Kasım 28, 2014

Karakın














http://www.youtube.com/watch?v=bB0r4WbehTY

Intro - Zeyn

Yusuf'un nuru karalar kadar ak
Yusuf'un ruhu safiler gibi pak

I- Keşf
Yusuf bu defa kara bir şovalye
Güzelliği aşikar değil bu Yusuf'un
Ama Yusuf, hakiki bir Yusuf
Kuyu karalığında bu Yusuf
Mefhum-u Muhalif Yusuf'u bu.

Gözleri gibi ruhu da kara bu Yusuf'un
Yusuf Yunan'ın kahhar Nemesis'i
Yusuf Mısır'ın şeddeli Firavunu
Yusuf sanki nesl-i Azazil.

Yusuf'un krallığı tek kişilik
Yusuf'un hırsı yok ademoğullarının en'i olmaya
Yusuf'un şanı yok el doğrayan kadınlardan
Yusuf'un ihtiyacı yok beşer tenezzülüne.

II- Seyr
Ama nasıl mümkün olabilir
Nasıl bu kadar ak gülebilir
Yusuf'un tebessümü şerh edilsin tiz.

Yusuf'un gülmesi gelincik titremesi
Yusuf'un gülmesi serçe öksürmesi
Yusuf'un gülmesi ihtizaz-ı kalp.

III- Haz
Yusuf ak, Yusuf ak, Yusuf ak
Yusuf'ta su yok, o zaman yak
Yusuf yak, Yusuf yak, Yusuf yak
Yusuf'a yanmak bile afrodizyak.

IV - AZ
Yusuf Müntekim olacak
Yusuf Kahhar'ın abdulu
Gözlerim ateş akacak seyr ederken Yusuf'u
Kalplerde bengisu yanacak.

Yusuf aşk, Yusuf aşk, Yusuf aşk
Hayır inkar ediyorum
Hayır, kafirim
Yusuf'u sevmek aşk bile değil.

V-Vaz
Yusuf'un nuru karalar kadar ak
Yusuf'un ruhu safiler gibi pak

2014, Güz.

Kasım 26, 2014

ZM / Yazmalık Yaşamak Biriktirmeye Gittim



Benim küçük kibirciğim eldeki şarap kadehine de, orta yaşlı ve gözlerindeki ışığı zekasına değil de libidosuna borçlu olan o adamlara da, Suriyeli küçük sabinin cüzdanımızdaki bozukluklar minik ve kirli ellerine şıkılasın diye bize medetlenmiş o bakışlarına da, zaafını aşk güzelleyen ruhu ürkek o beylere de ve hatta beyaz bir sabah namazına da keşf diyor.

Bunları birbirinden ayırtlayacak güne kadar yazmak boş ve zaman israfı. Zaten kitapçılar da kapaklarını o sefil ruhlarının tezahürü olan suratları kaplamış "bakıın, ben kitap yazdım" beşerleriyle dolmuş.

Kasım 15, 2014

At



bir at kadar hırslı. genç, gururlu, küstah bir at kadar. at. at.
hayattan tek bir şey istemeyen ve sadece koşan bir at kadar.
at. at.
ama. ama. varacak bir şey yok.

adımlarına kimse yetişemez.
ve koşmak isterse gerçekten.
soluğu sadece uçurum kenarında alabilecek bir at kadar.

o halde neden varılacak bir kervansaray yok?
at. at.

Ekim 30, 2014

Anlat Firuze.

Selanik. Adını müzisyenden almış mekan. Asla teskin olmayan bir sine. Fonda firuze. Ortayaşlı, çapkın adamlar. Güzel kahveler. Karşıda bar müdavimi gençler.

Bu akşam buradayım. Bu an'nın içinde. Kafamda bir sürü .oktan dünya endişesi.
Henüz alınmamış bir sipariş. Bedbaht sınav sonuçları. Umrumda mı dünya.

Ve;

"anlaat
bir zaman nee
dayanılmazz
güzelliktee
olduğunuu"

Ekim 24, 2014

Benim Cevabım Sensin

Hangısı daha guzel?

muhataptan duyulan "senın cevabın benım."
yoksa; muhataba soylenen, "benım cevabım sensın." cumlesı mı?

ikısı de bencıl. bırıne cevap olmak mı daha guzel, bırının bızım sorumuza cevap olması mı?

hangısının sorusu daha kıymetlı?

zıhnıme tecavuz edıyorlar. kalbımse 'benım cevabım sensın' durulugunda suyunu yudumluyor.


belki de bu yüzden; "Benım cevabım sensın" cumlesı, muhataptan duyulan "senın cevabın benım" cumlesınden daha bencıl degıl, sadece daha asık bır cumledır.

Ekim 19, 2014

5 Sahnede Taxi Driver(1976)

bu gözleri bir yerlerden tanıyorum.



Nancy Sinatra söylüyor: Bang Bang

Ekim 16, 2014

Büyük İskender

"husn-u zandan hazretı hakk'a senı men etmesın
curum ve ısyanın ne rutbe olsa da zenb-ı kebır

marıfetle kalbını tezyın eden ehl-ı kemal
zenbını afv-ı huda'ya karsı eyler sagır"

(allah'a husn-u zandan alıkoyacak kadar gunahını buyuk gorme. cunku rabbını bılen bır mumın ıslemıs oldugu gunahı o'nun keremı yanında kucuk addeder) 

ibn ataullah el-ıskenderı / hıkemul ataıyye

.: İslam Yeşili :.


Eylül 25, 2014

Lanet

Hiç üzülememek aynı zamanda hiç mutlu olamayacak olmaktır. Selam olsun ettiğim zühd duam, selam sana. Sonsuza kadar lanetledin beni.

Eylül 17, 2014

.: git başımdan :.


ZM / Uçmayı Öğretmek Yusuf'a

Ölümcüldür şefkat. Yok edilmeli.
Belki de bazı günler yazılmamak içindir. Belki de bazı insanlar hiç tanışmamış olmak için. Belki de bazı sınavlar girilmemiş olmak için. Belki de bazı yaşamlar hiç yaşanmamı…
Bir eylül daha ve depresyonum geldi. Ama ben hiçbir şeye pişman olmadım ki. Yazgıyı delicesine sevmek bu mu. Neredeyse her kayba bir güzelleme dizdireceğim. O zaman içimi ne ya da kim mutsuz edebilir? Pişman olma hissinden azad olmuş bir ruhu gerçekten ne mutsuz edebilir? Belki de mutsuzluk gibi mutluluğu da söküp atmayı başardım içimden. Gencecikken ettiği duası kabul edilmiş bir zahidim ben. Mutsuzluk gibi mutluluk da alındı sinemden. O halde malayaniden hangi şey bana tesir edebilir? Yoksa hala büyük cümleler kuracak kadar “küçüğüm”müyüm yine?
Bir Yusuf kaybettim. Hayır, kayb etmedim. Bir Yusuf öldürdüm. Güzelliğine bakmadan öldürdüm Yusuf’u. Öyle ki güzel kirpikleri vardı. En sevdiğim Yusuf’umu öldürdüm. Kıymadım. Ben bu azapla nasıl baş ederim? Ben bu azap’a, azad diyerek baş ederim.
Yusuf belki ölmezdi, Yusuf bu kadar beyaz olmasa. Yusuf’un gözleri beni ağlatmaktan başka bir işe yarasa. Yusuf içimde şefkatten bir nehir akıtmasa. Şefkatten kez kez nefret ettim. Şefkat benim düşmanım. Acımak, merhamet ve şefkat. Üçünden de kurtaracağım sinemi.
Yürümek için mi varım sadece? Neden herhangi bir durakta duramıyor bu sefil bedenim? Neden bir duraklık insanlar tanıdım hep? Hayır, neden bir serüvenlik yolculuklar yaşattım onlarla? Yoğun ama kısa serüvenler. Sadece akmak için var olmuş bir su’yum ben. Hiçbir denize varamayacağım. Hiçbir beldeye. Hiçbir insana. Gitmek için gelmişim hep.
O halde hatıralarla nasıl baş etmeli. Yusuf’un şefkatiyle. İçimdeki bu nehirle nasıl baş etmeli? Aptal ve zevksiz –üstelik fakir edebiyatı!- bir fotoğrafın ruhuma bıraktığı bu ıstırapla nasıl etmeli? Neden bir resimle bile baş edemiyorum bir Yusuf’u bile öldürebilmişken?
*
Yusuf ki, azap verenlerin en güzeli.
Yazgımı sevmekten ve yola devam etmekten başka ne kaldı.
Yusuf, hoşça kal.
Azad olan ben değil, sendin. 
Kuş sendin, kafes ben.  
Sadece uçmak nedir bilmiyordun. Öğreneceksin. Öğreteceğim sana.
Sana uçmaklar, bana azaplar.
*
Belki de bazı günler katiyetle yazılmak içindir. Belki de bazı insanlar ne olursa olsun tanışmak için. Belki de bazı sınavlar ne kadar zor olursa olsun girilmek için. Ve belki de bazı yaşamlar inadına yaşanmak için.
Amor fati.

Eylül 04, 2014

Hüzün Kırsın Zincirlerini



 G. F. Händel / Lascia ch'io pianga (Antichrist OST)

"bırak da ağlayayım
zalim kaderim,
ve özgürlüğüm için iç çekeyim.
hüzün kırsın zincirlerini
ızdırabımın, merhamet aşkına"

Ağustos 24, 2014

Gözlerinden Başka Pencereleri Olmayan Kadınlar

Jean P. Sasson / Sultana
"Ağabeyim Ali'ye secde etmiştim. Onu tanrı sayıyordum. Olmadığını nereden bilebilirdim ki. Eğer ağabeyim tanrı değilse, neden ona tanrı gibi davranıyorlardı?"

"Kadınlarımız daha çok küçük yaşlarında karşı gelmektense, kurnazlıkla elde etmeyi öğrenirler."

"Ancak babam oğlunun bu başarısının annemden kaynaklanmadığına inanırdı, çünkü, çocukların zihinsel üstünlükleri ancak babalarına çekmiş olmakla açıklanırdı."

"Sara 2 yıl önce, adet gördüğünden bu yana peçe takmaya başlamıştı. Peçe onun kişiliğini ezmiş, ruhunu karartmıştı."

"Zafer nefret doğurur çünkü yenik düşen mutsuzdur!"

"Dayanamadım bu yüksek sesle, bu gerdanlığın bir celladın ilmeğinden farksız olduğunu söyledim."

"Kadın, erkeğine hizmet etmek, zevkini tatmin etmek ve ona çocuk doğurmak için yaratılmıştı."

"Ülkemde gazetelerin, bir erkeğin karısını ya da kızını "uygun davranış" iddiasıyla ölüm cezasına çarptırılmasıyla ilgili olayları övgüyle yazdıklarını çok görmüşümdür."

"...Ali'ye yeryüzündeki bütün kötülüklerin kadınlardan kaynaklandığını söylerdi."

"Yüzü peçeliydi ama ben onun yanaklarından yaşlar süzüldüğünü biliyordum."

"Bütün ama bütün erkeklerin aşağılık yaratıklar olduğu konusundaki ilk düşüncelerim pekişti."

"Babam bu yeni malından pek hoşnuttu, çünkü çocuk karısıyla kendi dairesine kapanarak, orada uzun saatler geçiriyordu."

"Muhammed'in bildirileri ondan sonra gelenler tarafından yanlış aktarılmış, çünkü Tanrı, dünya nüfusunun yarısını, bunca kedere layık görmüş olamaz."

"O da tıpkı Madeline gibi gündüzleri çalıştırılıp geceleri tecavüze uğruyordu."

"Benimle evlenirse dedim, başka karılar alamaz yoksa onları ilk fırsatta zehirleyeceğimi söyledim."

"Bir başka grup da, cinsellikten alabildiğine nefret ettiklerini, kocalarının onlara tecavüz ettikleri sırada gözlerini kapatıp bu işin bitmesini tiksinti ve nefretle beklediklerini anlatırlardı."

"Annemle aynı kuşaktan Suudi kadınları, eğer tek bir sözcükle tanımlanabilirlerse, bu ancak beklemek olabilir."

"Ömer'e göre kadın çok güzelmiş. Tam tanrının emirlerine karşı gelecek bir tipti demiş.

"Bütün amerikalı kadınların orospu olmadıklarını elbette biliyorum. Arkasında durup, üzerinde 'bu adam sizi küçümsüyor ve hor görüyor. eğer ona evet derseniz, sizi damgalayacak ve dünyaya orospu olarak tanıtacak' yazılı bir levha tutsam ne hoş olurdu dedim."
 
"Mesele ilkeldi. Sekiz yıldır evliydik, kendisine yeni cinsel birleşmelerin kapısını aralayacak bir pasaporta gereksinmesi vardı. Belli ki kocam aynı yemeği yemekten bıkmıştı, kendine damak tadına uygun yeni bir şölen arıyordu."

"Ne acıdır ki beni yarayalanların hepsi erkekti. Bunun sonucu olarak, karşı cinsten hiçkimseyi saygıya değer bulmuyordum."

"Bana kızını idam edince, aşırı dincilerin kendisiyle ailesini rahat bırakacaklarını düşünmüştü. Anlatırken gülüyordu. Şu an ağabeyimden ne kadar nefret ediyordum!"

"Gözlerim kendi kanımdan, canımdan en değerli varlığımın ardından bakarken, kocamla oğlum elele tutuşmuş, camiye bensiz giriyorlardı.

kendimi dünyada gelmiş geçmiş en yalnız kişi hissettim."

*


Sultana okuyucularına şu mesaj vermemi istedi: Onun geleneklere karşı çıkan ruhu bu kitabın sayfalarında isyan ediyor. Ama isyanı gizli kalmalı, çünkü o, yaşamın bütün davalarına karşı çıkacak güçte olmasına karşın, değerli çocuklarını kaybetmeyi hiçbir zaman göze alamayacak.

Ağustos 05, 2014

Kuple

"Ben bır denızım
Ben bır denızım
Kendı ıcımde tasan

Ben bır denızım
Ucsuz bucaksız
Kıyısız, hur bır denız.."


Ezgının Gunlugu / Kıyısız Denız

Temmuz 31, 2014

Şarkım.



Şarkım çünkü ilk seferde insanı vuruyorsa bir şey bir şekliyle ona aittir. Üstelik içinde yağmur geçen hangi şarkı kötü olabilir? Tanışma an'ı ise. N'yle bir kez daha Karadeniz yolu ve N'nin şarkıları. Şarkılar seçiyor ve dinliyoruz beraber. Ve şimdi bir şarkı başladı..

Sonra defalarca çaldı..

Temmuz 25, 2014

Hırkası Pembe Pamuk Şekeri Derviş

Yemin ederim ki gerçek bir sevgi mülke malik olmayı düşlemez
Hayır, kurmak istemez bir krallık taşları insan uzvundan olan
Yemin ederim ki safi bir sevgi arınmıştır beşeriyettten.

Gökkuşağı kimin olabilir ki
Ya da kim sahiplenebilir bulutları
Hayır hiçbirinizin değil, hayır kimsenin
Kimse açtıramaz Bedi'nin çiçeklerini
Hayır, olamaz kimsenin hakiki bir güzellik.

İçinde fahişe geçen derviş öyküleri
Nakışları zühdden olan öykülerden güzel olabilir
Bir beden, beyaz, bakir, zahid ve sofu
Evet, bir fahişe daha meryemdir bakirse eğer ruhu.

Hırkası pembe olamaz mi bir dervişin
Ya da dilinde en edepsiz şakalar
Hayır hiçbirinizin değil, hayır kimsenin
Kimse sahiplenemez veli'nin sıfatlarını
Hayır, olmaz kimse sahib-i edebin.

Güzelsin, koyduğu kadar rahman içine
Güzelsin, tırnak boyunda kaplumbağalar büyüttüğün için
Güzelsin, inci toplar gibi topladığından onları.

Güzelsin, zikredelim 26 defa
Haydi ya cemal çekelim 26 defa
Güzelsin, güzelsin
Ve tam 26 defa.

*

-Across the Universe eşliğinde, Karadeniz'in yeşil dağlarından geçerken-

Temmuz 21, 2014

S'onsuz

"Bir çiçeğe sahip olmak isteyen onun güzelliğinin soluşunu seyretmek zorunda kalır. Ama bir tarladaki çiçeğe sadece bakmakla yetinirsen, o hep seninle olacaktır; çünkü çiçek akşamın ve günbatımının ve nemli toprağın ve ufuktaki bulutların bir parçasıdır.

Orman bana bunu öğretti. Senin hiçbir zaman benim olmayacağını, o yüzden de seni hiç kaybetmeyeceğimi öğretti. Yalnızlık içinde geçen günlerimde sen benim umudumdun, kuşkuya kapıldığım anlarda sen benim kaygımdın, inanç anlarında sen benim kesin kararlılığımdın. Bundan sonra aşk’ın özgürlük olduğunu hep hatırlayacağım. Öğrenmesi çok uzun yıllar alan ders işte buydu."

P. Coelho

Müphem Şiir

-Hayatınız bir şiir olsa ismi ne olsun isterdiniz?

-O şiire isim veremezdim. Çünkü bittikten sonra isim konulur şiirlere. 

Temmuz 18, 2014

İkibinlerin Çocukları

Biz ikibinlerin çocuklarıyız. Körfez savaşında doğduk. Bosna bombalanırken çocuktuk. Irak bombalanırken büyüyorduk. Şimdi genceciğiz ve Filistin'inde bebeklerin ölmesini TV'de seyrediyoruz.

Temmuz 14, 2014

Olanlar Oldu Bana



Esma Redžepova / Čaje Šukarije (Abre Babi Sokerdžan)

evet, 1:04'deki ezgi yüzünden delirebilirim.

*

Ajda Pekkan / Olanlar Oldu Bana

Aranjman müziklerden harika 70'ler şarkılarından. Candan Erçetin'in Sevdim Sevilmedim'i de aynı müzikten çıkma. Ajda Pekkan'ın 2 versiyonu var, biri 1972, diğeri ikibinler versiyonu. İlki daha naif ama ben yeni halini sevdim.

Mest eden tarafı acıyı eğlenceli bir şekilde nasıl bu kadar güzel hissettirebiliyor dedirtmesi. Hareketli bir şarkı bu ama şarkıyı sevmek ve ritmine ruhu uydurmak için o kadar da hareketli yaşamak, hissetmek, aşık olmak gerekmiyor. Yeter ki son sesle dinleyin. Beni bile sallandırmayı başarabildiyse.

Temmuz 13, 2014

ZM / Gazze'de Bebekler Ölür Biz Yine Yaşarız

Gazze’de bebekler ölür biz yine yaşarız. Utanmadan yaşarız. Hala bir işimiz olmadığına dertleniriz. Neden daha konforlu yaşayamadığımıza. Güzelleşmeyi düşünürüz, eşe dosta şık görünmeyi. Aman bir ayakkabı daha alsam ne olur'u düşünürüz.

Gazze’de bebekler ölür, bir üç kuruşluk aşk acısı çekeriz. Ah kalbimiz ne çok incinir. Beyaz atlı prensler düşünürüz. Ah aşk düşünürüz biz, meşk düşünürüz malayani malayani.

Gazze’de bebekler ölür tivitırda İsrail’e bok atarız ancak. Elimizdeki Coca Colalarla bok atarız ancak. Nestle hala çikolata pazarının çeyreğine sahip olur bu ülkede.

Gazze’de dünyanın kendilerinin yüzü suyu hürmetine yaratıldığına inanan(!) kendinden olmayan tüm insan kardeşlerini “gom” olarak gören, ruhları kin ve kibirle hastalanmış, şeytan kibrini din saymış, bebekleri ve kadınları öldürecek kadar kalpleri kin bağlamış bu insandoğmuşlar Kudüs’e Cennet Krallığı kurmayı düşünür. Hayır, Cehennem Krallığı.

Gazze’de bebekler ölür, gerzek gerzek cümleler düzeriz peş peşe. Elimizden bir şey gelmiyor bari oturduğumuz yerden küfredelim'i seçeriz suçlu suçlu. 

Gazze’de bebekler ölür ve doğmuş olmaktan başka meziyeti olmayan bu sefil bedenim, mazlum kaderim, güçsüz kollarım, kırılmış kalbim, öfkeli ruhum, öfkeli ruhum, öfkeli ruhum, milyon kere öfkeli ruhum koltuk üzerinde kendini yiyip bitirir boş yere.

Kendimi, tüm mazlumların sefilliğini ve bu lanet olasıca mazlum karakteri sana şikâyet ediyorum Müntekim. Sana halimizi şikâyet ediyorum. Güçsüzlüğümüzü ve nefret ettiğim mazlumluğumuzu.

Mazlumluktan nefret ediyorum. Müntekim istiyorum, Müntekim istiyorum. Sadece Müslümanlar için değil, tüm dünya mazlumları için Müntekim istiyorum.

Gazze’de bebekler ölmesin ve Gazze’de tüm insanlık zalime karşı Müntekim olsun. Artık yenilmesin. Nolur yenilmesin. Kahretsin, nolur yenilmesin.

Temmuz 07, 2014

Çalıkuşu

"inanmak değil ki insanı yıkan
inanamamak."

Çalıkuşu, 3. Bölüm, Feride

*

Tıpkı çocukken ve genç kızken olduğu gibi. Çalıkuşu izlemek. Onlarca bölüm olmuş ama ben yeni başladım -çünkü evimde televizyon yok, çünkü son on ayımı ders çalışarak(!) değerlendirdim(!)- Ama şimdi yaz tatili. Sahneleri atlayarak gidiyorum çünkü 1 bölüm için bir buçuk saat çok fazla. Müthiş kıymetli(!) zamanımı bu şekilde zayi edemem, öyle değil mi. 

Ve bir tespit, istediği kadar direnç göstersin, istediği kadar 'ben farklıyım' desin her Türk kızı bu romanı sever. Çünkü muhafazakar bir toplumda bir aşk en edebi böyle işlenir. Muhafazakar toplumlarda kadınların tutkusu vararak değil, kaçarak gösterilir.

Gerçi ben romanından çok Aydan Şener'li mini dizisini sevmiştim. Ama bu da fena değil, Burak Özçivit sırıtmamış, Fahriye Evcen zaten olmuş. Ve Osmanlı'nın en sevdiğim zamanları atmosferi filmde bu zamana uyarlanmamış, çarşaflar, uzun etekler ve Osmanlıca kelimeler kalmış. Bu kadar da minimalistim.

Temmuz 05, 2014

5 Temmuz

Bugün 24. Kez benim doğum günüm. Günlerden cumartesi. Hicri takvimde Ramazan ayı. Dünya'nın, Güneş'ten en fazla uzaklaştığı, yörüngede en yavaş döndüğü gün'den bir gün sonrası. 
burda;

Bugün 24. Kez benim doğum günüm. Çoğunda olduğu gibi bu günü de özel bir şeylere rast gelme umuduyla geçireceğim. 

Bugün 24. Kez benim doğum günüm. Bir yaş daha almak istemiyorum artık. Büyüdüğünü son kez anlamanın ve bunun devam etmesinin artık istenmediği yaşmış.

Bugün 24. Kez benim doğum günüm. Her bir yıl sanki 1 saatmiş de toplana toplana 24 saat etmiş ve geçmiş 1 gün gibiyim. (3 günlük dünyanın 1 gününü yaşamışım bile)

Bugün 24. Kez benim doğum. Ve yaşamımın en dinç, en güzel ve en ilkbahar bu gününde memur(!) olma umuduyla değersiz bir sınava gireceğim.

Temmuz 03, 2014

İntizar

Esirgeyen ve Bağışlayan'ın bile affedemeyeceği tek günah şirk ise, ilahi bu hissin de affedilmez günahı budur. 
Her kim ki aşkta şirk koşarsa, duyduğu aşk helak olsun. 

Haziran 30, 2014

Haziran 25, 2014

Over the Rainbow



Aselin Debison / Somewhere over the Rainbow
(Kamakawiwo'ole yorumu bile değil, 1990 doğumlu bu kızın söylediği.)

*

tıpkı aşk gibi mutluluk da umulmadık zamanda gelir
mesela idare hukuku sonrası bir halk otobüsünde

hayır, manik bir neşe mutluluk değildir. eksiktir, eksiktir
kahkahaysa mutluluğa hiç yakışmayan elbisesi
gerçek bir mutluluk ki içinde bir damla da olsa gözyaşı vardır
tıpkı gökkuşağının güneşten daha mutlu olduğu gibi
güneş istemiyorum, güneş istemiyorum

gökyüzü varken insan nasıl mutsuz olabilir

bir film çekseydim ve aşk filmi deselerdi
tek başına gök'ün yüzüne bakarak dönen biri olurdu son sahnem
hayır, ne bir kavuşma, ne aptal mutlu son tekerlemeleri

biz ki delirmek için varız bir güzelliğe
güzelliğe, onun güzelliğine

güneş verme bana, umrumda değil güneş
yüzüne ağladığım ve yüzüme gülen
gök'ün en güzel yüzünü

gökkuşağını ver bana.

Haziran 21, 2014

Haziran 19, 2014

.: ruhnevaz :.































bu ruhnevaz eserler;
http://apalkin.deviantart.com/

Ruhnevaz: Ruhu okşayan. Ketumi deyişi.

Haziran 14, 2014

.: ruh ağacı :.


















Lars Von Trier / Nymphomaniac, 2013

*

Kimilerinin sapkın bulduğu bana ise sadece başka bir rengi gelen cinselliğin kara yüzünü meczupça anlatan bu filmden benim aklımda kalan en vurucu sahnelerden biri bu oldu. Diğerleriyse bilinçaltımın en mahrem yerlerine dokunup, zihnimin bakir kalan bölgelerindeki tasavvurlarının -afedersiniz- içine edip Bach'in 3 yüzlü melodisi tadında inletip gitti.

Yine de en çok "işte benimki de bu!" diyeceğim ağacı bulmayı zihnimin bir yerlerine kondurdu. Evet, bir gün benim de bir ruh ağacım olacak. Türünü, şeklini, nerede yaşadığını bilmiyorum ama o ağaçta "çok güzel bir çirkinlik" olacak.

Kuple XXVIII

"her uzak şey gibii
öyle yalnızz, hayal
yalnız rayiha ve renk
şarkı, şarkı halinde kaal"

Yaşar / Şarkı Halinde Kal

*

Şiirler güzel şarkılar doğurur, evet. Cahit Sıtkı Tarancı'nın 'Sen de Her şey Gibi'sinin Yaşar'a 'Şarkı Halinde Kal' olması gibi. 

"Uzak bir yere git, ne olur içimde, her zaman bir ümit'"in ümitini "bir mil" diye duyduğum güzel şarkı.

ya da,

"Yalnız rayiha ve renk"ini "yalnız dahiyane" diye duyduğum latif şiir. 

Haziran 09, 2014

"Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olsaydım"

Karakterinde yağmur olmayan çorak bir şehrin, ağlaması, bu kadar çok ağlaması, yağmur ikliminde yaşayan biri için ne güzel.

"Yağmur çağıracak kadar güzel" tanımlaması yapan şairler var bu ülkede. Hamd olsun.

Haziran 07, 2014

.: ben aramıyorum, rastlıyorum :.







Picasso'nun sınav kağıdı.
Yazı o kadar güzel ki..  

Rast makamı.

Ve ne güzel oldu, yolda ani bir kararla gidilen sergide -ki Erwin Olaf diye bir fotografçı da tanıdım- hak ettiği değeri çoktan bulan büyük ressamın okunur okunmaz ruha dokunan o sözü.

"Ben aramıyorum, rastlıyorum."

Haziran 04, 2014

ZM / İçimde Mümin Betimler Var

Akşam karası, gök gürlemesi ve Kocatepe'nin balkonları. Akşam ezanı okunmamış ve lambalar yanmamış henüz. Sarı ışık loşluğu ve hoşluğunda ortam, yazdım ki yandı şimdi lambalar. Ve gök gürlüyor iyice. Şimdi de 'toplanma yerine' Mikail'in bağırışları düşüyor. Keşke fırtına çıksa. İkindi yağmuruna zaten tutuldum, paçalarım zaten çamurlu, üstüm başım da helak olsa. Beş liraya aldığım naylon şemsiyem dağılsa. Helak olsa. Helak olsa. Caddeler kalabalık, burası ıssız. İçim kalabalık, dışım sessiz. Belki de biraz expresyonist olmalıyım. Aylardır buradayım ve ilk kez bir ezan vakti bekliyorum. Beklemek bana göre değil oysa. Son an'a yetişmek, koşar adım yetişmek benimkisi. Lambalar sönsün. Yağmur delileşsin ve fırtına çıksın. Bu bozkır yanıklığına bir fırtına vursun. Öyle kuru kuru durmasın fırtına çıksın. Fırtına çıksın. Fırtına çıkarsa gök expresyonist davranmayı başarıyor demektir. Ve şimdi yağmur sesleri. Sağanağa dönüşmüş yağmur sesleri. Güzellikleri de yaratan zatına hamd olsun.

Mayıs 25, 2014

ZM / 1 Gün

Göz açmak. Göze görüntü olarak düşen dekoru anlamlandırmaya çalışmak. Kim olduğunu bulmak.

Sanki bir sonraki yıldan kesitler görüyorum rüyaları’yla uğraşmak.

Aynaya bakmak.

Zorla kahvaltı yapmak.

Konuşmak. Bir adamla konuşmak. Her gün ve sıkça konuşmak.

Giyinmek, ütü, aynalar. Üvey gibi, düşman gibi sevilmeyen saçlar. Hiç sevilmeyen. Çirkin saçlar. Aynada yüze bakmak. Fondöteni yanakların kızarıklığı gözükmesin diye kullanmak. Sadece gözleri vurgulamak. Maskara ve göz kalemi. Ruj sevmemek, kullanmamak. Ojeler gibi sevmemek. Aynalar. Hep aynalar.

Kapıları kilitlemek. Evi terk etmek.

Otobüs beklemek. Yan koltuğu bir kez daha yaşlı ve dişlerinden sesler gelen bir amcayla paylaşmak.

İnmek. Yine ve hep Suriyeliler görmek. Kirden kararmış, ufak bir bebek ayağı görmek. O kadar kirli ve o kadar masum bir kızbebek ayağı görmek. Pembe cüzdanı sözde şefkatle açmak. Paradan ve verme hissinden utanmak. Demir paraları kirli bebek ayağına yakın bir yere koymak. Bebeğin yüzüne gülümsemek. Kendini sahtekâr ve budala bulmak. İyilik(!) ve pembe cüzdan.

Derse gitmek. -“Selam naber, ales nasıldı?” -“Kötüydü ya. 75. Sen?”

Mescit. Göz açıp kapanıncaya kadar süren sözde ibadet. Durmak yok, yola devam, kâfir inatla yapılan, sakar ibadet.  

Kantin. Oyalanmak.

Çıkmak, çıkmak. Özgürlüğe çıkmak. Yıldırım hızıyla, sert adımlarla, yüzde kibirle çıkmak. Bir lahza yaşanılan anı sevmek.. Rüzgârın yüzden yana esmesi.. Vücudun ahenk içinde olması, güzel ve güçlü yürümek.. Hafif gülümsemek.. Siyah ve derviş bakmak..

Yolun gelişi yürümek. Yolun gelişi bir mağazaya girmek. Uzun boylu çocuğun arkadan gelmesi. İlgilenmesi. Orda bulunması umulmayan bir elbise uydurmak. “Evet, beyaz keten gömlek vardı” duymak. Gülesi gelmek, durumu kotarmak, çıkıp yollara karışmak.

Yk’ye girmek. Kitaplar, kitaplar. Kez kez girilen, hiç alınmayan.

Yemek.. Sevmemek. Tavukdürümdöner. Ucuz ama tok tutsun diye. Caddeyi gören balkonlu masaya oturmak. Karşıdan karşıya geçenlere bakmak. Kuyunun dibine bakar gibi bakmak. Bakar gibi düşmek.. 1 adam görmek. Hayır, adam değil. Bir oğlan. Kara bir oğlan ve kesinlikle buralara ait değil. Belki de Ortadoğulu. Mısırlı. Ama zayıf. Yüzü güzel mi bilmiyorum ama 45 saniye kesintisiz bakmak. Öyle çok bakmak ki, siyah ve namlu gözleriyle karşılaşmak. O kadar siyah ki korkmak. O yerde, ben tepede balkonlu masadayken. Hayır, aptal bir "karşılaşma romantizmi" değil.

İçinde muhafazakâr bir öykücünün söyleşisi olan o kafeye denk gelmek. Girmek. Soru sormak. Kitaplar, kitaplar, ne de güzel kitaplar. "Portakal bahçeleri.." Muhafazakâr kalmadığıma şükretmek..

Yollar.. Uzun ağaçlar. Uzun ağaçlar. Baş yukarda. Ve şimdi gökyüzüyle sevişen, arasından güneş sızan yapraklar.

Yürümek, yürümek. Karşıda bir mikrofon. Kahretsin kamera da. Çocuk beni durdurdu. “Katılır mısınız?” İkna ve 30 saniyede 5 cümle hızıyla konuşmak. Yüzde katmerli sırıtık, tekrar rüzgâra karışmak..

Ders. “Ne güzel okuyorsun, spiker gibi.” Oysa okurken sadece gerilmiş olmak.

Otobüs. Aynı güzergâh ama yine ve bir şey ararmışçasına bakılan yol. İnsanlar otobüste neden hüzünlü. Gidiyorlar ama varamıyorlar diye mi. İstedikleri yere. İstedikleri yere.

Varmadan gelmiş olmak. İnmek. Market. “1 kilo kiraz.”

Kapıları açmak.

*

Sonrası?
Sonrası kaç kez daha süreceği bilinemeyen ani ve kısa ölümlere yakalanmak.

Uykulara..

Mayıs 23, 2014

ZM / Kalbimin İçi Evim Olsa

Goya / San Isadore Çayırında Festival, 1788
Varlığı mutlu edemeyen ve hiçbir zaman edemeyecek olan ama yokluğu mutsuz eden o kahrolası şey yüzünden.
O şey ki, içinden bir sürü izm çıkartan.
O şey ki adı bile niteliksiz, çirkin: Para. Kapital. Maddiyat. Beşeriyet. Malayani.

Kendimi niteliksiz hissettiğimde yazmalıyım. Yazmak benim en güzel savunma mekanizmam. Kavgada, münakaşada yenilebilirim. Bir çift göz karşısında güçsüz düşebilirim. Biricik gururum bile alaşağı edilebilir. Ama yazarsam, yenilmem. İyi yazdığımdan falan değil. Yazmak, hayata varoluşumun savunması. Ve harfler, skolastik dönemden kalma zırhlarım.
Ölsem, yenilmem. Ölsem de yenilmem.

Bu budala gururdan cilalı girizgâh, aynada düşmüş yüz, karanlık gözler ve yalnızlığını ‘tekim ben’ telkinleriyle susturan solgun yüzün aynadaki aksi sadece. Mızmızlanabilir ama ağlayamaz.
İçim çok fazla kızcoçuk.
Oysa ben kadın olmaya karar vermiştim.

*

Şehrin elitlikten en uzak semtinde yaşıyorum. Karşı mahallenin hakir gördüğü, şefkatle baktığı semtinde yaşıyorum. Mart’ın ortasından beri, ev arkadaşlarıyla çekilmez olan, çözümü tek yaşayacağım da bulunan, 2 günde araştırılıp, taşınılan bu semtinde yaşıyorum. Dosto’nun, Gogol’un seveceği tek artısı şehrin en güzel yerlerine yakın olan bu semtinde yaşıyorum. Görüş açımda “kırıkkalp konduları –gecekondu değil- en az evleri kadar içleri de izdiham olan, hiç tanışmayacağım uzak komşularımla yaşıyorum. Duvarımda Picasso, koltuğumda 3 ayda bir düzineyi bulmuş sahaf kitapları, kurumuş çiçeklerim, çikolatalarım, boyumu çoktan geçmiş test kitaplarıyla an kara bir yerin hüzünlü bir semtinde yaşıyorum.

Dairem, semtin yarısını doldurmuş yeni yapılardan kırıkkalp kondularına tepeden bakan bir apartmanda. 1.kat. 1+1 ve doğalgazlı. Mutfak dolaplarım yeni ve temiz parkelerim de var. Minicik bir kirası ve faturaları olan bu evi hangi niteliksiz öğrenci istemez.

*

Hareket sadece oyalıyor. Taşınmak da öyle. Son 2 seneme 5 ev girmiş. Son bir senenin geçirilmiş ev’releri ise evlerden daha fazla.
Ne kadar kalacağımı ve zamanın beni asla kestiremediğim hangi semtine götüreceğini bilmeden ve asla tahmin edemeden yaşıyorum.
Ev mevhumunun artık bedene de sığmadığı, kalbinin götürdüğü yerle de alakalı olmadığını, gerçekten ait olduğum yerin neresi olduğunu bilmeden yaşıyorum.

Belki de yıllar önce yazılmış o iki satırdan ilkinin sırası geldi şimdi.

“Kalbimin içi evim olsa..”

Mayıs 14, 2014

ZM / Ameliyatımı İcra Ettim

Goya, Herkesin İyiliğine Karşı
Bu aralar aklıma birkaç kez gelmiş bir adamdı. Ve epigraf rastgele modundan o şiir: Enis Batur / Yanlış Mesel: Beşir Fuad'a ithaflı.

Belki liseden bile önce okunan bir kitaptaydı Beşir Fuad. Kitabın ismi de "Meşhurların Son An’ları"ydı. Muhafazakâr bakışlı bir derlemeydi. Ama çocukluktan yeni çıkmış küçük bir bünyede tesiri fazla olmuştu. Özellikle kayıtsız, hissiz o ölüm anı donukluğunun. Yazarın kanıyla yazdığı kırmızı satırlarının. “Ameliyatımı icra ettim” donukluğunun.

Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecri Ati. Osmanlının bu zamanlarını hep sevdim, ama tarihi ve siyasi yansımalarıyla değil. Sadece edebiyata sinmiş ruhunu. Beşir Fuad’ın da imansızlığını değil, Tanpınar övgüsüyle “ölüm mistiği” oluşunu sevdim.

Bir adam; hissiz, akılcı ve natüralist. Ve tıpkı bir deney olan ölümü miras biz korkak intihar meraklılarına. Bir adam; damarlarından sızanı mürekkep yapıp, “insanlığa bir faydam dokunsun” diyerek işte bu ölmek üzere an’ını bırakıyor. Biz ölüm mistiklerine. Biz ölümde yaşamak’ın cevabını arayanlara.

"Ameliyatımı icra ettim, hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum, kapıyı kapadım diyerek geriye savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan tatlı ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı."

1887, şubat 5. 

*

Bu satırların ilk kısmı rastgele modundan çıkan şiirin hemen ardından yazıldı. Ve otobüsle gitmenin en güzel tarafı etraf seyir edilerek.

Akşama bulutların ölmesi, güneşin çekinip çekilmesi ve rüzgârın uğultusu kalmışken.

Ve bir keşf;
Rüzgârda ölümün uğultusu var.

Ve sesi, eski ruhların.

Mayıs 07, 2014

.: eski mutluluklar anımsamak hüznü :.

Zahid, Azmi ve Ketumi.
















Ben her bahar niçin böyle olurum?
Çünkü her bahar eski'yi anımsarım.
Günler bir bir arttıkça eskiyen, eskimeye mahkum olan her yeni bir günü..

2007, şubattı.
16-17. yaşlarımızı sürüyorduk. Öss hazırlık süreci için yapılan dershane indirim sınavları olmalıydı. -Hatırlıyorum benim ki kötü, onlarınki derece yapacak kadar iyi geçmişti.- Sınavdan çıkmıştık, çıkmıştık ve iyi ki o zamanlar hep yanımda taşıdığım fotograf makinem varmış. İyi ki karşıda K varmış. İyi ki yağmurlar boşanmış. İyi ki yağmurlar boşanmış da salıncağın altında küçük bir göl tutmuş.
Ve iyi ki o anda, saklı bu an var olmuş.

*

2014, mayıs şimdi.
Ve bu resmi asla geri gelmeyecek bir yolcuyu uğurlar gibi, arkasından seyrediyorum şimdi. Biliyorum, yolcu beni görmüyor ve gittikçe küçülen silüetini gözümdeki ıslak parıltıyla uğurluyorum.

Başlı başına hüzün mü, acı mı yoksa geçmişteki bir mutluluğu anımsamak mı daha elem verir deseler, bir an bile duraksamadan "geçmişteki bir mutluluğu anımsamak" derim.
Üstelik akla, o saklı an'da görünmeyen ama hatra düşen eski ve güzel hisler de düşüyorsa..

Mayıs 05, 2014

Mutlak

"Şehrin en güzel kızları, bana görünmek için yollara çıkmayı adet haline getirmişlerdi. Fakat ben, kolumda gezdirdiğim şahinim kadar gururlu olduğum için onlara tepeden bakıyor, bu zavallıları görmemezlikten geliyordum. Atımı oynatarak geçiyordum yanlarından. Fakat kalbime acayip bir ateşin düştüğünü hissediyordum. Bu ateşin sebebini bilmediğim halde beni yakıp kül etmesi çok tuhaftı. Sonunda büyük bir hüzne kapılmaktan ve derin düşüncelere dalmaktan kendimi alamadım. Elime sazımı alıp hem söylüyor, hem ağlıyordum. Zamanla ağlayıp inlemeler alışkanlık haline gelmiş, benzim sararıp solmuş, dünya ile alakam kesilmişti. (...)

Sonunda, uzaktaki köylerden birinde oturan, kehanet ve ilmiyle meşhur bir adamı bulup getirdiler.

-Efendi! oğlunuz seviyor. Aşk hastalığına yakalanmış, dedi.
-Muhterem efendi! Kimi seviyor?
-Hiç kimseyi... Aşkın en öldürücü olan şekli budur."

*

Filibeli Ahmed Efendi / Amak-ı Hayal
Leyla'lı Mecnun; (syf: 119-120)

Nisan 28, 2014

Zarif, Mümin Şair

yağmura, nisan'a ve yaşıma aldanıp
uçurumları kıyı sanarak
ve dağlar erişilmeyince acı verir
sözünü unutarak
kaf dağına gitmek istedim.

ırmak inadıyla yürüdüm uzaklara
bir derviş olup yürüdüm uzaklara

yanıldı denektaşım geriye döndüm
Kutsal Sözler Panayırı'na sığınıp
ipeksi bir sessizliğe büründüm:

bir hayat, mahçup ve duru
Tanrım, gülleri
ve sessiz harfleri koru.

İbrahim Tenekeci / Düş ve Dua

*

Belki birileri demiştir önce. Belki biliçaltım önce kıskanıp, sonra bilinçsiz sahiplenip kendi buldu vehmetti. Ama bu bey için güzel bir tanımlama: "Zarif, mümin şair"

Üstelik Özel İsmet'ten daha hisli.

Nisan 23, 2014

ZM / Yabancı

neyse ki bu okulda
taşlara şiirler yazan insanlar da var.
Bugün yirmi üç nisan. Yıllar önce katıldığım renkli elbiseli bayramları hatırlatmaktan öteye gitmiyor ama. İlkinde mavi, ikincisinde yeşil, üçüncüsün de ise “papatya özü sarısı”ydım. Aklımda sadece papatya oluşturduğumuz kalmış.

Bazen havada “çocukken gidilen mutlu piknikler yeşili ve sarısı” olur. Havanın mutluluğunun resmi olur o günler. Dondurmalar, çocuk oyunları ve sesleri, başa vuran ama çok rahatsız etmeyen sıcaklık ve akşamın sanki hiç gelmeyecekmiş neşesi. O neşeyi severdim.

10 yaşımı da severdim. En sevdiğim yaştı belki. Hem hala çocuk hem düşünebiliyor ve sevebiliyor. Üzülebiliyor. Hem masum ve hem akıllı. Tek başıma yürüyüşlere başladığım yaşım sanırım ki o zamanlardı. Ekmek ve babamın yıllardır takip ettiği gazeteyi almak görevden öte zevkti benim için. Özellikle hafta sonları. Fazla elbisem yoktu ama şunları net hatırlıyorum. Dizlerimin hemen üzerine gelen kapri pantolon, üzerinde yakaları çiçekli açık mavi tişörtüm, çıplak ayakların bir kısmını kapatan beyaz ayakkabılar. Saçlarımsa çocukluğumun vazgeçilmezi “küt” saçlar. Kulaklarda o yıllar kızların hemen hepsinde olan altın top küpeler. Güzeldiler.

Bugün de yürüyüş günüydü. Hayır, planlı değil. Sağlık, spor ya da sosyal bir kazanım elde edilmek için yapılan amaçlı bir yürüyüş değil. Yollara vurmak belki. Amaçsız ve yorgun. Üstelik hasta. Elde sümük torbası “selpak”, bakımsız ve arkadan alelade toplanmış saçlar, ağarmış asker yeşili bir mont. ‘Arkeolog pantolonu’ Habere gönderilmiş mutsuz ve çömez bir muhabir gibi. Kahverengi kol çantası. Hiçbir kısmı kadınsı kesimler taşımayan giysiler. Ve yüz. Yüzüm demeyi isterdim ama yüz. Solgun bir yüz. Gittiği her yerin yabancısı, solgun, masum, mermisi iç’ten ve patlamaya hazır namlu gözler.

*

Ve halsiz adımlar atılırken akla düşen saçma ve kara tasavvurlar. Karşı’dan “o” geliyor. Ağustos olmamış ve tanışmamışlar. Kızı tanımıyor. “Yabancı” onun için. Görüş mesafesine düşen, karşılıklı istikamete yürüyen iki yolcular sadece. Karşıdan solgun yüzlü, zayıf bir kız geliyor. İşte şimdi yüz yüze vuracaklar. “Göz göze” değil. Çünkü yabancılar “göz göze” değil “yüz yüze” gelebilir en fazla. Yaklaşıyor şimdi. Evet. Şimdi bir an’lığına “yüz yüze”ler. Oğlan kıza bakıyor. Ama “-yor” eki gereksiz düşüyor. Çünkü oğlan kıza sadece baktı. Bir an’lığına. Ve hepimizin içinde olan, önceden kategorilendirilmiş etiketlerden birini kızın yüzünün ortası yapıştırdı. “Düşünceli ve melankolik.” Fazlasını eklemeye vakit bulamadı. Fazlaydı bile. Ki o sıralarda yeni etiketlerden birini yapıştırmakla meşguldü. Saçlarında dalgalar oynaşan, gözleri aşk saçan tazecik bir dişinin dolgun göğüslerinin tam çatalına. Neyse ki bu da fazla sürmedi. Hayır, günahını almayın. Oğlan tahmin ettiğiniz gibi biri değil.

*

Ayaklar ilerliyor, gözler nokta atışlar yapıyor. Hedef yollara eski ve korsan kitap sermiş okullu oğlanlar. Arkalarına Mekteb-i Şahane-i Mülkiye düşmüş. Kitap satıyorlar. Baktım ve gözüm Camus’un Yabancı’sına düştü. 5 lira diyor etniği ve varlığı kimimin rahatsızlığı olan esmer çocuk. Ve onun elinde 5 lira, benim elimdeyse dürülmüş “yabancı.” Ayaklarım gayri ihtiyarı güvenlik girişinin önünde. Yıllar önce tam bu yerde başörtüsünü çözmüş, içine girmeye çalışan “masum surat” şimdi de gözümün önünde. Galiba o yüz de benimdi. Trajikomik ki kapısından bile “olduğum gibi” giremediğim bir yere ait olmak istiyordum. Liseliydim ve Mülkiyeli olmak istiyordum. Umurumda mı şimdi.  Zerre olsun umurumda mı. 6 küsür yıl evvel içine girdiğimi boş surat, anlamsız bakışlar, bakımsız saçlar ve gittiği her yerin yabancısı “turist” halimle terk ettim.  

Bu şehirden de sıkıldım.

Resim’se bugünün özeti. İçimin ve ruhumun.  

Nisan 15, 2014

Kuple XXVI

"sevginin kendi de
zamanla değişir
belki de dönüşür
biraz huzur kalır.

sevgilim, can evinde

sen bana, ağladığında
belki de yanağında
biraz tuzu kalır."

Yaşar / Selvi


*


Biliyorum "selvi" yüzünden. Fuzuli'yi ve divan edebiyatını hatırlatıyor. Bir de 1.71 boyunda solgun ve masum surat o kız'ı. Hüznün sevinçten daha derin, bu yüzden daha güzel olduğunu bir kez daha gösteren şarkılardan. 



Nisan 13, 2014

Tanımlar XXVIII / Bayağı

Artık bayağı bulacaksın. Sevme duygularını andıran kıpırtılar da bitince bayağı bulacaksın. Her şeyimi. Duygularımı, dünyaya bakışımı, yaşadıklarımı, tiksinçlerimi, güvensizliğimi. Hepsini bayağı bulacaksın. Sevgi bağışlatabilirdi yalnızca. Buna üzüldüğümü sanmıyorum. Olduğum gibi yaşamalıyım. Bir yaşama acemisi olarak. Ustalıklarda gözüm yok. Bayağı bulmana üzülmeyeceğim.

*

Selim İleri / Destan Gönüller
(syf: 162)

Nisan 01, 2014

Gülümseyin Çocuklar!

"Çiçekleri olgun meyveler verecek ağaçların altından geçiyoruz. Ümit'le Birsen benden ayrı yürüyorlar. İki sevdalı gibi. (...) Sabri bey bizi yanyana diziyor; Ümit benden daha boylu ve gösterişliydi, ortada Birsen, uçta ben cılız, sıska kollarımla. Hazırol durumundayım. "Gülümseyin çocuklar" diyor Sabri bey. Son anda Birsen'le Ümit'in el ele tutuştuklarını fark ediyorum. Apaçık görememe rağmen. Jülide hanım resme kahkahalarla gülüyor. Kahkahaların uzun çınlayışları: "Yusuf'un haline bakın, somurtmuş." Her şey kararıyor çevremde. İlkyazın o duru mavi aydınlığını sezemez oluyorum."


Selim İleri / Destan Gönüller
(syf: 21)

Mart 30, 2014

Müstehzi Harici

İkametgahımı göçtüğüm bu güzel şehre taşıyamadığımdan mütevellit oy kullanmadım. Hoş kullansaydım ne değişirdi. Siyasetle ilgili bir bölümden mezun olduğum halde "harici" kaldığımı belirtip, -en azından bu seçimlerde- apolitik olmanın da bir politika, tavır, pasif kalsa da bir tepki olduğunu söylerdim.

Seçim pusulasında "oy kullanma hakkı"nı kullanıp, apolitik kalanları da gösteren bir bölme olsaydı eğer, evet'im oraya olurdu. O vakit, canım Türkiye'min meclisinde aydın ve kin gütmeyen seçkin bir tebaa bulunur ve belki o vakitler güzel günler görebilir idik.

Mart 26, 2014

ZM / Camiden Eve Dönerken Ki Ferahlık

Huzurluyum. Kurallara uyduğumda. İtaatkar olduğumda. İsyan edecek güçte olup, itaate vardığında yolum. Ben böyleyim.

Ve mümkün olabilse. Hem her şeyi yapacak, deneyimleyecek güçte. Ve hem Kuddüs gibi kalacak safiyette. Ben bunu istiyorum. -İsterdim.-

T'de son evime yakın ve yolumun bir şekilde düştüğü eski cami avlusu geldi aklıma. Tam şu an. Bir de kapatılalı hükümetler devrilmiş o tekke. İçime zühd koydun biliyorum. İçime delilik koydun. İçime ihtiras koydun.

Eskiden ruhumla aşağıladığım, bedenimle tenezzül etmediğim ten zevki ve estetiğinin şimdi güzelliğini(!) görüyorum. Belki aldanıyorum. Belki tadına varıyorum.

Hayır, hiçbiri. Keşf ediyorum. Çünkü kast hepsini yener. Safi arzu duymuyorum. Ruhumun, aklımın ve artık bedenimin bağlarını azad etmiş, yazgıma düşen hissenin keşfini yaşıyorum.

Şimdi eski, beyaz ve pür'i gururdan gördüğüm masumiyetimi kayb ettiğimden beri zahid olamam. Ama rind de değilim. Rind ihtirasında yanmadı içim çok.

Bu tek başına, kendi ve yalnız benim olan yoksul evimde gün zayi ediyorsam eğer. Değeceğine iman ettiğim bir ümide sığındığım içindir.


Yoksan yok'um.
Yok olucam. -bok olucam-
Yaşamaya değecek tek şey bulamadan yok olucam.

Varsan var'ım.
Varsan, var olacağım.
-İman istek kipiyle çekimlenir mi hiç? çekimserim.-

Varsın. O halde varım.

*

Zeyl: Başlık: İbrahim Tenekeci

Mart 23, 2014

Kadın Şeytana Aşıktır

"Ben de O'nun odasına doğruldum. Aynanın karşısında oturuyordu. Beni görünce yerinden fırladı, geriledi. İspanya kralı olduğumu söylemedim. Yalnız, hayalinde bile görmediği mutluluğun kendisini beklediğini, düşmanlarımızın bütün densizliğine rağmen birleşeceğimizi söyledim ve çıktım. Ah, ne hain yaratık şu kadınlar!.. Kadının ne olduğunu, kalbini kime adadığını yeni anladım. Bunu ilk anlayan benim galiba: kadın şeytan'a aşıktır."


Gogol / Bir Delinin Hatıra Defreti
(syf: 26)

Mart 16, 2014

Serenat



Sıramda
Neverland'a götüren bu sesle
Tek başınaydım

Pencerede kar sesleri
Uçuşan beyaz, naif, parıltılı pamuklar
Dünyanın en korkunç beyazı ve boşluğunda
Bir lahzada düşecek
Yere vuracak
Kaybolacak
Ve sonsuz bir gözyaşı olacak kar taneleri

Küçük boz şehrin anadolu lisesinde
Ders umurumda mı sanki analitik geometri'yken
Kulağımda Schubert'in Serenade'i
Aşkın buz tutmuş
Kutsal, kristal ilanı

Tıpkı şimdi olduğu gibi
Tek başınaydım

Mart 06, 2014

.: derinleşsin ben içerledikçe ruhumdaki sakarlık :.

 

bu bakış.

 

 


François Ozon / Jeune & Jolie.

belki bu film için de birşeyler yazılır.

Epıgraf

Ders arasında, yolda, otobuste, aynaya baktıktan, belkı de uzuldukten. Hemen sonra. Bu oyun. Bu sıtedekı rastgele modu. En sevdıklerımden.

http://epigraf.fisek.com.tr/?num=rasgele