"Ashes to ashes, dust to dust
No you can't amuse me, so leave you must
Ashes to ashes, dust to dust
If the
spell won't kill you, your ego does"
İçten, başka bir iç'e -içtenlikle- seslenildiği halde, "Duymayacak. Kesin duymayacak" vehmine -ya da yeisine- uzaklık denir.
İçsel uzaklık.
Gözlerin uzak. Duruşun. Yüzündeki mağrur, kibirli, zengin tebessüm. Üzerindeki
yeni ve görmediğim elbiseler. Onları taşıyışın. Önünde poz verdiğin mekân.
Hepsi. Çocukken kalbini kırdığım ve yılların kalbimden söküp atamadığı vicdan
azabıyla karşısına çıkıp, helallik bahanesi altında yüzünde bulmayı
umduğum ama çok değil 4-5 sene sonra tek bir tanıdık ifade bulamayışımdaki esef
gibi uzak. Sırf gözleri annesininkilerle çakışsın diye ilgi çekmeye hebalanan çocuğun ağlayışı kadar uzak. 15 yaşında yazılıp, adına "adresine
gidemeyen mektuplar" denilen ve asıl
muhatabının asla ulaşamayacağı cümleler kadar uzak. Yani; çok uzak.
En yakın olduğum an'ı aramaya çalışıyor da zihnim, ilk üç listesi
bile yapamıyor hatırladıklarıyla. O kadar uzaktım madem, şimdi mi varılamaz bir
mesafenin sitemini ifadeye yelteniyor ruhum? Hem sahi, yüzlerce kez göz göze
gelmiş insanlar nasıl uzak olabilirlerdi ki? Baktı, yüzlerce kez baktı da ne
gördü? Bunu bile hatırlayamayacak kadar mı uzak? Yaralarını dahi birbirine
göster(e)meyen, sarıldıkları halde, içlerinin seslerini birbirlerine
duyuramayan insanlar ne kadar yakın olabilirlerdi ki? Söylesenize, bencillik bu
kadar mı müsebbibi, uzaklığın?
Acz içinde nefes aldıkları yetmezmiş gibi, o ahmakça
birbirine güçlü görünme kaygısı yüzünden, muhatabının değil acımak ya da
merhamet, gözündeki şefkate dayanamayacak kadar gururlu olan iki ruh ne kadar
yakınlaşabilirdi ki zaten? Boşa sitem...
İki bencil için, gerçekte gerçek bir tebessüm kadar kısa ve anlık
bir hareketle kurulabilecek yakınlık mesafesi varılamaz.
İki bencil için, aylarca ve onlarca sarılmakla pekişmiş bir yakınlık, 'bir boş bakış'la yerle bir olarak kadar onarılamaz.
İki bencil için, bir kavuşmak bahanesi bile tasavvur edilemez kadar umulamaz.
İki bencil için, aylarca ve onlarca sarılmakla pekişmiş bir yakınlık, 'bir boş bakış'la yerle bir olarak kadar onarılamaz.
İki bencil için, bir kavuşmak bahanesi bile tasavvur edilemez kadar umulamaz.
*
Hani bazı yüzler vardır, çakıştıkları anda tüm kurulası cümleleri
daha sarf edilmeden israf eden. Öyle ki, konuşurlar yüzleriyle. Tebessümleriyle
latifeleşir, bakışlarıyla kavga eder, barışır, sonsuza dek birbirlerine gözleriyle yemin ederler. Yüzünün bir an'ında ruhumu bulmak için neler verme... Boşa
sitem... Bunu söylemek, parmak uçlarına basarak bir kapıyı kapatıp,
sessizce gitmek gibi, bir yıldızın zamanla, sessiz sönüp gidişi gibi ama ne
fark eder, çok uzak.
*
Gittiğim her yer; varacağım ya da kaçacağım. Hepsi daha gitmeden. Hiç tanışmadığım insanlar, daha tek bir kelam etmemişken.
Uzak. Her yer. Her kişi. Her şey.
Ya da her neyse. Çok uzak.
Uzak. Her yer. Her kişi. Her şey.
Ya da her neyse. Çok uzak.
(Zeyl: Görünen o ki "Adresine Gidemeyen Mektuplar" serisine bir mektup daha.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder