"Tam bir kahkaha nadir bir olaydır. Bedeninizin tüm hücreleri güldüğünde, varlığınızın tüm parçaları neşeyle dolup taşmaya başladığında, büyük bir rahatlık getirir.
Kahkaha en saf haliyle tüm enerjinizin dansıdır. Gerçek derin bir kahkahada akıl kaybolur. Tıpkı durgun bir göle taş attığınızda dalgaların oluşması gibi, gerçek kahkaha da merkezinizin yayılıp etrafınızda bir çember oluşturur. Deprem gibidir!"
Osho / Kahkaha
Kahkahanın manik bir hal olup olmadığından hala emin değilim. Abartılı, uç hallerden gelir hep. Tebessümün ifratı. -Belki tebessümle boy ölçüşemediği içindir. Gerçek bir tebessümle hiçbir gülme şekli kıyaslanamaz çünkü. Gerçek bir tebessümle insan dahi öldürebilirsiniz çünkü-
Kahkahanın manik bir hal olup olmadığından hala emin değilim. Abartılı, uç hallerden gelir hep. Tebessümün ifratı. -Belki tebessümle boy ölçüşemediği içindir. Gerçek bir tebessümle hiçbir gülme şekli kıyaslanamaz çünkü. Gerçek bir tebessümle insan dahi öldürebilirsiniz çünkü-
Püskürme, taşma gibi. Sesi ve şekliyle de estetik değil zaten. Dışarı fırlamış dişler, tiz bir ses ve sonrasında kasların pörsümüş hali. Tüm bu çirkinlemeler kahkaha atamadığım için değil ama. Bilakis. İçimdeki kahkaha atma arzusu baş edemeyeceğim kadar büyük. En olmadık yerlerde çınlatmışlığım var ortalıkları. Hala var.
Kaslarıyla anlaşamayan, onları fazla zorlayan biri olarak gülme, kahkaha konularında başım hep sıkıntıda oldu. -Ne mesut günlerdi, hiç unutmam - süperegosu dışında içsesi olmayan, titiz, çalışkan, hanım kız olduğum lisenin ilk günlerinde dahi atomkarınca lakaplı bıdık hocanın(!) beden diline en güzel püskürmelerimi gönderirdim. Güldüğüme –hayır gülmek değil tam anlamıyla patlamaktı onlar- şaşıran –bu kız güler miydi şeklinde- arkadaşımı dahi anımsarım.
Gülmek konusunda en ileri gittiğim durumlara sanıyorum, okul müdürü ama aynı zamanda din kültürü ve ahlak bilgisi dersimize giren bir hocamız sebep oldu. Hazırlık okumamızın neden olduğu ben de İngilizce biliyorum kompleksi, gülmek noktasında patlamaya hazır bir bomba olan benim için değerli bir hazineydi şüphesiz. “vat iz yor naym”lar olsun, bılautuuth (bluetooth)lar olsun. Allahım yapılır mıydı bunlar bana? En arka sıradan, en tiz kahkahalar doldururdu sınıfı. Periyodik aralıklarla nüksedecek kadar da baş belası olurdu. Hocam kusura bakmayın, yanlış anlamayın hatta en kabul görür bahane “ayy, sinirlenirim bozuldu” demek zorunda kalırdım.
*
Hakikaten nedir bu şey? İdini frenlemiş süperego püskürmesi mi, yaşamdaki tezatlara, çarpıklıklara elinde olmadan reaksiyon gösteren beşer güdüsü mü? Nedir Allah’ım bu şey? Niye bu kadar eğleniyorum? Sahip ol(a)masa da mükemmeli bilmenin, hissetmenin iç’e verdiği kibr neşesi mi bu?
Önünden geçtiğim dükkânlar var, Sırf isimlerine güldüğüm. İsimlerine bakarak iç’imi eğlendirdiğim. “aşkitom” diye bir mağaza mesela. İ’nin üzerindeki kalp. Birbirinden renkli ve abartılı moda kıyafetlerin satıldığı. Bedenimi, aşkitom poşeti taşıyarak yürüyen halimle düşlüyorum. Ahh.. Bim var mesela. –normal markaları almak için giriyorum ben de- hayır para kaynaklı ucuzluğu kastetmiyorum. Pahalının zıddı ucuz’u kastetmiyorum. Hayır, fakirliği ve yoksulluğu aşağılamıyorum. Hiçbir zaman zengin olmadım zaten, fakir sayılırım zaten. Ama dayanamıyorum Allah’ım. Ucuz’luğa dayanamıyorum. Başka bir marka’yı rengi, ambalaj baskısı ve hatta kelime oyunlu isim haliyle taklit eden bu şeylere, bu ucuzluğa katlanamıyorum Allahım. İçime tiksinti veriyor. Zelil hissediyorum kendimi.
Soyut, tavır halleri de var. Seda Sayan’ın mantıklı konuşurken takındığı yüz ifadesi mesela. Songül Karlı’yı –göğüslerini ve poposunu elbette(!)- dibi düşerek izleyen idikler mesela. Entel gözükmek için kemikli gözlük takan ebleh bakışlı ergenler mesela. Ya da seksi görünürüm umuduyla dudaklarını büzen, şişman poposunu biçimli gösterecek pantolonlar arayan tek vasfı dişilik olan kızlar mesela.
*
Belki de, bu tezatlığın ve parayla ilgisi olmayan bu ucuzlukların içe yaşattığı neşe hali. Belki de kusur arayan gözlere verilen bir ceza hali. Belki büyütmeye gerek yok, güzel bir neşe hali. Keyiflenme hali.
Cmylmz’ın fundamental’inin katkısı olmuştur mutlaka dediğim –“ne vereyim abime”yi not düşelim- bu yazıyı bir gün güzel bir kahkaha atabilme ümidime adıyorum. Tezatlardan değil de, güzel bir neşe halinden yüz bulan, göle düşen taşın suyu dalga dalga süsleyen hali gibi olan kahkaha atabilme ümidime adıyorum.
*
Kişinin güldüğünden anlaşılır aklı diyen dedelerimiz ne der bilmiyorum ama ben en çok absürd komediyi seviyorum. Saçmalıkların, saçmasapanlıkların yalın bir şekilde gösterildiği şeyleri seviyorum. Engin Günaydın’ın tarzını seviyorum. Tezatlardan ve çarpıklıklardan yüz bulan “kara”komediyi seviyorum. Şu’nu da seviyorum;
4 yorum:
Ucuz'luğa katlanamıyorsun demek. Kibir. Mahkeme-i Kübra. Hesabın her türlüsü ve cennet kokusunun kahredici ademi.. olaylar olaylar.. ama sen zaten bilmiyor musun..
evet!
ucuz'luğa katlanamıyorum. hiçbir şekline. kendimde de katlanamıyorum. tiksiniyorum zerrelerimden.
lazım olan çoğu şeyi biliyorum ama sen de gayet iyi biliyorsun ki bilmek yetmiyor. hiçbir zaman da yetmedi.
ateşi söndürmek için su gerekli. biliyorum su gerekli. göze yağmur gerekli. ama ne tuhaf. bunu bilmek de yetmiyor.
selametle.
ayy, sinirlenirim bozuldu
bu cümleyi okurken dayanamayıp çınlatsaydı meeemur cevüz odayı bu güzide beyanı yineleyecekti.
"memur cevüz"
evet efendim, evet. aynı takım elbiseli hayri irdal bey gibi.
Yorum Gönder