Eklenesi başka çizik kitaplar da vardı ama bunun eklenmesi
mucip oldu.
*33 / Dediğine göre ayın aydınlık yüzü, sevilmemekten korkarmış en çok, bir de ağlarken tek başına olmaktan.
35 / Keramet Mumi Keşke Memiş Efendi bilirdi ki, kadınlar birbirlerinin akislerinde çirkinleşirdi.
42 / Hem insanları şaşırtmaya bayılır; hem de şaşırmayacak işlere şaşırdıkları için onlardan soğurdu.
47 / İnsanın canı neresinden acırsa, kalbi orada atardı.
48 / Kadınların, kendilerinden daha çirkin kadınlar
görmekten içten içe pek hoşlandıklarının farkındaydı.76 / Ama bence öğrencilerin işini bu kadar zorlaştıran şey, Bece’nin duruşundaki geçicilikten çok gözlerindeki acayiplikti.
81 / Çünkü bensizken neler yaptığını görmek, bensizliğine
baskın yapmak istiyordum.
82 / Zırh: içtekini dışarının bakışlarından saklayamazsa,
daha çabuk yenilir insan ve daha kolay öldürülür savaş meydanlarında.
83 / Zaten yeryüzündeki günahların en iyi seyredildiği yer
gökyüzü olmuş daima.
86 / Zühre: …neyse ki zühre yıldızı varmış göğün üçüncü
katında. Halen âşık olup olmadıklarını ve eğer âşıklarsa kime âşık olduklarını
hatırlamayanlar, göğün üçüncü katına çıkıp, zühre yıldızının elindeki aşk
aynasına bakarlarmış. Baktıklarında gördükleri yüz, âşık oldukları kişinin yüzü
olurmuş.
98 / Belli ki çok utanacaktı, eğer hali olsaydı utanmaya.
99 / …her şeyi ciddiye alan, her mevzuya uzun uzun kafa
yoran; insanların hikâyelerini tahmin, dolayısıyla da zayıflıklarını tespit
etmekte hiç zorluk çekmeyen ve tanıştığı, tanıdığı herkesin karşısında
cüssesinden umulmayacak bir iktidar kurmayı başarabilen be-ce’nin, en sefil, en
rezil hallerini görmek doğrusu pek hoştu.
107 / Kimseye kin tuttuğu yoktu. Sadece… umursamıyordu;
hiçbir şeyi umursamıyordu. Artık her şeyi yapabileceğini hissediyordu. Mademki
her şeyi yapabilirdi, en iyisi hiçbir şey yapmamaktı.
111 / Uğraşmaya değecek bir meşgale istemişti; öyle hep
alıştığı üzere kolayca kotarıp bir kenara kaldıramayacağı, belki de hiçbir
zaman tam olarak kotaramayacağı, hevesini alamayacağı meşgale.
112 / Erkeklerin, güzel kadın görmekten ne denli
hoşlandıklarının farkındaydı.
117* / Bazen böyle olur diyordu başucundaki kandil. Bazen biri
çıkar karşına. Bilirsin ki, onun karşısında zayıfsın. Bir hamur parçasısın. Alsın
seni, dilediğince yoğursun oynasın.
135 / Ölümü anlamsızlaştırıyordu La Belle Anabelle,
bilmeden, istemeden.
136 / Çektiğini itiyordu bu yüz; ittiğinin fazla
uzaklaşmasına müsaade etmeden.
141 / Âşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki âşık olunan
hep uzaktadır.
143 / Hece hece heyecanlanmasını seviyordum.
145 / Halüsinasyon: göremediklerini görebilmek için insanlar
binlerce yıl boyunca yalanı altınmantardan içki damıtıp içmişler. Sonra… görebileceklerinden
korkmaya başlamışlar.
150 : Hançer!
161 / Sanki bunaldıkça, uykuya sığınıyordu.
161 / Hafızamızın takıntılı mekânları vardır. Rüyalarımızda,
bilmeden, geçmiş hayatlarımızın, yarım kalmışlıklarımızın mekânlarına gidip
gidip geliriz.
163 / Gözleri o kadar tuhaftı ki…
164 / Ve cüsselerimizin kalıpları ne olursa olsun, su gibi
akışkan, su kadar değişkendik birbirimizin gözünde.
167* / Maske: yüzü olduğundan farklı gösteren yüz.
171 / Varmaya değil, gitmeye gitmek…
198 / Çocukluğun arka bahçesi vişne ekşisi tadındadır.
204 / Aslında galiba be-ce’yi gördüğüm an, onu bir daha
görememekten korkmuştum.
205 / Biliyor musun, belki de en derin yaraları gözlerden
alıyoruz.
208 / Ne zaman bir insanı merak etsem, onu ait olduğu
kareden kopartıp, en olmadık görüntüye yerleştirmeye çalışırım. … İnsan ait
olduğu resimde ya güçlü ya zayıf, ya çirkin ya güzel, ya biricik ya sıradandır.
Ama ait olmadığı bir resmin içinde sıfatlarını kaybediverir.
210/ Sevgilerinin içine merhamet karıştığını görmek
istemiyordum.
211* / Demek ki keşfini tamamlayana kadar benimle birlikte
olmaya devam edecekti. Sonra… her zaman yaptığı gibi, bir kez kullandığı
malzemeye bir daha dönüp bakmayacak, benden de çarçabuk bıkacaktı.
212 / Oysa aşk dedikleri, solup kurumaya mahkûmdur, bir
sebebi olduğu andan itibaren.
220 / Sonsuzdu zaman, sınırsızdı mekân. Elbet eriyecekti bir
gün; eriyip yeniden katılaşacak, katılaşıp yeniden eriyecekti. Nasıl olsa başka
bir zamanda, çok çok sonra ya da pek yakında ve bir başka mekânda, çok çok
uzakta ya da hemen burada, bir daha dönecekti bu dünyaya. Yeni bir isim, yeni
bir meşgaleyle.
222 / Veda: söylesene, insan terk ettiği şeye neden dönüp
bakar son bir defa?
225 / Anlar ki, her daim kendi sonunun peşi sıra gider zaman.
6 yorum:
elif şafak'tan ilk okuduğum ve en sevdiğim kitabıdır. ikinci sıraya da "Araf" ı koyuyorum.
47, 82*, 99*, 107, 111, 117*, 136, 145, 150*, 171*, 208, 210, 211*, 222, 225* ...
208 ve 210 ise biraz garip! Katılmıyorum ama, sanırım anlıyorum...
Güzel'ce c.c...
zeze;
Araf'ı okumadım, sanırım isminden kaybediyor biraz.
az uz;
numaralarınıza göz attım ama seçilenlerden seçmişsiniz siz, kitabı okursanız eminim ilginizi çeken başka numalaralar hatta yıldızlılar olur.
Eğer nasip olursa diye bir gün, 'korku ve titreme'yi aklımın bir köşesinde tutuyorum...
Seçtiklerinizden seçmek! Kusura bakmayın, ikinci kez düştüğüm bir hata...
Kierkegaard? onu hala bitirmedim ama sonsuz büyüklükte sabrım var onun için.
anlamadım?
Yorum Gönder