"ne annem ne de babam dindardı. ikisinin de namaz kılıp, oruç tuttuklarını görmemiştim. ...dine saygısız değil, ilgisizdiler yalnızca ve bu ilgisizliği de pek çok tanıdıkları, dostları gibi, atatürk sevgisi ve laik bir cumhuruyetçilikle açıklarlardı."
syf: 46
"...kalplere asıl mutsuzluk sızısı veren şey...sarışın Inge'nin, kendilerini olduklarından da avrupalı hissetmek için çırpınarak saçlarını sarıya boyayan, kaşlarını yolan, ve butik butik gezip kıyafet seçen sosyete kadınlarına, ten renginin ve ırk yapısının da ne yazık ki kolay telafi edilemeyecek önemli bir eksiklik olduğunu hatırlatmasıydı."
syf: 91
"...gözlerinin nemlendiğini değil, hiç nemlenmediğini gizlemek için kara gözlükler takıp poz kesmelerine tahammül edemem diye düşündüm."
syf: 94
"fransız şair Gerard de Nerval'in bir kitabını okudum. en sonunda aşk acısından kendini asan şair, hayatının aşkını sonuna kadar kaybettiğini anladıktan sonra, Aurelia adlı kitabının bir sayfasında, bundan sonraki hayatın kendisine yalnızca "kaba oyalanmalar" bıraktığını söyler."
syf: 189
"üstelik kendi evimde verdiğim partide, "surat asan ve her şeyi küçümseyen yirmi yaşındaki öfkeli bir genç" gibi davranamayacağımı da biliyordum."
syf: 208
"parke taşı kaplı çukurlu dar sokaklarda tatlı tatlı sallanan arabayı elimde sigarayla sürerken, bir köşeden Füsun'un hayaleti bir anda karşıma çıkınca, hemen durup park eder ve onun yaşamakta olduğu bu güzel ve yoksul semte derin bir sevgi duyardım."
syf: 233
"avrupada zenginler, kibarca zengin değil gibi yaparlar.. uygarlık budur. bence kültürlü ve uygar olmak herkesin birbirleriyle eişt ve özgür olması değil, herkesin kibarca diğerleriyle eşit ve özgürmüş gibi davranmasıdır. o zaman kimsenin suçluluk duymasına gerek kalmaz."
syf: 243
"iki kere eskiden de yaptığı gibi saçlarını çekiştirdi, üç kere lafa karışmak için fırsat kollarken nefesini içine çekip omuzlarını hafifçe yükselterek bekledi. ...güzelliğinden ya da kendimi çok yakın hissettiğim hareketlerinden ve teninden sızan bir ışık, bana dünyanın gitmem gereken merkezinin onun yani olduğunu hatırlatıyordu. geri kalan yerler, kişiler, meşgaleler kaba oyalanmalardan başka bir şey değildi."
syf: 264
"...bakışlarımı küçük helada gezdirirken, aynada kendimi gördüm ve gövdem ile ruhum arasındaki sarsıcı kopukluğu yüzümün ifadesinden çıkardım.
yüzüm yenilgi ve şaşkınlıktan yorgun gözükürken, kafamın içinde bir kalp, bir mana olduğunu, her şeyin istek, dokunma ve aşktan yapıldığını, bunun için acı çektiğimi hayatın temel gerçeği gibi artık anlıyordum."
syf: 269
"bir akşam Füsun'un karşısında oturmanın verdiği huzur içimdeki cinleri yatıştırınca, mutluluğun çok basit ve herkesin bilmesi gereken reçeteyi keşfedip kendi kendime mırıldandığımı hatırlıyorum.
mutluluk, insanın sevdiği kişiye yakın olmasıdır yalnızca."
syf: 283
"bazen Füsun'un kocasının omzuna beni kıskandırmak için yaslandığını düşünür, hayalimde onunla kıskançlık düellosuna tutuşurdum. o zaman genç evlilerin arada fısıldaşıp gülüşmelerini hiç fark etmiyormuş ve kendi kafama göre takılıyormuş gibi yapar, bunu kanıtlamak için en mankafa seyircinin güldüğü bir şeye kahkahalar atardım.
hem türk filmine gidip hem de orda olmaktan huzursuzluk duyan entelektüeller gibi, kimsenin fark etmediği tuhaf bir ayrıntıyı fark etmiş ve bu saçmalığı küçümseyerek gülmekten kendimi alamıyormuş gibi kıs kıs gülerdim."
syf: 293-294
"sekiz yıl boyunca Keskinler'in sofrasında seyrettiğimiz filmlerin en yoğun, en çok içe işleyen ve en tuhaf anları, bu anlara eşlik eden Füsun'un yüz ifadesiyle hafızama kazınmıştır. ...filmi dikkatle izlemesem bile Füsun'un yandan göz ucuyla gördüğüm yüz ifadesinden sahnede ne olup bittiğini çıkarabilirdim."
syf: 328
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder