Temmuz 31, 2012

Melek-ül Mevtler de Ölürmüş

Faruk Nafiz Çamlıbel'in, Melek-ül Mevti Kılıklı, Kırmızı Bir Kadının Nasıl Öldüğü Üzerine


"...kocası iki omzuna da avuçlarını basarak canan'ı koltuğa çökertti ve bir anda iki pençesiyle kadının boğazını kaptı, arka üstü uzanan canan'ın karnına bir dizini bastı.

...

koltuğun başucunda ve küçük abajurlu lambadan gelen turuncu ışık altında canan'ın yüzünü iyi görüyordu: gözler doğruldu, yüzün morluğu uçarak yanaklarda bir fincan beyazlığı kaldı, burnundan gelen kan çenenin altına doğru yürüyordu.

lami, biraz evvel biten bir güzelliğin şimdi, azar azar dirilmesini bir harikaya bakar gibi seyrediyor. ne gözler! hala müstehzi, hala bebeklerin ortasında, iğne ucundan daha küçük bir ince nokta var ki, tahakkum ve istihza ile sivriliyor. ölüm bile mi onları korkutamıyor? hani can çekişen insanların gözlerindeki o pas? tersine, bu kadının gözlerine cila gelmişti.

ne yapmalı? onu boğmadan evvel gözlerinin içine sinen bu istihzayı dondurmak için ne yapmalı? ... hala korkmuyor, hala aldırmıyor, hala. kana bulanan dudaklarının kenarında o müstehzi tebessüm var: hala sırıtıyor! ölse bile, göz çukurlarında ve çene kemiklerinde o istihza kalacak. hala tahakküm. onu yenmek için ne yapmalı?

...

ölünün saçları arasında, kılıçla açılmış gibi, kafatasını ikiye bölen büyük bir yara var, beyin oradan dışarı akmış; bütün baş, kandan kıpkırmızı...

...

her ikbalperest başın bilmeyerek aradığı budur ... zira, büyük hırslı ruhlar, yevmi hayatın yeknesaklıklarından kurtulmak için büyük oyunlara meclübdurlar ve ölümü bile göze alırlar.

...

bütün bu kalabalık, canan'ın üstüne haşyetle eğildi. ölü hepsine, istihza ile bakıyordu."

Peyami Safa / Canan
syf: 208-213

Temmuz 28, 2012

ZM / Karanlıkları Boğan Işık Üzerine


Van Gogh / Starry Night Over the Rhone
Karamsar olduğumu söylüyorlar. Her şeye kötü bakan, kötü gören biriymişim. Bir arkadaşım kendi demişti, yaşam enerjimi alıyorsun diye. Elbette bu, ince şeyleri fark ediyor oluşumu kastettiği bir iltifattı da -burada tutunacak bir gurur dalı bulalım-
Ucu kendime dokunmayan bir konuda cümleler düzemesem de, bu durumun  karamsarlıkla ilgili olmadığını, o karamsarlık gibi görünen şeyin aslında realistlik olduğunu –kendimden örneklemeden bu sefer- objektif bir şekilde ifadeye yelteneceğim şu an.

*

Tek başına negatifin, tek başına pozitiften daha etkili olduğuna inanıyorum. Örnekleyelim hemen, birinin size iltifat ettiğini varsayalım, beriki bir kişiyi de hakaret ederken tahayyül edelim. Kişilerin önem, değer ölçüleri bir olsun. Hakaretin yapacağı tahribat, iltifatın vereceği hazdan daha etkili olacaktır.

Mutlulukla devam edelim. Bir mutluluğu sonsuza kadar mutluluk olarak yaşayamazsınız –istisnaların her zaman yanımda işleri vardır- her mutluluk, her geçen mutluluk sonunda hüzne dönüşür. Sevdiğim ve bir gün bir resmin adı yapmak istediğim bir tanımlamam var;
‘Yitirilen mutlu zamanlar için duyulan üzüntü’

Hem nasıl unuturum, Henriette’nin o sözünü;
Akşam, ayaklarımızın altında hışırdayan güzün kuru yaprakları üzerinde gezinirken bana;- Mutsuzluk ve acılar sonsuz oluyor, mutlulukların ise bir sınırı var, dedi.

Hem ölüm, doğumdan daha tesirli ya.

*

Karanın böylesine tesirli olduğu bir dünyada nasıl mai’ye tutunsun insan. Hayale etmenin, düş kurmanın riskini nasıl alsın omuzlarına. Hem Yüzde elli, yüzde elli de değil ki. düşüm gerçekleşirse mutlu olurum, bir düş daha kurmaya heveslenirim sonra. Yüzde elli kaybetme riski hep yanımda olur yine. Peki ya düşüm gerçekleşmezse? işte o zaman bir daha düş kuracak cesareti bulamam.

*

Böylesine meyus, melalperest bir varlık yaşam sürdürme gücünü nereden mi buluyor?
Işık’tan.
Karanlığın kocaman olması, ışık yok dedirtemez ki bana.
Demiyor mu kitap;  

“Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!» dedi” (ar’af / 17)
Baksanıza. onların çoğu, insanların çoğu. Çoğumuz hakikati bulamayacak. Dünyada bile olsa şeytan daha güçlü olacak.   
*
Şeytanın, karanın ve olumsuzun daha tesirli ve güçlü olduğu bu dünyada, nötr olmayacağım ben, polyanna’yı acınacak halde bulacağım ben. Karalara bürüneceğim ben.
Ama; ışığın hakikatliğinden, devranın sonunda bir ışık huzmesinin tüm karanlıkları boğacağından da umutlu olacağım ben.

O vakit bin yeisimi bir recayla perişan edeceğim ben.

Temmuz 25, 2012

ZM / Kendimizden Tiksinmeler Üzerine

Keira Knightley, 2011
Tehlikeli ilişki(A Dangerous Method, 2011) filminde geçen bu kareler, filmde ve freudçu bakış açısıyla cinselliğe yorulsa da, resimler içimize olan tiksinti ve nefreti iyi ifade ediyor.

id, ego ve süperego. İd’le süperego arasındaki egonun dengeleyemediği bu gerilim  -çatışan kavramların çok yönü olabilir- kişiye psikolojide’ id bunaltısı’ veyahut ‘anksiyete’ denilen bir gerilim veriyor.
Kişi bir türlü dizginleyemediği idi’nin isteklerini bastıramayınca ve süperegonun haklı taarruzlarına maruz kalınca bu sıkıntılı duruma düşmek durumunda kalıyor.
Psikoloji falan okumuyorum, eğitim almadığım bir konuda ahkam kesmek de istemiyorum. Benim ki yaşadığım bir sıkıntıyı ifadeye yeltenmek.
*

Gururlu,  gerçekten gururlu bir insan tahayyül edin. Ufacık bir imayı bile rahatça fark edebilecek bir içsel farkındalığa sahip olsun sonra. Diğer insanların olur böyle şeyler, kafana takma, canını sıkma, insanız sonuçta dediği cümleler, bu varlığın içini teskin edemesin bir türlü.

Yalnız kalınca bile zulümler icat etsin kendine. Sosyalfobi belirtileri göstersin durduk yere. Kibrden parlayan yüzü, kıpkırmızı olsun yok yere.  –tabi ki yazan burada anlatımı güçlü kılmak için abartılı yakınmalara başvuruyor-
*

İşte bu film görüntüleriyle içimde, içimizde olan o hissi somutlaştırmaya çalışıyorum. Beşeri bir eksikliği, yaptığımız bir hatayı, aptallığı, küçük kusurları, noksanlıkları fark edip hemen sonra iç’te ve dışta olan o hissi tarife yelteniyorum şu an.

*
Kendini sevemeyen bir varlık bu histen kurtulamaz çünkü. Ufacık da olsa gururun ve kibrin dehlizlerine yuvarlanmış bir varlık bu hissi söküp atamaz çünkü.

*
Belki de gurur’a verilen bir cezadır bu.
Evet, belki de bundan ibarettir bu.

Ketumi'nin Uzun Zaman Sonra Azmi'nin Özlediği Dilden Konuşması

Azmi: geçmişte, divan'dan olsun, servet-i fünun, fecri ati'den olsun güzel paylaşımlar yapar idik. 
değil mi efendim?
Ketumi:  kesinlikle.
Azmi: işte diyorum, onlar diyorum, güzel idiler.
Ketumi: evet öyleydiler.
Azmi: blogla heves atıyoruz gerçi ama bir zahid havası, ketumi atmosferi bulunmuyor hiçbir yerde.
Ketumi: "..."

bir sahur vakti, ketumi'nin azmi'nin içine bakışı.



Temmuz 22, 2012

.: darsheel safary :.





Taare Zameen Par (Like Stars on Earth) / 2007, Hindistan
"Darsheel Safary"

Temmuz 20, 2012

.: söz :.







.: ağlayan kadınlar lahti :.

Ağlayan Kadınlar Lahti, MÖ 4 yy

XIII

geçip gidecek zaman. geçip giden
zamanlar unufak edecek bizdeki kör
maddeyi: benim güzelliğim mi kalır,
onun adı sanı mı: elime dayadığım
başım ve boşluğa dalmış bakışım kalır
bu taşta, bir de bomboş, yenik lahit.
krallık güzellikmiş, beyhude yeryüzü!
bir müzede gün boyu meraklı gezmenler
ve gözlüklü uzmanlar dolanır etrafımızda.
sonra düşer karanlık ve söndürür ışıkları
bekçi: her gece bütün gece ikimize kalır.
  
Enis Batur / Ağlayan Kadınlar Lahti

Temmuz 15, 2012

ZM / Ukde ya da Zühd Başlangıcı

bir gün

kendinize, kendiniz için bir zulüm icat edip önce, zevk almayacağınızdan emin olduğunuz bir şeye girişirsiniz. -tebdil mekanın etkisini de ihmal etmeyelim tabi-

maksat, cesur olmadığını düşündüğünüz, o gururlu ve yalnız içinizi test etmektir.

önünüze bir fırsat çıkar, fırsat yapsam mı'ya dönüşür. yapılmayanın yapılmış olandan daha büyük pişmanlık getireceği şeklindeki tecrübeniz size hareket etme gücünü vermiştir bile.

harekete geçersiniz.

*

bazen

insanların -o zamanın getirisi meşgalelerin iyi uygulayıcısı olan insanların- aralarında bulunmak zulümdür bazen. onların o şen kahkahaları ölümcül bir yalnızlıktır bazen.

vücudunuzu güzel gösteren bir çabuta(yöresel deyim; elbise mealinde) bürünüp kalabalıklara karışmaktır beğenildiğini fark etmek bazen.

birinin sizle konuşmayı bahane ettiğini anlamanın içinize verdiği anlık gurur ve boşluk hissinin karışımıdır o şey bazen.

hepsinin sonunda içinizin bürüneceği rahatsızlık hissidir, sizin o huzursuz yalnızlığınız bazen.

*

bir an

telepati denen bir şeyin gerçekliğine şahit olursunuz bir an.

aklınızdan geçen birinin, aklından geçtiğinizi akıl almaz bulursunuz bir an.

güzel bir dekorun, küçücük bir parçası olmak istersiniz bir an.

yüzünüz .oktan (y de olur b de) kıpkırmızı olur bi an.

utandığınıza utanıp, kanınızın akışkanlığına lanet edersiniz bir an.

koşup, koşup gitmek istersiniz bir an.

*

dışarısı çok güzel şu an.


2012, temmuz

Temmuz 05, 2012

ZM / 23

konuyla çağrışımlı sanki.
On dakika sonra 22 yılı devirmiş olacağım sayılı günler toplamı olan yaşamımdan.

23’ü kemale erişin ilk kademesi olarak güzellersek –ki 35 ve 40 yaşlara da yapılmış yaş güzellemeleri vardır- hala içinden çıkmadığımdan emin olduğum ergenlik çağını bitirip, yetişkinliğe adım atmış olacağım.

*

Rakamlara, belki de sembollere takılan biriyim. Tarihlerini ezberleme ihtiyacı hissetmeden hatırıma aldığım çok zaman dilimi var. benimle ne alıp veremediği var ki, sürekli gözüme takılıyor dediğim rakamlar var.

Kesinliği kati olan ve tahmin, sezgi gücümün asla fayda sağlayamayacağı ölüm tarihim var. En çok bunu merak ediyorum –herkes gibi-

*

Saatler var 1’de. Ama çeyrek kala, yirmi var gibi yuvarlak olan saatler gibi değil. şimdi ekranın altında gördüğüm gibi mesela;

05.07.2012, 00.00 

Şu an 22 yıl devrilmiş oldu. Artık 22 yaşını doldurmuş, kemal yaşların –bence- ilki olan 23 e doğru yol alan biriyim.

*

Bazı insanlar geç büyür. Onlardan biriyim. 14 yaşıma kadar bebeklerle oynadım. Büyüdüğüne sevinen, “ben artık çocuk değilim” cümlesini gurur duyarak söyleyenlerden olamadım hiçbir zaman.

*

Büyüdüm, büyüyorum diyecek zamanı geride bırakıyorum şimdi. Bundan sonra yaş almaya, yaşlanmaya başladığımın idrakinde geçireceğim sayılı günler toplamı olan yaşamımı.

Niye öğütler düzüyorum ki kendime? Niye daha iyi için ümitvar cümleler, pekiştirici sıfatlar kullanıyorum ki içime? niye yıl başı temennilerine büründürüyorum ki yaş yazısını. Hepsi hepsi duvarda bir tuğla değil miyim?

Daha fazla yitip gitmeden sonlandırayım yeni yaş, kemal yaşa giriş yazımı.

*

Unutmadan,

yaş almayı dünyada ne elde ettim,  yaş oldu kaç neler becerdim, beceremedim muhasebesiyle birkaç an daha zayi ederek değerlendirmeyin.

Sayılı gündü, yaklaşıyorum, ‘en büyük soru’nun cevabını öğrenmeye yaklaşıyorum sıkıntısıyla, zıkkımıyla ve kaygısıyla idrak edin.

Bitiş cümlem şu olsun;
And it's no sacrifice .

05.07.2012 / 00.23

Temmuz 02, 2012

.: üzerine gözler düşmüş bir resim :.

Galata Kulesi imiş.

görmediğim bir yerin resmi. görsem de bu haliyle görmeyeceğim zaten. Galata Kule'sinin bir gravürü imiş. resmi hediye edeni teyit etti altındaki ibare.
kaç gözün yansıması düşmüş bu resme, hesaplayalım. resmi çizen; adını bile bilmediğim güzel bakan bir adamın gözleri, bana bu resmi hediye eden Zahid mahlaslı bir kızın gözleri, resmin net çıkmasını hesaplayan benim gözlerim ve şimdi bu resme bakan sizin gözleriniz.
ama en güzeli,
 resmi, altındaki o peçeli yüzlü kadınlarla süsleyen
o adamın gözleri.

.: pembe aura :.


2010, ocak

2010, ocak

Temmuz 01, 2012

30 / 103

Asr’a yemin olsun ki,
İnsan gerçekten hüsrandadır.
Ancak iman eden, ameli saliha işleyen, Hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.