Tam 3 yıl önce ilk yazımın yayımlandığı İtibar'dan sonra, şimdi Zarifoğlu dosyasında Muhit Dergisinde:
*
Bağrında
sayısız poleni saklayan çiçekler gibi, sayısız sırrı saklar bazı mısralar. İçi
çiçeklendirecek kadar cömerttir özleri. Bazen tebessümle açarlar. Bazen de tohum
olup gözlerde dururlar. Turgut Uyar’ın "Hepinize
iyi niyetle gülümsüyorum / Hiçbirinizle dövüşemem / Siz ne derseniz deyiniz /
Benim bir gizli bildiğim var" mısralarında herkese iyi niyetle gülümseyecek
kadar cömert, hiç kimseyle dövüşmeyecek kadar bilge olanların sahip olduğu o şey
nedir? Uyar’ın “gizli bir bildiğim” diye fısıldadığı şey incelik bilgisi
olabilir mi?
İncelik
bilgisi; iyi ve kötünün, yücenin ve sığın, doğrunun ve yanlışın, güzelin ve
çirkinin, çoğu tezatın birbiriyle karıştığı o noktada, birinin öteki sanıldığı,
sayıldığı o belirsizlikte duranın bilgisidir. İncelik bilgisi; çiçeğin özündeki
polenin, rengin içindeki renklerin, gösterilenin ardındaki görünenin, görünenin
ardındaki olanın, olanın ardındaki olduranın görmenin bilgisidir.
“Söylenen
her söz; içinden çıktığı kalbin libasını, üzerinde taşır.” der Atâullah
el-İskenderî. İyinin ve kötünün birbirine karıştığı o noktada, sözün örtüsü gösterir
nasıl bir kalpten çıktığını. Fakat iyinin ve kötünün ayrımını yapmak kalbin
örtüsünü görmekten çok daha zordur. Bazen bir kötüye kötü demek şekli o kadar
iyi yahut bir iyiye iyi deme şekli o kadar kötüdür ki; iyinin ve kötünün
katmanlı yapısının ayırdına ancak böyle varabilir insan.
İyideki Kötülük & Kötüdeki
İyilik
İncelik
bilgisi, mısralarda parıldamaya devam ediyor. Özdemir Asaf'ın "Tüm renkler
hızla kirleniyordu / Birinciliği beyaza verdiler" dizesi bir sırrı
ışıldıyor: En çok masumlar kendini kirli hissediyor, kirliler kendini hiç
kirlenmiş hissetmiyor. Kirlenmek, temiz olana mahsustur çünkü. Paul Auster’ın "Sadece
iyiler kendi iyiliklerden kuşku duyarlar, onları iyi yapan da budur
zaten." sözü bunu doğrular nitelikte. Gerçek bir iyiye kötülük, karalık ya
da kir bulaşabilir mi peki? Yoksa her birimiz, bir diğerinin daha siyah ya da
beyaz gördüğü bin bir tonlu grilerden biri miyiz? Zayıf olduğu için, kötü
olabilecek kudreti olmadığı için masum görünen, sınanmamış birinin iyiliği
gerçekten iyi midir ya da? İncelik bilgisine göre, erdemli olan kötülüğü
yapabilecek kudretteyken bunu tercih etmeyendir. Bu yüzden erdemli olan sadece
iyi olandan daha muteberdir.
Gerçek
iyiliğin neden gözetilmeksizin yapılan şey olduğu görüşü hakimdir. Bu görüşü
izah edenlerden biri olan Tolstoy “İyiliğin bir nedeni varsa, iyilik değildir
o. Sonucu, yani ödülü varsa iyilik olmaktan çıkmıştır.” diyerek iyiliği neden
ve sonuçlar zincirinin dışında tutar. Oysa kötü görünen çok şeyin iyiden ileri
gelebileceği gibi; iyi görünen çok şey de gizli bir övünmeden ileri gelebilir
bazen. Kalpleri yarmak mümkün olmadığından aslında ne olduğu kişide bıraktığı
etkiden anlaşılır. Bu etki en çok tavsiye, nasihat, yardımda gösterir kendini.
Üstenci tavır, bilgiçlik, kibir hepsinin önüne geçer bazen. Büyüsü bozulur
iyiliğin. Düşer yere iyilik. İyi, iyi görünene; iyi görünen, iyi bir görüntüye
dönüşüverir. Birine iyilik edecekken insan kendine sormalı: "Karşımdakine
iyilik etmek istiyor muyum sahiden? Yoksa kendimi iyi hissetmek mi
istiyorum?" İyinin ve iyiliğin nasılı kadar niçini de mühimdir bu yüzden.
İncelik Yarası
İnceliğin
başka tezahürleri yok mudur? Samimiyet,
bâtınî incelikken; zarafet, zâhirî bir inceliktir mesela. Sakarlıktaki zarafet; dalgınlıktır mesela. Ahmaklıktan değil başka
bir dünyanın seyircisi olmaklıktan ileri gelen sakarlıklar güzeldir. Gökyüzüne
bakarak yürürken ayağın takılması... En güzel sakarlıklardan biri. Başkasının nefsine kendi nefsinden daha kibar
olmayı salıklayan ruhsal zarafet vardır bir de. İnsanın kendi nefsine
mahcubiyeti arttıkça başkasının nefsine zarafeti artıyor. Bu ruhsal zarafete, vicdan
müsterihliğine; kendi küçük kusuruna, başkasının büyük hatalarından daha çok
duyarlı olan, haklılığını izah dahi etmeyen, mücadele etmeye bile tenezzül etmeyenler
erişiyor. Böylesi bir ruhsal zarafet, en çok riyadan korkuyor. Ve riyaya bir
çare olarak olduğundan kötü görünmeyi, olduğundan iyi görünmeye yeğliyor.
Bilgeliğin ruhta çiçek gibi açışının işareti de bu hâldir belki.
İyi
insan/kötü insan ayrımından daha çok; bize iyi gelen/kötü gelen yahut sizdeki
iyiliği ortaya çıkaran/kötülüğü kışkırtan insan ayrımı daha doğru. Mutlak iyi
ve mutlak kötü insan yoktur; iyi(lik) ve kötü(lük) eylemde ortaya çıkan şeydir.
İyi bir insan -istemeden dahi olsa- başka birindeki kötülük damarını
kışkırtabiliyor. Diğer bir insan, kötülükteki ısrarıyla muhatabını ters
tepkiyle iyi eyleme sevk edebiliyor. Bazı insanlarınsa şifadan daha çok yan
etkisi var. Tıpkı tene yakışmayan parfümler gibi her ruha, mizaca yakışmayan
ruhlar var. İnsan varlığına şifa getiren, rayiha estiren ruhları seçmeli
kendine. Kendine 'iyi' gelmeyene 'kötü' demek en kolayı çünkü. İyi biri
olsa/iyilik dahi yapsa sizdeki kötüyü kışkırtan, iyi enerjinizi eksilten
insanlara mesafe almakta hayır var. Size kötü gelen, ötekine hayır getirir
belki.
İyiliğin İncisi
İyidir
insan, niyeti iyidir, iyilik de yapar ama yine de girmeyi başaramaz bir kâlbe
bazen. Kötülüğün baş tacı edildiğini görür, içerlenir, isyan dolar yüreği. Yalnız
acıyla keşfine varılan incelik bilgisinin kalbe şifâ olan sesini duyar o vakit:
Aşkta, sevgide adalet olmaz. Muhabbette adaleti gözetmek incitir kalbi
yalnızca. Sevgi; nedensizliği, koşulsuzluğu ve izahsızlığıyla var kılar kendini
ancak. Bazı kalbî kırıklıklar ruhsal tekâmülün en güzel öğretmenleridir bu
yüzden. İnciten deneyimler bazı insanları yanlış yere koyduğumuzu gösterirler.
Üstelik koymamız gereken yeni yerleri de bize işaret ederler.
İyilik
incitir mi peki? İyilik incitir, incinir de bazen. Kötülük örtmez her vakit iyiliğin
üzerini. Bazen iyiliğin üzerini iyilikler, güzellikler, incelikler örter. Hüsn-ü
zan örtüsü, nezaket makyajı, "bilmesin"de hayır görülen beyaz
yalanlar, merhametin tüm kusurları örten anneliği, yapıcılığın diplomatik
iplikleri... Hepsi incitebilir iyiliği. Fakat iyilik incindikçe, daha da inceleşir
iyiliği… İyiliğin incisi, o ince incinişte saklıdır belki.
Bu yazı Muhit Dergisinin 6. sayısında yayımlanmıştır.