, yalnızdım sadece. Sonra o kadar değerlendi ki o yalnızlıklar değerli bir yalnızlık oldu, tekliğe terfi etti. Benimi kurdum, kendimi kurdum, kimliğimi kurdum. Şimdi o olma anlarında kalan küçük fotoğraflar var elimde. Bazılarında sen de varsın. 


Hiç yorum yok: