Açıklanamayan asabiyetin neden
olduğu garip tavırlar toplamı. Galiba takıntı, en azından benim takıntı tanımım
bu.
*
İlk ne zaman peyda oldu
bilmiyorum ama mavi önlüklü zamanlarıma kadar gidiyor. Güzel ve “düzgün” yazma
şeklinde baş gösterdi ilkin. Harflerin biçimlerinin göz estetiğimin sempatisini
kazanması öyle önemliydi ki, defterin sayfalarını anlık bir sinirle yırtıp
attığım çok olmuştur. Ciltlenen defterlerin tükenmez ya da pilot kalemle
“etiketleri” atılırken elimin stresten harfleri biçimsiz, yamuk yamuk yazdığı
da çok olmuştur.
Sonrası, yüzde malum olan
memnuniyetsizlik. Garip bir huzursuzluk.
Bu “düzgün” yazma sıkıntısından
hala tam kurtulamadım. Ne zaman derste not tutmanın –sayısal derslerde bile-
anlamsızlığını(!) fark ettim, o zaman rahat bir nefes aldım. Yazımı kontrol
etme arzusunun kalemi sıpsıkı tutma şeklinde tezahür ettiği parmak ağrılarından
geç de olsa kurtulmuştum. Kafam kadar boştu defterlerim.
Ohh.
*
Mükemmeli bilmenin ama asla o’na
sahip olamayacak oluşun yarattığı bir huzursuzluk bu. Hiçbir zaman geçmeyecek
bir huzursuzluk bu.
*
Giyinirken de çok olur. “Hiçbir zaman içinde tam rahat
edemediğiniz bedeniniz“ de rahat
bırakmaz sizi. Elbiselerinizin bir tarafı hep iğreti durur.
Mavi önlüğümün kemerini, önlüğün
üzerine aynı kumaştan eklenen o kemerini, karnımı ağrıtacak kadar sıkışım
geliyor aklıma.
Huzursuzluğun zaptı, kontrolle
olur çünkü. Estetik müptelası beşerlerinin “müdahalelerine” empatiyle
yaklaşıyorum şu an.
*
Aynadaki yansımama en sinirli
zamanlarda attığımız gülüşlerden birini hediye ettim yine bu gün. Ütüyle özenerek
açıyorum kırışıkları geçiyor ama içimdeki bu huzursuzluk, bu bedeni “de” olan
huzursuzluk geçmiyor bir türlü.
*
Madem takıntıları taktık bugün
kafamıza, düzelim peşpeşe incileri.
İşte benim incilerim;
·
Satır
altı çizerken, çizgilerin düzgün bir şekilde ilerlemesi.
·
Pantolların
dizkapağı dolaylarındaki pörsümüşlüklerinin, her kullanım sonrası ütünün yüksek
buharına maruz kalması.
·
Lise
bire kadar başarıyla devam ettirdiğim diğer takıntım ise, defterlerimin üzerine
nakşettiğim yazılarımın düpdüzgün ve güpgüzel yazılması.
·
12
yaşına kadar devam ettirdiğim, bildiğim tüm duaların ailemdeki tüm bireylere
belirli bir sıra gözetilerek ardı ardına okunması.(dua anlayışımda önemli
değişiklikler oldu ilerleyen yaşlarımda)
·
14
yaşında artık oynamayı bırakayım(!) dediğim barbie, sindy(markaları bunlar
değildi) bebeklerin, kardeşimle ellerimizle diktiğimiz küçük elbiselerinin
dikişlerinin minicik ve düzgün olması.