Nisan 02, 2012

ZM / Keşfsever

when i was 19.
Başımıza gelen olayların çoğu sıradandır, onları içimizde nakşedip, ruhi keşflere büründürmek ise bize verilen hediyeler  ve metafizik sınırlarımızın büyüklüğü sebebiyledir.

*

Edepsizliğim ve nankörlüğüm, şükürle değil de, sabırla sınanmama neden oldu hep. Cılız, tüyleri pörsümüş, çöp tenekesinin etrafında gezinen, gözleri hiç doymayacakmış gibi bakan, boz renkli kedi gibiyim. Ona “verilene” razı olmayıp sürekli homurdanan, avare gezinen boz, meymenetsiz bir kedi gibi.
Bir mahluk ki; ne kimseyi sever, ne kendini sever, ne de kimse o’nu sever. Aklıma ablamın geçenlerde attığı sözü getirdi, münasip oldu ekleyivereyim;
“Birisi tarafından delice sevilmek size güç, birini delice sevmek ise cesaret verir” (Lao Tzu) Güç de, cesaret de sevgiden geçiyorsa, insana bir yerlerden Vedud ismi tecelli etmeli.
Ama tutup da sevgiye, Aşk’a vardırmayacağım meseleyi.

*

Hayatımın en münzevi, keşfi açıdan ise en güzel yıllarıydı. Hiç o kadar yalnız olmamıştım. Şimdi dershane dönemi diye hafızamda kalan,  ruhsal boyutta ise keşf kapılarının en açık olduğu dönemim diye yad ettiğim günlerdi.

Yüzüm asık, sesim boğuk, gözlerim hep donuktu. Allah’ın bazı şeyleri alarak, belki ihsan, belki şefkat tokadı görünümünde kuluna bazı sırlar verdiğine inandığım dönemlerden birindeydim.

19 yaşındaydım. Beşeri açıdan donanımsız ve güçsüzdüm.  Küçük bir şehirde yaşıyordum, başarısız olmuştum, kalbim kırılmıştı ve yalnız kalmıştım. Dünya’da milyarlarcasının farklı sebeplerle her zaman başına gelecek olaylardan birkaçıydı benim başıma gelen de.  Farklı değildi, dokunaklı, etkileyici değildi. Kitaplara yazılmayan, filmlere çekilmeyen çorak kaderi olan insanlardan biriydim işte.

*

Ama güzel an’lar, tuhaf durumlar yaşadım.
Yürüdüğümün farkında bile olmadan, adımlarımın attığını gördüm.
Aynaya baktığımda gözbebeklerimi cansız, ölü gibi gördüm.
Gecenin ziftinde, sarı ışıkla kitaplar okudum.

Sesin çıkmadığı, gözlerin durmadan aktığı gözyaşların birine tutuldum.

Zifiri odada saatlerce oturdum.

Son ses müziğin kulağıma yetmediği melodilerle sallandım.

Yanımdan geçenin, gerçekliğini ölçmek için ardıma baktım.

Rüyamdaki bir an’ın, farklı zaman ve boyutta gerçekleştiğine inandım.

Yüzüme bakıp gülümseyen adamın, gerçekten olup olmadığını sorguladım.

Müziğin ve ses’in, en üst san’at olduğunu fark ettim.

Yolda gözüme takılan bir harfi, afişi, sayıyı, gaybın’ bakana’ tebessümü olarak varsaydım.

Acı çekmenin, ruh’u arındırdığını, nefsi sızlanmaların farkındalık kazandırdığını keşf ettim.

*

Sonra ne mi oldu dersiniz?

Öss puanımı sadece 2 puan artırdım. Agresifliğim ve uyumsuzluğum yüzünden antidepresan kullandım. Hiç kimseyle düzgün arkadaşlık kurmadım. 

Ama;

Vasat bir hayatı, bir rüyanın içindeymiş gibi yaşadım.(Orhan Pamuk / Masumiyet Müzesi Effect)

Ve 18. 19. yaşımı severek hatırladım.


2012, Nisan 2

3 yorum:

Zeynep Merdan dedi ki...

***
hevam var, devam yok
cefam var, davam yok
bir ileri, iki geri
bunda bile devam yok
***

2011, bahar

OGD dedi ki...

son nefesini vermeden karar vermemeli insan.. perde kapanmadan dememeli "iyi" ya da "kötü" yaşadım... baştan sona acı bir filmin mutlu sonla bitmesidir bazen hayat.. ve damağımızda kalan son sahnesidir böyle filmlerin...

Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

Zeynep Merdan dedi ki...

eyvallah.