Eylül 02, 2013

Keşfsever'in Yaprak'ı Seyredişi

Kim derdi ki tek başına dolaştığı derin, yeşil ormanlarda Keşfsever başka bir ruhla yürüyecek. Bitmek üzere olan yazın ve gelmekte olan sonhabarın yeşil-sarı yapraklarını başka bir ruhla çiğneyecek. Bir kez olsun gönüllüce inmediği orman kantinine, üstelik kampüs onunmuş ve içinde hiçkimse yokmuş gibi oturup seyirlenecek. Uzak yollardan gelmiş biriyle. Bunların hiçbirini demezdi Keşfsever. Aksine düşen yansımayı keşf etme arzusu duymasaydı eğer.

Daha önce seyredememişti. Daha önce bu kadar yakından, üstelik çok yakından bir aşk'ı seyredememişti. Çünkü hepsi hepsi sıradan bir nesnesiydi tamamlamayı çok istediği o cümlenin. Hem seyr edecek gücü vardı mı ki. Seyr edilmezdi, olsa olsa 'fark edilirdi' platon'ca aşkın acemi belirtileri. Ama heyecan soluklarını duyacak, gömleğinden kalp atışlarını fark edecek kadar yaklaştı bu sefer.

*

Aradığının ne olduğunu bilmese de, aradığı yüz değildi bu. Korkutmamıştı, çok heyecanlandırmamıştı. Aynı anda hem korkutacak hem şefkat duydurtacak bir yüzdü tasarılarındaki. Hepsine rağmen, her şeye rağmen seyredilmemesi mümkün olmayan bir yüzdü bu.

Açık bir görkemi yoktu. Ne teninde, ne saçında, ne mimiklerinde. Görülür görülmez ilgi çekecek bir güzellik değildi bu. Saklanmış, üzeri topraklanmış bir güzellikti bu. Yüzünü boynunu ağrıtacak kadar muhatabına döndü Keşfsever, elinde olmadan, dakikalarca, üstelik rahatsız edecek kadar baktı muhatabına. Çok, merakla ve dikkatle. Doğrudan değil, yandan bir bakıştı bu çünkü muhatabının Keşfsever'le gözgöze gelmeye niyeti yoktu. Yüzünün en güzel yeri olan uzun ve siyah kirpiklerini seyretti. Kırpışmasını, hareket etmesini, titremesini. Ta ki gözlerle günah işlemenin zevkini tadacak kadar. Zaten kirpiklerin kırpışması en güzel yandan seyredilirdi.

*

Uzun ağaçların sakladığı yeşil ormanda, bulunduğu yere çok yakışan Yaprak'ı o kadar uzun ve güzel seyretti ki elinde olmadan nedensiz bir yağmura tutuldu. Nedeni muhakkak olan ama o an çözemediği çözümsüz bir hüzne. Hemen sonra Yaprak'ın üzerinde de birikmiş damlalar fark etti. Birden ve o kadar şefkat duydu ki, Yaprak'ın üzerindeki damlalara dokundu. Karşılık veremedi ama o kadar iyi anladı ve hissetti ki kendi yağmuru da yatıştı.

Yağmur'un nedeni anlaşıldığında, bir son'a varabilirdi bu hikaye.

*

italicler;

"Tek başına dolaştığın derin yeşil ormanlarda,
Yaprakları kurutacak sonbaharı düşündün mü?"


Enis Behiç Koryürek / Düşündün mü?

"Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım"


Hüseyin Nihal Atsız / Geri Gelen Mektup

7 yorum:

. dedi ki...

İsimler de, suretler de değişir elbet! Nurullah Genç için 'Yağmur'dur mesela, sizin için şu an 'Yaprak' olan... Cemal Safi için ise, 'Tek Hece'dir mesela...

Ümit eder ve dilerim ki, yağmurun nedeni ve hikayenin sonu Güzel'dir...

'O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı' mısrasını düşünür dururdum! Sonra anladım ki, varsın dayanmasın...

cevüz dedi ki...

güzellemeler güzel olana yapıla deriz
edebik romantizm olmaya deriz
düşündükçe üzerine gözüme daha çirkin göründü

Zeynep Merdan dedi ki...

er geç;

şiirlere göz attım bu bahaneyle ama fazla 'naat'lar. beşeri kaygılardan uzak yazılmış gibi.

yağmurun nedeni her halükarda güzel, yağdırmaktan değil yağmur'un bizzat kendisinden dolayı. safi şefkat olsa bile.

bu mısra'yı hatırladım ama.

Zeynep Merdan dedi ki...

cevüz;

korkarım o sizin çirkin bakışınız efendim. ben sonunda yağmur olan hiçbir şeye kötü diyemiyorum.

. dedi ki...

beşeri kaygılardan uzaklaşmanın, beşerden de uzaklaşmak olduğunu sandığım çok oldu! Göğe giden yolun, yerin altında olduğunu düşünmekle bir belki de söylemek istediğim, farkındayım...

yağmurun nedeni, anca Güzel ise, yağmurun kendisi de güzeldir diye düşünürüm... Ve, ilahi aşk değil, bunu söylerken kastım... Biliyorum, biraz kördüğüm gibi...

'safi şefkat olsa bile' mi! Dilerim, her zerresiyle safi şefkattir... Nasıl ki ben, 'budala'ya baktığımda, bir şeyler görüyor, ama, sizin gördüğünüzü göremiyorum isem, benzer bir durum sizin için de, 'şefkat' de geçerli sanırım... Bu biraz garip aslında, çünkü, 'şefkat'i ilk dile döken ben değildim...

Göz bakar, gönül görürmüş; bir yaprağı da, bir yağmuru da...

O mısra, o şiir... Amenna...

Zeynep Merdan dedi ki...

ne diyelim eyvallah diyelim.

OGD dedi ki...

Herkes yıldızlarda, bazen Ay'da ararken bir şeyler, bu aynen kendi gibi yalnız ama tek, görkemsiz ama hazineler gibi yaprağa baktığını söylemem mi.