Ağustos 18, 2012

ZM / Ruh Müzesi

"bu resme bakınca ne görüyorsun?"
Bazıları yazma’yı kendini ifşa etmek sanıyor. İçini ve ruhunu sızdırmaya benziyor yazmak biraz, inkâr etmiyorum. Ama ifşa demek, apaçık, meydana düşmüş, değersiz kelimelerine de göndermeler yapıyor. Ki bu ben’i rahatsız ediyor.

Güzel bir savunma buldum. Sunuş biçimi. Tüm vasıfsızlığıma ve sıradanlığıma rağmen somut kalıntılar, iz’ler bırakıyorum bu sanal dünyaya. İçimi ve ruhumu hiç tanımadığım insanlara gösterdiğim de doğru. Ama kendimi ifşa etmiş, ayan etmiş gibi görmüyorum.



Burayı, vadi’mi müze olarak görüyorum. Pek ziyaretçisi olmayan, arada insanların uğradığı, bir iki iz bıraktığı, kendi halinde, gösterişsiz bir müze gibi. Polyushka Polye benim müzem. Ruhumun müzesi. Bu oyun ve eğlenceden başka bir şey olmayan dünya’dan dahi, sessiz sedasız gitmek istemiyorum. Bazen unutulmayı, yok olmayı aslında hiç olmayı deli gibi istesem de. Ruhumun hatırına.

İnsanın dolaştığı, oturduğu, ayak bastığı herhangi bir yere bile bıraktığı, sızdırdığı o ruh’un hatırına. Yaşadınız mı hiç. Bazen bir yere götürürsünüz varlığınızı da, orada görmediğiniz şeylerin varlığını hissedersiniz. Ya da sevdiğiniz birinin bir zaman yaşadığı, vakit geçirdiği bir yere onu anmak, hatırlamak ya da gidip o yalnız yerde ondan bir şeyler bulmayı umduğunuz gibi.    

*

Savunma demiştim, devam edeyim. Burası, müze gibi. İçime ve ruhuma beğendirdiğim şeyleri gösterdiğim, vitrine çıkardığım kendi halinde bir müze gibi. Oysa bazı insanların sandıkları vardır. Benim de eskiden sandığım vardı. Sandıklar müzelerden farklıdır. Sandık içlerinin vitrine çıkma arzusu yoktur. Ziyaretçilerden de hoşlanmazlar. Onlar en fazla birine bırakılmak, hediye edilmek isterler. Gösterişi sevmezler.

Müze’mi havaya mı uçursam. Kendimi küçük bir sandığa mı hapsetsem. Ya da antikacı mı olsam. Sandıktan daha görülür yerlerde ama müzelerden de daha az tanınmış. Bilmiyorum.

Ama müze’yi bir gün havaya uçurma fikri güzel.  

*

Bir gün bir sandığa sığma fikrini seveceğim.
Vakit kaybetmeden ruhumu, o sandığa hapsedeceğim.
Sonra da kendimi bir alıcı’ya teslim edeceğim.

Mezarımdan daha güzel bir sandık olamayacak.


2012, ağustos 18

6 yorum:

N.Narda dedi ki...

havaya uçurmak fikri canice gibi geliyor bana, kendinden bir parçayı öldürecekmişim gibi, ama hep istiyorum bunu ben de. Zamanı gelecek,biliyorum çünkü...

Zeynep Merdan dedi ki...

14 yaşıma kadar oynadığım bebeklerim vardı. hepsinin isimleri, karakterleri ve ellerimle diktiğim kıyafetleri vardı.

sonra ne mi oldu dersiniz? attık onları kardeşimle.

üzülüyorsunuz, hatta pişman oluyorsunuz ama aynı zamanda hürleşmiş ve bağımsızlaşmış.

burayı bir gün havaya uçuracağım.
kendime küçük bir sandık bulduktan sonra.
belki de biri yüzünden.

*

sizin çünkünüzü tahmin edemedim.

N.Narda dedi ki...

belki de biri yüzünden...ben bunu söyleyeceklerimi-söylemediklerimi dinleyen ve dahi anlayan o müstesna ruhu bulduğumda...gibi anlamak istedim..

bana gelince...ben belki güzel bir anforadan, ama çok fazla sızdıran, üstelik de sızdırdığı da kötü kokan, kirli bir sudan ibaret olan....vebenzerleri, ve saire....

N.Narda dedi ki...

geçen gün, daha yeni geçenlerden birinde, ben de bir tomar mektubu atıverdim çöpe...hala daha özgür hissedeceğim anı bekliyorum...

Zeynep Merdan dedi ki...

niye "biri yüzünden" dedim bilmiyorum ama biri hatırına'yı kastettim sanırım. ama biri yüzünden, biri hatırına'dan acı verici olduğu halde çok daha güzel.

*

sizin bir sırrınız var galiba. sırlı konuşuyorsunuz, tam anlayamıyorum. bence bir şekilde sızdırın. açın demiyorum.

*

biliyor musunuz o bahsettiğiniz şey çok güzel. yani atmak, yakmak, savurmak eylemleri. ben de bir zaman yapmıştım. bir nehrin sularına, bir tomar kağıt ve bir resim savurmuştum. şansıma o gece şiddetli bir yağmur yağmıştı. attığım her şey perişan olmuştu-r-.

*

sırrınızı bilmiyorum ama bakın size ne hediye edicem;

http://zeynepmerdan.blogspot.com/2011/08/memoirs-of-geisha-scene_2093.html

N.Narda dedi ki...

sırlı değil, beceriksizce ve gereksiz ...